Hikmet Çetinkaya

Bedenleri paramparça olan çocuklar!...

28 Haziran 2015 Pazar

Acının, şiddetin, sömürünün, yağmanın, talanın, yalanın!
Vurgunun, soygunun! Hırsızlığın!
Bunları ister yan yana koyun ister üst üste, o acıyı bal eyleyin isterseniz hayatın yaşanmış sayfalarında...
Başınızı göğe kaldırın bakın uzun uzun...
Çocuklara bakın, gençlere, o eski ya da yeni fotoğraflara...
Gökdelen inşaatlarının bilmem kaçıncı katından toprağa çakılan asansörde ölen işçilere...
Talan edilen ormanlarımıza, sevginin boy verdiği ovalara, ırgatlara, çocuk gelinlere.
Bir ağıt daha çok şey midir aslında, bizi mi anlatır, bir çiçeğin soluşunu mu yoksa gülüşünü mü, çoktan unuttuk değil mi?
Kobani’de, Tunus’ta, Kuveyt’te Şii camisinde...
Yüzlerce ölü, yüzlerce yaralı.
Ve hayat denilen o akarsu, özlem, aşk...
Ey şair, hepsi senin anlattığın gibi, bir düş ormanında saklı varımız yoğumuz.
O duru sabahlar, çiçek kokuları...
Geceleri rüzgârın içinde saklanan tırtıllar, bak yine amansız bir yağmur bulutu...
Üşüyen bir çocuk ve elinde zamanın fotoğrafı...
O yağma düzeni, silah tüccarları, yüzsüz siyasetçiler.
Bir yanda merhametsizlik zinciri, öte yanda havamız, sularımız, denizlerimiz, dağlarımız...
Soygun, vurgun, talan!
Yanıyor Ortadoğu; çocuklar, kadınlar, erkekler, yaşlılar, gençler ölüyor... Laik rejimin bölgedeki tek devleti Tunus’un turizm merkezi Suse’de iki turistik otele köktendinci terör örgütleri saldırıyor...

***

Başımın üzerinden bulutlar geçerken, bir çocuk ağlarken sabahın ilk ışıkları İstinye sırtlarına vurduğu saatlerde...
O acıyı, o vurgunu, kıyımı, soygunu, talanı, hırsızlığı düşünüyorum.
Yüreğime mıh gibi saplanmış bir özlemi, vefasızlığı...
Kan çiçeklerini!
Sanki büyük bir fırtına, bir tutku, masallardaki büyücü kadın gibi...
Aymazlık!
İkiyüzlülük!
W. Stafford’un dizelerinden aklımda yer edenler...
Ve ben seni düşünürken yitiriyorum kendimi...
Ah umarsız ve tek, ağlıyorsun, rüzgâra açık evlerimizde...”
Bu benim dizelerimde, sen yeniden doğmanın sancısı içindesin. Üzerinden atamıyorsun bir türlü karamsarlığı.
Elinde hırsızların adları, hırsızlığın belgesi...
17/25 Aralık mı?
Önce şu hükümet ortaklığını hele bir kuralım, sonra oturup düşünürüz dört bakanı, Yüce Divanı...
Ah yok mu o kırmızı plakalar, boşver canım sen sosyal demokrasi gibi mavraları.
Al sana liberal ekonomi, İngiltere, İtalya, Almanya, Fransa büyükelçilerinin kırma gönüllerini...
Sonra vurguna devam eder büyük ortak...
Saray orada durur, bu hükümetin adına “onarım birlikteliği” diye bir ad konur.
Solculuğun zaten modası geçti...
Bak Yunanistan’a bak, anla aşırı uçların bir ülkeyi nasıl yönettiğini...
Alma ağzına solculuğu!
Liberal ekonomi, patronların, yabancı sermayenin istediği.
Ez emekçiyi, üreticiyi...
Sonra dolaş “ben solcuyum” diye...
Biraz ayrımcılık, biraz da kardeşlik sosu!

***

Şair şöyle diyordu yanılmıyorsam:
Günbatımı ya da uzun güneş tutulmasına benzer ölüm!
Benim ülkemde çocuklar ölürken bile ölüme alkış tutulur, ne çabuk unuttunuz...
Sen Berkin Elvan’ın, Ethem’in, Ahmet’in, Ali İsmail’in annesine, babasına nasıl hesap vereceksin, hele gel otur yanıma, bir anlat bakalım....
Rüzgâra açık evleri anlat, Roboski’de bedenleri ateş topuyla paramparça olan çocukları, gençleri anlat!
Hem ormanlarımızı katletmişlerdi hem çocuklarımızı.
Doymazlığın, hırsızlığın zirvesindeyken düştünüz!
Yargıyı işlemez hale getirdiniz, bağımsız yargıyı, hukukun üstünlüğü ilkesini, adalette eşitliği ve dürüstlüğü ortadan kaldırdınız...
En korunaklı Çağlayan Adliye Sarayı’nda bir savcıyı teröristlere öldürttünüz...
O zaman devlet aklınızda yoktu!
Şimdi aklınıza geldi değil mi?
Ya sizin Sultanım, ya sizin!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları