Ergin Yıldızoğlu
Ergin Yıldızoğlu ergin.yildizoglu@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Demokrasi ve yoksullar

18 Haziran 2015 Perşembe

Washington Post’ta “Neden demokrasiler zenginden alıp yoksula vermiyor” (Gimpelson & Treisman, 11/06/2015) başlıklı bir denemeye rastladım. Deneme ilginç veriler sunuyor, demokrasi kavramı üzerinde de düşündürüyor.

Demokrasi ve gelir dağılımı
Anımsarsanız, Platon demokrasiyi yoksulların (çoğunluğun) iktidarı olarak tanımlıyordu. Platon’a göre demokrasi, çok fazla ses, çok renkli düşünce, çoğunluğun, azınlık (zenginler) üzerindeki diktatörlüğü, kısacası anarşi demekti.
Platon’un bu tanımından yola çıkınca şöyle düşünmek olanaklı. Bugün “demokrasilerde”, yoksulların (çoğunluğun) yönetimi söz konusu olmadığına göre bu yönetimlere demokrasi denebilir mi? Eğer bunlara çoğunluğun yönetimi, demokrasi diyeceksek neden yoksullar ekonomik ve siyasi kararları belirleyerek yoksulluktan kurtulmaya çalışmıyorlar? Evet, Platon’dan bu kadar radikal sonuçlar çıkartmak olanaklı. Liberal düşüncede Platon’un adının kötüye çıkmış olması boşuna değil!
Yukarda değindiğim yazarlar gelir dağılımındaki eşitsizliklerin her yerde arttığına, Piketti’nin kitabına, siyasetçilerin bu konularda kaygılanmaya başlamasına değiniyorlar; antik Yunan’dan bu yana düşünürlerin, gelir dağılımındaki bozulmanın siyasi istikrarsızlığa yol açtığına ilişkin korkularını anımsatıyorlar.
Ancak, bugün, birçok araştırmacı “eşitsizlikle, siyasi şiddet arasında”, “rejim değişikliği (demokratik devrim) talebi arasında ampirik bir ilişki bulamadıklarını” söylüyormuş. Kimi araştırmaların bulguları da “bugünün toplumsal mutabakatında, eşitsizliğin düzeyinin önemli olmadığını” gösteriyormuş. Buna karşılık, Lupu &Pontussan’ın araştırmaları, yenide-dağılım politikaları açısından eşitsizliğin düzeyinin değil, yapısının önemi olduğunu gösteriyormuş. (American Political Science Review, Mayıs 2011)
Gimpelson & Treisman denemelerinin devamında, Misperceiving Inequality (Eşitsizliği yanlış algılamak) başlıklı (http://www.nber.org/papers/w21174) kendi çalışmalarının bulgularını aktarmaya başlıyorlar.

Eşitsizliği yanlış algılamak
2009 yılında 40 ülkeyi kapsayan bir araştırmada, sorulara cevap verenlerin yalnızca yüzde 29’u, önlerine konan beş farklı gelir dağılımı grafiği içinden doğrusunu seçebilmiş. Sorulara cevap verenler zenginin, gerçekte ne kadar zengin olduğu konusunda da çoğunlukla yanlış kanaatlere sahipmiş. Örneğin Güney Afrika’da da sorulara cevap verenler en üst düzey şirket yöneticilerinin yıllık gelirinin 77 bin dolar olduğunu düşünüyorlarmuş. Halbuki bu gelir gerçekte ortalama 1.7 milyon dolar civarındaymış.
Araştırmanın sorularına cevap verenler, ülkelerindeki gelir dağılımı içinde kendi konumlarını, olduğundan çok daha iyi bir yere yerleştirme eğilimindelermiş. Nihayet sorulara cevap verenler gelir dağılımının son dönemdeki gelişme trendi üzerine yanlış algılara sahipmiş.
Yazarlar eşitsizliğe ilişkin algıların, yeniden dağılım talepleriyle ilişkisini saptıyorlar ancak, “önemli olan eşitsizliğin maddi gerçekliği değil, bireylerin bu konudaki inançlarıdır” sonucuna ulaşıyorlar.
Diğer taraftan, gelir dağılımının gelişme yönüyle ilgili sorulara cevap verenlerin içinde “zenginler ile yoksullar arasındaki uçurumun arttığına, bunun da dünya barışı için nükleer silahlardan, bulaşıcı hastalıklardan, dinci nefretten daha tehlikeli olduğuna inananların oranı 2000 yılında yüzde 14’ten 2014 yılında yüzde 27’ye” yükselmiş. Yazarlar, “ya bu insanlar eşitsizliğin gerçek durumu hakkında doğru bilgilere sahip olsalardı...” diyerek bitiyorlar.
“Demokrasi ile yönetildiği iddia edilen ülkelerde neden yoksullar ekonomik ve siyasi kararları belirleyerek yoksulluktan kurtulmaya çalışmıyorlar” sorusuna dönersek: Sanırım bu rejimler yalnızca küçük bir azınlık için demokrasi. Geri kalanın olup bitenden haberi bile yok, onlar din, milliyet, ırk, futbol, TV dizileri filan gibi işlerle, “çalış senin de olur” fantezilerine inanmakla meşguller. Olup biteni anlayanlara büyük iş düşüyor. Onlar da, soyut teorik söylemleri tekrarlamaktan öte nasıl yapacaklarını bilemiyorlar; bu söylemlerin içinde kılı kırk yararak birbirleriyle uğraşmakla meşguller...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Trump! Nasıl yani? (2) 14 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları