Hikmet Çetinkaya

Datça’ya kıymayın...

24 Mayıs 2015 Pazar

Kıyılar yağmalandı, limanlar özelleştirildi...
Marinalar yapıldı, yatlar bağlandı, şimdi sırada Göcek koylarına geldi.
Öte yanda gemicikler, çocuklar, kasalar, kutucuklar, say say bitmeyen paracıklar allı yeşilli...
Keyfiniz yeride değil mi beyler, paşalar, beyzadeler...
Yağma, talan düzeni sürüyor!
Bir ülke düşünün üç bir yanı mavi bir deniz... Denizleri kirleten biz, yok eden biz, canına okuyan yine biz...
Balıkçılığı öldüren, deniz sevdamızı elimizden çalanlar hoplayıp zıplıyor, gününü gün ediyor ama o güzelim kıyalarımız, kumsallarımız elimizden gidiyor.
Denizi sevmediğimiz nereden belli?
Çünkü denize yüzümüzü değil sırtımızı dönüyoruz...
O mavi derinliği, hayatı, aşkı göremiyoruz, denizciliği limanları özelleştirmek sanıyoruz.
Balıkçılık, yatçılık, yelkencilik, su sporları...
O da neymiş canım!
Yüce devletimiz denizden, sudan korkar; güneşi sevmez, karanlık dehlizlerde dolaşmaya bayılır...
Üç yanımız denizlerle kaplı ama su taşımacılığından dünyada kaçıncı sıradayız, komşumuz Yunanistan kaçıncı sırada?
Bir dönem Denizcilik Bakanlığı’nın adını duymuştuk o kadar!
Şimdilerde öyle bir bakanlık bile yok!
Dedim ya devletimiz suyu sevmez, kiraya verir ya da HES kurar, koyları satar oturur...
Üç yanı denizlerle çevrili bir ülkede herkes şu soruyu sorabilir mi:
Yahu bizde deniz kültürü niye yok?

***

Can dostum, gazeteci arkadaşım Mehmet Emin Berber Kara bulutlar salt Göcek’te, başka sahil yörelerinde değil, Datça üzerinde de dolaşıyor” demişti bir hafta önce seçim gezisi sırasında bana...
Haklıydı Mehmet Emin....
Bozulmamış doğasıyla, akvaryum berraklığındaki koyları ve bükleriyle... Havasıyla, suyuyla, bedemiyle, balığıyla, yıl boyu esen serin rüzgârıyla, endemik bitki örtüsüylerant sahiplerinin” iştahını kabartıyordu.
Mehmet Emin Berber, o gece yıldızlı bir göğün altında otururken anlatmıştı bana:
Datça Yarımadası, şimdilerde imar planı aldatmacasıyla karşı karşıya...
Aynı oyun, aynı tezgâh Çeşme Yarımadası’nda da kurulmuştu...
Eh, zaten çoktan elden gitmişti Bodrum Yarımadası...
Datça, eşsiz bir iklimin, varsıl tarihi mirasıyla “Dünya Yaban Yaşamı Koruma Vakfı”nca dünyaya armağan olarak sunulan seçkin bir yörenin adıdır...
Mehmet Emir Berber, yaşananları yana yakıla anlatırken devleti yönetenlere şöyle sesleniyor:
Datça’ya kıymayın beyler, başka Datça yok!
Ve ardından ekliyor:
Bölgede kapatılan arsa ve arazilerin arkasında büyük sermaye sahiplerinin bulunması, çevrenin tahrip edilme olasılığını güçlendiriyor.
Buradaki yapılaşmanın arkeolojik ve doğal sit dokusuyla uyuşmayacağı da bir gerçek. Tümü doğal ve arkeolojik sit olarak belirlenen Datça Yarımadası’nın yapılaşmaya açılması, tarihe ve doğal yapıya darbe anlamına gelir...

***

Zeytinciliğin, bademciliğin canına okudular, tarımın belini kırdılar, bunlar yetmemiş gibi patates tohumu ithal ettiler...
Koyları, bükleri sattılar; limanları özelleştirdiler...
Denize sırtını dönen bir millet, doğayı, bize miras kalan binlerce yıllık tarihin ve kültürün ne olduğunu bilmiyor; gelmiş geçmiş tüm siyasal iktidarlar aynı yolu izliyor...
Satalım, yiyelim!
Ellerinde binlerce dönüm arazi, arsa bulunduranlar varsılları bekliyor...
Aracılar ortalıkta dolaşıyor...
Kıymayın denizlerimize, kıymayın doğamıza...
Datça’nın akvaryumu andıran denizinin mavisine bir bakın isterseniz...
Palamutbükü’nde gecenin kızları olan yıldızlarla konuşun, dertleşin, birlikte şarkılar söyleyin...
Datça’ya, Göcek’e, Karaburun’a kıymayın!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları