Hikmet Çetinkaya

Ha cihatçı ha ırkçı, aynı kafa...

07 Temmuz 2015 Salı

Bazen düş kırıklığı, bazen umut arayışı, hayatın sayfaları, yakın tarihe doğru uzanan bir yolculuk...
Tüm tarih, tüm toprak, tüm hayat...
Kanla sulanan bir coğrafya, yanı başımızda cihat çağrıları, kelle avcıları...
IŞİD militanları Palmira’da, 25 Suriye askerini 12-13 yaşındaki çocuklara öldürttü...
Fotoğrafta Suriyeli askerler amfiteatr’da yan yana sıralanıp diz çökmüşler. Her birinin başında elleri silahlı birer çocuk.
Acılı toprakların altında binlerce yıllık tarih ve kültür yatıyor oysa!
İnsanlar ölüyor, çocuklar...
Hayatın ve tarihin sayfaları böyle bir şey...
Kirli siyasetle, kurulacak hükümetle pek ilgilenmek istemiyorum bugün.
Davutoğlu şunu demiş, Bahçeli’ye Kılıçdaroğlu yanıt vermiş, hiç umrumda değil...
Her daim kanla yıkanan bu topraklarda ölümlere alıştık biz. Tüm güzelliklerimizi yitirdik, dayanışmayı, sevgiyi, barışı, umudu unutup gittik.
Ben bunları düşünürken, ülkü ocakları “fırsat bu fırsat” deyip ellerinde yerli malı sopalar, ayaklarında Çin malı spor ayakkabılarla İstanbul Beyazıt’ta toplanıp Sultanahmet’e doğru “Çinli turist avı”na çıkmış.
Sözüm ona Doğu Türkistan’daki Müslümanlara destek vermek için!..
Koreli turistleri, Çinli sanıp önce tekbir getiripardında “Allahuekber” diyerek taarruza geçmiş.
Eh bu arada bir Çin lokantasının Uygur Türklerinden olan aşçısı bir hayli sopa yemiş...

***

Esintili bir yaz akşamında El Kaide’nin Suriye kolu Nusra Cephesi’nin İdlib’de ağır darbe yediğini öğrenmiştim ki, bir arkadaşım telefonla aradı...
Sesi titrekti...
Şöyle dedi:
Davutoğlu’nun konuşmasına ne diyorsun?”
Yanıt verdim:
Ne söyledi Davutoğlu?
Arkadaşım: AKP tabanı MHP’yle ortak hükümet kurmasından yanaymış, üstelik ısrarcıymış AKP’li seçmen...
Ben, “Çok iyi olur” diye yanıtladım, “tam bir savaş hükümeti olur ve böylece Esad yıkılır, Kürtler, Aleviler biçilir, onlar da rahat eder. Böylece Irak- Şam İslam Devleti kurulup şeriat düzeni yaşama geçer.
Temiz bir umudu, özgür bir esintiyi içine çekip pekiştirmek istemeyen bir düşünce peşinde giden toplumlarda demokrasi ve özgürlük hikâyedir...
Tarih baba hep anlatıp durdu bize, ama nedense anlamazdan geldik işte...
AKMHP ortak hükümet kursun cancağızım!
Filizof Sencab’nın özdeyişi neydi:
Yeryüzünde gün ışığına layık olmayan nice insan var; ama güneş her gün doğar!
Peki, evrende salt güneş mi var?
Kitap var, öğretmen var, bilim var, matematik, fizik, kimya, edebiyat, resim, müzik, tiyatro, sinema var.
İnsanlık büyüklü küçüklü güneşlerle donatılmıştır, der şair...
Doğrudur!
Bir şiir o şairin salt yaşadığı toprakları değil, tüm evreni aydınlatır...

***

Bugün paylaşımı, eşitliği, kardeşliği anlatacak; ırkçılığın derin çukuruna gömülen, insanları ötekileştiren, etnik, dinsel, mezhepsel, inançsal ayrımcılık yapan siyasetçilerin bu çağda toplumun büyük kesiminden niçin destek aldıklarına değinecektim.
18. yüzyılda oluşup gelişen “Aydınlanma Devrimi”nden, 1789’un niçin simge olduğundan, 1917’den,1923’ten, Çin ve Küba devrimlerinden söz edecektim...
Çağları ve ülkeleri aydınlatan kişileri, akımları, ideolojileri, felsefeleri...
Ve soracaktım:
Edison ampulü bulduğunda tüm dünya aydınlandı mı?

***

Tarihi ve hayatı kısa da olsa anlatmaya çalıştım.
Aydınlanma felsefesinin toplumsal bir devrimin özünü oluşturması insanlık tarihinin tanyeridir.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları