Hikmet Çetinkaya

Yıkın barajı, barajları...

06 Haziran 2015 Cumartesi

Yaşama ilişkin bir sözün varsa, umudu arıyorsan çiçeklenmiş haziran sabahında...
Bir şiir sevda üzerine yazılmış, bir umut çok eski yılları anımsatan sana...
Bir aydınlık güne “merhaba” demek istiyorsan, seviyorsan yeraltı ırmaklarını, barajları yıkmak istiyorsan eğer, başını göğe kaldır bak uzun uzun...
Rüzgâr işliyorsa dudaklarına, yaz yağmuru yağıyorsa, ıslanıyorsan sen çocuğum...
Kaldırdığın kol kapıya uzanıyorsa, önceki gün Erzurum’da yaşanan eli satırlı saldırganları unutmayacaksan bir daha...
Aşkın reçineli toprağında, ölüm ülkesinde sadece ateşin geride kalacak küllerini düşünüyorsan...
Eğer dik duruyorsan zalimlere karşı, demokrasiyi, temel hak ve özgürlükleri savunuyorsan korkmadan...
Gerçeğin peşinde koşuyorsan...
Baskıya, zulme karşı direniyorsan...
Gecede beklemenin korkusu yüreğini parçalayıp Soma’yı düşünüyorsan...
Gezi çocuklarını, ölümleri unutmuyorsan!
Gözlerini kapat ve mırıldan kendi kendine:
“Savaşın sonunda kumla örttük gördüm seni / Sessizliğin ve suyun sınırlarında bocalarken.”
Bir katı hava bir kaya gibi yükselirken, haydi uyan artık...
Yarın günlerden pazar...
Kalk git sandığa, oyunu ver!
Korkuya boyun eğme, yurttaşlık görevini yap, yık barajın beton engelini.
Sakın ola ki oyuna gelme!
Aklını ve bilincini kullan!
Hayat bir torba dolusu nohut, makarna, zeytin değil!

***

Umut, sevgi, aşk, hüzün, hayat...
Gökyüzü koyu gri yalnızlığını, belki de umuda yolculuğunu düşünüyor sabah sabah...
Ardı ardına gelen ölüm haberleri...
Önce karikatürist, sevgi, akıl ve bilgi dolu bir insanı, Bedri Koraman’ı, önceki gün de mavi denizlerin, koyların insanı Sadun Bora’yı yitirdik.
İkisini de yakından tanıdım...
Bir kuş uçuşunda Bodrum’a, oradan Marmaris’e gittim...
80 darbesi günleri, Veli’nin mekânı...
Zindandan çıkış, hastaneler...
1983 seçimlerinden önce Bodrum’da, Bedri Koraman, İlhan Berk, Fethi Naci, Örsan Öymen ve ben.
Gece yarısını çoktan geçmişti saatler...
Sadun Bora çıkıp gelmişti Veli’ye...
Gün ışıyana dek koyu bir sohbet ve sonra Fethi Naci’yle birlikte Demir’in pansiyonuna salına salına gidişimiz...
Sabaha dek süren sohbetimizin ana konusu şuydu:
“Seçimleri Kenan Evren’in Turgut Sunalp’e kurdurduğu MDP mi yoksa Turgut Özal’ın ANAP’ı mı kazanır?.. Necdet Calp’ın HP’si ikinci parti olabilir mi?”
Sunalp’in partisi MDP üçüncü parti olmuştu seçimlerde...
Calp’ın bir cümlesi yetmişti HP’nin yüzde otuz oranında oy almasına:
“Köprüyü sattırmam!”
Turgut Özal, Boğaziçi Köprüsü’nü satacağını söylemişti ya televizyonda...
O zaman salt TRT vardı, milletvekili adayları değil, parti liderleri karşı karşıya gelir ve tartışırdı...

***

Yarın sabah sandığa gidip oyumuzu kullanacağız...
Demokratik hakkını hangi parti olursa olsun satın alamaz bu halkın!
Baskıya!
Şiddete!
Korkuya!
Talana!
Yalana!
Vurguna!
Soyguna!
Din bezirganlığına!
Ayrımcılığa ve ötekileştirmeye!
Savaşa!
Liste uzun...
Altını siz doldurun!
O dingin akan yeraltı suyunu, sevgi ırmağını, kardeşliği, demokrasiyi ve barışı savunun!
Zalimlere karşı çıkın!
Sizi korku tünelinde bekletenlere karşı bir demokratik haktır sandığa gidip oy kullanmak!
Ezenden değil, ezilenden yana tavır koyun!
Yaşadığımız coğrafya herkese yeter!
Türk, Kürt, Laz, Çerkez, Süryani, Arap, Rum, Ermeni...
Kardeşçe ve barış içinde...
Güle oynaya!
Çocuklarımızın geleceği için, terör belasından kurtulmak için daha özgür ve daha güzel bir Türkiye için...
Yüzde 10 seçim barajı baskıcı rejimlerde bile yok...
Suriye’de, Mısır’da yok!
Özgür iradenizle verin oyunuzu!
Yırtın suskun tortuyla kaplı havayı...
Özgürlüğe doğru bir adım atın!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları