Hikmet Çetinkaya

Deniz, Yusuf, Hüseyin ve Demirel...

18 Haziran 2015 Perşembe

Süleyman Demirel’in ölümü ve siyasal yaşamımızın bugün içinde olduğu süreç...
68 ve 78 kuşaklarının çok yakından tanıdığı bir siyasetçi...
Başbakanlıktan cumhurbaşkanlığına uzanan bir yol... 12 Mart, 12 Eylül ve 28 Şubat...
Elbet ölünün ardından konuşulmaz, yazılmaz...
Peki, televizyon ekranlarında ballandıra ballandıra anlatılıp övülür mü, bir demokrasi kahramanı olarak görülür mü?
Demirel’i elbet bir gazeteci olarak ben de yakından tanıma olanağı buldum, yüz yüze görüşmeler yaptım, izledim.
Dinci değil dindar bir siyasetçiydi, kendisine muhalif olan gazetecileri dışlamaz, onları toplantılara, yurtiçi ve yurtdışı gezilerine ayrım yapmaksızın çağırır, sohbet eder, espriler yapardı.
Şimdi ben 91 yaşında ölen Demirel’in ardından ne yazabilirim!
Ölüm haberini öğrendiğimde aklıma ilk gelen Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan oldu...
Darağacındaki o üç fidanı düşündüm...
Yeğeni Yahya Demirel’in mobilya yolsuzluğunu ve onu nasıl savunduğunu:
“25 yaşında olan bir çocukla uğraşıyorlar...”
Ortada büyük bir yolsuzluk vardı, Yahya Demirel’in adı “yiyen” olmuştu...
Mobilya yerine sunta ihraç eden, yani hayali ihracat yapan Yahya, Türkiye’nin gündeminden düşmüyordu.
Özellikle Cumhuriyet ve Milliyet olayın üzerine gitmiş, büyük vurgunu tüm ayrıntılarıyla ortaya çıkarmıştı...

***

Süleyman Demirel siyasal tarihimizin en önemli adlarından biri...
Dinci değil dindardı!
Yeri geldiğinde viskisini yudumlar, çevresindekilerle saatlerce sohbet ederdi.
Onu hiçbir zaman yalnız bırakmayan yol arkadaşları vardı...
Altı kez gitti, yedi kez döndü, sonunda Çankaya’ya çıktı.
6 Mayıs 1972 yılında idam edilen Deniz, Yusuf ve Hüseyin’i istese kurtarabilirdi ama bunu yapmadı.
İdam kararları oylanırken Adalet Partisi grubunun ön sırasında oturuyordu. Oylama sırasında elini havaya kaldırdığı yetmezmiş gibi, başını çevirip arkasına baktı.
Tüm AP milletvekilleri idam kararını ellerini havaya kaldırarak onaylarken kimilerinin iki elini birden kaldırmasına çok sevindi.
Artık içi rahatlamıştı...
Kendinden emin bir biçimde biraz düşündü...
Hep merak etmişimdir ne düşündüğünü!
O zaman Deniz ve Yusuf 25 yaşındaydı...
Yeğeni Yahya Demirel’in mobilya yolsuzluğu yapıp milyonları cebe indirdiği yaşta...
Sabah, Altan Öymen’in idam kararlarıyla ilgili olarak yazdıklarını anımsadım. Baktım ki Oğuz Güven, Cumhuriyet’in internet sitesine koymuş.
25 yaşlarında olan Deniz, Yusuf ve Hüseyin için neden şöyle dememişti:
“25 yaşındaki üç çocuk idam edilir mi?”
Bugün okuduklarınızın bir benzerini yıllar önce bu köşede yazmıştım.
Demirel yaşıyordu o tarihte...
Sağlığı yerindeydi...
Yazımı mutlaka okumuş ama beni aramamıştı...
Şöyle düşünmüştüm:
“Demek ki Deniz, Yusuf ve Hüseyin’in idam edilmesinden hiç pişmanlık duymamıştı bunca yıl.”

***

Siyasal tarihimizde derin ama kanlı izler bıraktığını söylemeden geçemem...
Komünizmle Mücadele Dernekleri’nin kurulması, yaptığı eylemler, silahlı eğitim veren komando kampları... Tarikatlarla olan sıkı ilişkileri, Cemaat’e yaptığı katkı ve Orta Asya cumhuriyetlerinde okulların açılmasında verdiği destek...
Kahramanmaraş katliamı...
Türkiye’nin kan gölüne dönüştüğü yıllardaki şu sözleri:
“Bana milliyetçiler adam öldürüyor dedirtemezsiniz...”
Derin devlet, NATO gladyosu, adına ne derseniz deyin, Türkiye’yi kanlı bir sürece götüren 70’li, 80’li, 90’lı yıllar...
Faili meçhul cinayetler, Jİ- TEM, kaçırılıp öldürülen Kürt işadamları, bir kanlı bilmece...
Türkiye’de hesap sorulmaz kimseden!
10 yıl önce Güniz Sokak’taki evinde kontrgerillayı sormuştum kendisine.
Demirel, bu soruyu duymazlıktan geldi. Bir kez daha sorunca o bize Johnson’un mektubunu anlatmıştı...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları