Hikmet Çetinkaya

Kral çıplak üşümesin...

03 Haziran 2015 Çarşamba

Bir zaman tünelinden geçerken, yaşananlar ve yaşayacaklarımız geliyor akla...
Gaddarlaşmış, gözünü kan bürümüş yaratıklar; Soma’da yumruklanan işçiler!
İnsanımız niçin düşman oldu birbiriyle?
Yaşadığımız coğrafya, binlerce yıllık tarih ve kültür, uygarlıklar...
Hepsini ama hepsini barajlar yapıp suların altına gömdük...
Hukuk devletine, bağımsız yargıya rahmet okuduk.
Medyada uçuşan sözcükler, deyişler, yağlama, yıkama, yalakalık...
Kadına şiddet!
Bir doktoru öldüren katilin şu sözleri:
Canım istedi öldürdüm... Benim bazı zevklerim vardır...
Terör vahşetini, faili meçhul cinayetleri, asit kuyularına atılan genç bedenleri, Roboski katliamını, Diyarbakır çarşısında eşinin yanında öldürülen astsubayı, Hakkâri’de katledilen polisi...
Bir akşam vakti elinde ekmekle evine giden polis, çarşıda karısıyla birlikte alışveriş yapan astsubay, devletin kaçakçılıkla geçindiklerini bildiği Roboski halkı...

***

Acılı analar, babalar, kardeşler, eşler...
12 yıl içinde 1500 işçinin öldüğü bir ülkede emek sömürüsü giderek artıyor...
Nereden nereye geldik değil mi?
Basına baskı, gazetecileri yıldırıp gerçekleri perdelemek!
Gazeteciyi mesleğini yapamaz hale getirmek, medya patronlarını yıldırmak...
Cumhuriyet, bir birlikteliği sergileyerek, gazetecilerin üzerindeki baskıyı kaldırmak için “Sorumlu benim” dedi...
Medyadaki özgürlük ateşini Can Dündar önderliğindeki Cumhuriyet yaktı yine...
Açın bakın tarihin sayfalarına, başı hep Cumhuriyet çekmiştir, 40 yıl önce de 40 yıl sonra da...

***

Yüce devletimiz işçisini, çocuğunu, gencini hiç sevmedi...
Emeğin örgütlü gücünden söz edenleri ezip geçti, gençleri işkenceden geçirdi...
Gerçeklerin üzerine giden gazetecileri tehdit etti, ediyor.
Brandanın altından mühimmat ve silah çıkınca, gerçekler görülünce tırlattı...
Sevgili Umur Talu, Haber Türk’te “Dipsiz Kuyu” köşesinde çıkan yazısının başlarında ne diyordu:
“Şunu anlıyoruz: Devletimiz, hükümetimiz, iktidarımız, velinimetimiz ‘cephane, mühimmat’ mevzuunda aşırı titiz!
Birden ‘kral çıplak’ kalınca hemen örtmeye, örtüyü açanlara bağırıp çağırmaya, tehdide; casusluk, hainlik, teröristlikle suçlamaya başlıyor!
Evet aynen Umur Talu’nun yazdığı gibi yapıyor...
Şimdi hedefte Cumhuriyet gazetesi ve Can Dündar var...
Biz ne diyoruz Cumhuriyet çalışanları olarak:
Sorumlu Benim...
Yazarıyla, çizeriyle ve tüm çalışanlarıyla...
Örtüyü çekti Can Dündar!
Umur Talu’nun deyişiyle, örtünün altındaki mühimmat çıplak kalınca, çok öfkelenenler, bir cephaneliğe tıkılan 25 asker paramparça olduğunda nasıl da sakindiler!

***

Adına ister örtü, ister branda deyin, mallar ortaya dökülünce, kral çıplak kalınca, güzel devletimiz, canımızın içi, yüreğimizin parçası iktidarımız dört koldan harekete geçti.
Afyon cephaneliğinde 25 Mehmetimin bedenleri paramparça olurken neredeydiniz?
Afyon cephaneliğinde 115 bin bomba patlamıştı...
Şu TIR’larda, örtünün altında yatan mühimmat ise gayet iyi yüklenip yola çıkmıştı...
Kazasız belasız Reyhanlı’ya dek geldi TIR’lar... Sonra devletin iki savcısı, komutanı el koydu TIR’lara...
Olanlar oldu; iki savcı, komutanlar, 17 kişi tutuklandı...
Savcı yaşam boyu hapis cezası istiyor.

***

Ey benim güzel devletim, velinimetimiz iktidarım, hükümetim!
Tüm bu anlattıklarım gerçek değil mi?
Can Dündar gazetecilik yaptı, dün sorular sordu yeniden.
Yanıt veren olmayacak mı?
Umur Talu’yla başladık, onunla bitirelim ve noktayı koyalım:
Yeter ki TIR’ımızın lastiği patlamasın... Yeter ki makyaj akmasın, maske düşmesin! Yeter ki kral çıplak kalıp üşümesin...”  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları