Hikmet Çetinkaya

Çal çırp... Oha be!..

13 Mayıs 2015 Çarşamba

O acı, hüzün, gözyaşı aradan bir yıl geçmesine karşın dinmemişti...
Bir yıl sonra Soma’da maden katliamı olmuş, 301 emekçi göz göre göre yerin metrelerce derinliğinde can vermişti.
İlkyazın çiçeklenmiş havası ve yaşamın kokusu...
Yalnızlık!
Duygu!
Bir zaman dilimi içinde geçen 365 gün...
Hiç düşünmüş müydük madencilerin geride bıraktıkları analarını, babalarını, eşlerini, çocuklarını, kardeşlerini!
Gök mavi bir kuşatma altındaydı ve onlar kendi acılarıyla baş başa koca bir yıl geçirmişlerdi.

***

Zamanı zamaneleştiren bir toplum gerçeğin yaşandığı bir çağda doğanın insandan önce var olduğunu unutmuştu...
Doğa yok olurken insan emeği, onuru köle pazarlarına düşerken, 2014 yılında 301 maden işçisini katledenler yargı önünde haykırıyordu:
“Bizim hiçbir suçumuz yok bu maden faciasında, her türlü güvenlik önlemini aldık, suçsuz yere hapisteyiz...”
Böyle bir yüzsüzlük görülmüş değildir uygar toplumlarda...
Oralarda böyle katliamlar olmaz!
Ucuz emek, çağdışılık...
Sömürü çarkları benim güzel yurdumda böyle dönüyor ne yazık ki!
Önce yaşadığımız olaylar daha sonra yaşayacağımız olaylar.
Doğaya sahip çıkmazsan, insanı köle sayarsan, devlet olarak bu ilkel çalışma yöntemlerini savunursan, ölümler kaçınılmazdır kömür madenlerinde...

***

Toprağın metrelerce altında maden işçileri öldürülür, ilkel koşullarda çalıştırıldıkları için...
Çocuklar, gençler ölür, öldürülür...
Devlet bu zorbalığı sadece seyreder, sıra gelir “Allah verdi Allah aldı” der, kimi zaman “iyi oldu teröristler öldürüldü” diyerek kına yakar...
Devlet böyle bir devlet!  
Silahlı darbe yapıp, Cumhuriyeti koruyup kolladıklarını söyleyen Netekim Kenan Bey, iyi yaşadı 98 yıl...
Cumhuriyeti kimseye kaptırmadı, Türkiye’yi yaşanmaz bir yangın yerine dönüştürdü...
Zaman kavramının kaynağı toplumdur... Bir toplum insanlardan oluşur...
O insanlar bilinçliyse uygar toplum yaratılır!
Peki Türkiye toplumu uygar bir toplum mudur?
Değildir!
150 yıl önce köle pazarları kurulurdu... 150 yıl önce benim güzel, canım ülkemde “çocuk gelinler pazarı”nın kurulduğunu söylesem ne derler!
Şunu:
“Dinimize, gelenek ve göreneklerimize göre bu gibi şeyler olur!”
Ortaçağın vahşetine benzer töre cinayetleri, havasına, suyuna, güneşine kurban olduğum ülkemde şeyh hazretlerinin fetvasıyla işlenir...
Böylece ailenin namusu temizlenir!
Bu yüzden Harran Ovası’nın kızları aşklarını, yüreklerinin en derin yerinde saklar, cinayete kurban gitmemek için...

***

Soma’da Anneler Günü’nde acılı, hüzünlü anneleri gördük...
Onları dinledik!
Annelerin tek beklentisi, 301 maden işçisi çocuklarının yaşamlarını ellerinden alan katillerin bir an önce cezalandırılmasıydı...
Bu ülkenin anneleri acılı, hüzünlü...
Çünkü çocukları ya iş cinayetlerinde öldürülüyor ya da devletin uyguladığı şiddet nedeniyle...
Zindanlar çocuklar ve gençlerle dolu...
Bu ülkede düşünceyi ifade özgürlüğü yok!
Konuşmak yasak, sevişmek yasak!
Yasaklı bir hayatımız var... Baskı var, şiddet var...
Dağları, ovaları, denizleri, gölleri, nehirleri talan edilen bir ülkede yaşıyoruz...
Çocuklarımızı sevmiyoruz, onları zindanları atıp işkenceden geçiriyoruz.

***

Vicdanları toprağa gömerek cüzdanları şişiriyoruz...
Çalıp çırpıyoruz!
Dağlar, ovalar, akarsular yetmedi, o güzelim cennet koyları yandaşlara peşkeş çekiyoruz...
Çocuklarımızla birlikte tarımı öldürüyoruz, maden işçilerini öldürdüğümüz gibi...
Patates tohumunu ithal eden bir ülke olarak övünç duyan devletimiz var...
Türküm, doğruyum, çalışkanım!
Ne mutlu bize!
Çal çırp... Oha be!.. 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları