Ergin Yıldızoğlu
Ergin Yıldızoğlu ergin.yildizoglu@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Stratejik derinlikten Suruç katliamına…

23 Temmuz 2015 Perşembe

Başbakan’ın İstanbul’da yaptığı bir konuşmada “Osmanlı düzenini, adaletini getireceğiz… Çevremizdeki ateş çemberinin içinden barışla, istikrarla, kalkınmayla çıkacağız” sözlerinden üç gün sonra, Suruç’ta bombalı bir saldırı, katliam gerçekleşti. Buradaki acı ironiyi görmemek olanaksız.
Başbakan’ın katliamdan sonra yaptığı konuşma da “ilginçti”. Diğer siyasi partilere, teröre karşı birlik çağrısı yaptı; Fransa’daki saldırıların ardından oluşan birlik havasını örnek gösterdi. Fransa hükümetinin terörist örgütlerin çalışmalarını kolaylaştırdığına ilişkin iddiaların hedefi olmadığını unuttu. AKP’yi eleştirecek olanları önceden adeta suçlu ilan etti; HDP’yi özellikle uyardı; eleştirilerden kurtulmak için sürekli “her türlü terör” genellemesine sığındı, bir türlü DAEŞ yerine IŞİD demeyi başaramadı. Sesi titriyordu, cümleleri bozuluyordu, bitmeden kalıyordu. AKP hükümetinin Suriye iç savaşıyla bağlantısı, “TIR’lar dolusu silah” haberleri, isyancılara ev sahipliği yapmaya devam etmesi varken, bu katliamın ardından “milli birlik” adına eleştirilerden kaçılabilir miydi?
İzlerken, “daha önce bu ülkeyi, jeopolitik farkındalığı bu kadar zayıf, kafasındaki dünya resmi realiteden bu kadar uzak bir başbakan, böyle bir siyasi kadro yönetti mi?” diye düşündüm. “Acaba hiç bu kadar çirkef, vicdansız bir yandaş medya olmuş muydu?

İki fiyasko bir katliam...
AKP’nin 12 yıldır izlediği politikalar, bunların arkasındaki “fantastik” dünya görüşü, tam anlamıyla iflas etmiştir. Cilvegözü, Reyhanlı, Ulukışla, Diyarbakır nihayet Suruç bu iflasın yarattığı ortamın sonucudur.
Bu “fantastik” dünya görüşü, başbakanın bayram konuşmasında, yine vurguladığı gibi “Osmanlı düzenini, adaletini” geri getirmeyi arzuluyor. Bu dünya görüşü, Osmanlı düzenini, Arap dünyasının nasıl bir nefretle anımsadığının, Türkiye’nin Sünni İslam geleneğinin ve pratiğinin, yükselmekte olan Selefi akımlarca küçümsendiğinin, hatta hedef olarak görüldüğünün hâlâ farkında değildir. Jeopolitikte böyle yetersizliklerin faturası her zaman kanla ödenir.
Ödenmektedir de... Bu “fantastik” dünya görüşünün ürünü Suriye politikası önce, Türkiye’nin çok yünlü bir iç savaşa taraf olmasına yol açtı. Liderlik hevesi, diplomatik acemilik, megalomani trajik bir yalnızlık üretti. Türkiye fiziki, ekonomik, kültürel olarak ve güvenlikle ilgili alanlarda kaldıramayacağı bir göçmen dalgasının ev sahibi, bu dalgayla gelen dinci militanların çalışma alanı, savaşa giden cihatçıların transfer koridoru oldu. Bu gelişmeler AKP hükümetini adının, IŞİD, El Nusra gibi, terörü siyasi, askeri, kültürel savaş aracı olarak kullanan örgütlerle birlikte anılan bir noktaya getirdi; nihayet canlı bombaların hedefi bir “failed state”e (başarısız devlete) dönüştürmeye başladı...
Bir diğer iflas Kürt sorunuyla ilgilidir. Kürtleri “çözüm süreci” fantezileriyle yıllarca oyaladıktan sonra hükümet gerçek yüzünü, Kobani savaşındaki “düştü düşecek” tutumuyla, genel seçimlerde “Kürt sorunu yoktur” saçmalığıyla açığa vurdu. Maskenin böyle aniden, şiddetle sıyrılması Kürt halkında öfkeye dönüşmeye başlayan muazzam bir belirsizlik, düş kırıklığı yarattı.
Suruç katliamı, işte bu iki fiyaskonun kesişme noktasındadır. Kobani’nin yeniden inşasına, “Bir başka dünya mümkündür ve yapabiliriz” umudu, iyimserliği ve cesaretiyle katılmaya giden sosyalist gençlere, İslamın kendi yorumundan başkasını tanımayan, tüm uygarlığı yok etmeye kararlı nihilist bir el “Hayır yapamazsınız” dedi.
İlk bulgular, bu elin arkasında, hem Kobani hezimetinin öfkesi, hem AKP hükümetinin şimdi, büyük güçlerin baskısıyla, Suriye politikasını değiştirmeye zorlanmakta olmasına tepki, hem de son yıllarda Türkiye’de serbestçe hareket eden, örgütlenen, çalışan cihatçı örgütlerden biri var diyor. Tabii, beş on kişilik basın açıklamalarına “sınırsız önyargı ve aşırı şiddetle” saldırırken, IŞİD bayraklarıyla yapılan yürüyüşlere seyirci kalanları, “Hilafet istiyor musunuz” anketleri yaptıranları, “Bu kentte IŞİD var mı” diye soran gazetecileri tutuklatanları da unutmamak gerekiyor...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Trump! Nasıl yani? (2) 14 Kasım 2024
Trump! Nasıl yani? 11 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları