Hikmet Çetinkaya

İşine Gelince Yargı, Gelmeyince Darbe...

05 Ocak 2014 Pazar

Türkiye Cumhuriyeti’nin laik demokratik bir hukuk devleti olduğu aklımıza yeni geldi...
Eski dostlar kavgaya tutuştu!
Pardon kıyasıya bir mücadeleye giriştiler.
Şimdilerde Türkiye’nin bir hukuk devleti olduğu konuşulmaya başlandı.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, ne dedi:
“Devlette ayrı devlet olmaz!”
Bunun anlamı ne diye düşündünüz mü hiç?
Devlet içinde bir başka devlet, yani paralel devlet olmaz.
Rüşvet ve yolsuzluk operasyonuyla birlikte tartışılmaya başladı “devlet içinde devlet” savı...
Oysa bizim ülkemizde devlet içinde devlet hep oldu...
Polis içinde de oldu, yargıda da, devletin en duyarlı birimlerinde de.
Bunca yıl seçilmişler ne yaptı devlet içindeki devlete karşı?
İşbirliği yaptı!

***

Bu yapı derin yapıdır...
Kimi zaman iyi saatte olsunların eline geçer, kimi zaman cemaatlerin...
Bu bir işbirliği, bir başka deyişle hükümet ortaklığıdır.
Bir sen alırsın bir onlar!
Bildim bileli böyledir!
Kurulu düzenin çarkı böyle işler...
Bu ülkede PKK’ye karşı köktendinci Hizbullah’ı örgütleyen, onlara silahlı eğitim yaptıran devlettir.
Ortalıkta seçilmişler olsa bile onların dediği olur.
Adına vesayet mi dersiniz, esaret mi, ne derseniz deyin, tepeden tırnağa pislik akar.
Hiç beklenmedik anda karşınıza Susurluk çıkar...
Faili meçhuller, asit kuyuları, cinayetler...
Uzun uzun anlatmaya gerek yok!
Çetin Emeç, Muammer Aksoy, Bahriye Üçok, Turan Dursun, Musa Anter, Uğur Mumcu, Bahtiyar Aydın, Gaffar Okkan, Ahmet Taner Kışlalı cinayetleri...

***

Başbakan Erdoğan, dün İstanbul’da 45 gazeteci ve yazarla bir araya geldi...
Gazetecilerin ve yazarların çoğunluğu (bir-iki kişi dışında) hükümete, özellikle Başbakan’a yürekten bağlı, “öl de ölelim” diyen meslektaşlarımız arasından özenle seçilmişti.
Ayrımcılığın daniskası yapılıyordu ama Erdoğan’ın canı sağolsun!
Hukuk devletinde her zaman böyle şeyler olurdu!
Henüz demokrasiyi ve özgürlükleri içimize sindiremediğimiz için ayrımcılığı bir türlü içimizden atamıyorduk...
Her neyse!
Başbakan yine paralel devletten söz etti, yargıdan, polisten...
Bir gün önce Ankara’da önemli birimlerdeki polis müdürleri alınıp, pasif görevlere atanmışlardı.
Devlet içinde devlette temizlik sürüyordu...
Herkes ama herkes bir devlet krizinden söz edip, yaşananların bir an önce çözümlenmesini isterken, iktidar partisi her zaman olduğu gibi küresel güçlere, devletin birimlerindeki cemaatçi yapıya değindi.
HSYK’ye vurdu!
Erdoğan’ı dinlerken düşündüm...
Son 15 gün içinde İstanbul ve Ankara’da görevden alınan polis müdürleri, Ergenekon, Balyoz, KCK operasyonlarını yapanlar değil miydi?
Peki ya savcılar ve yargıçlar!
Gezi iddianamesini hazırlayan savcıya ateş püskürüyordu Erdoğan!
O şafak operasyonlarını yapan, Gezi’de eylemcilerin üzerine gaz bombası atıp basınçlı su sıkan o polislere o emirleri veren müdürleri değil miydi?

***

Elbet devlet içinde devlet olmaz ama o “paralel yapıyı kuran” kimdi, söyleyin Tanrı aşkına!
Ben mi, muhalif tüm gazeteciler mi, yurtseverler mi, sosyalistler mi, komünistler mi, devrimciler mi, Gezi direnişçileri mi, ODTÜ’lü öğrenciler mi?
O yapı AKP hükümeti tarafından kuruldu!
Ortaklık bozulunca, Ergenekon ve Balyoz gözaltılarını, tutuklamalarını yaptıran “kahraman” savcılar ve yargıçlar şimdi çete olmuşlardı...
Ne yaman çelişkiydi bu!
Cemaat 40 yıl önce çıkmıştı bu yolculuğa...
Recep Tayyip Erdoğan 1994 yerel seçimlerinde Büyükşehir Belediye Başkanı adayı olduğunda gidip Fethullah Gülen’in elini öpmemiş miydi Altunizade’de...
HSYK’nin yapısını değiştiren kimdi?
Yine kendi partisi ve hükümeti!
Kimse kimseyi kandırmasın...
Bizim baştan beri söylediğimiz, devlet içinde örgütlü bir yapı vardır...

***

Bu yapının temizlenmesi için önce evrensel hukuku hayata geçireceksin, soyguna vurguna son vereceksin, demokrasi ve özgürlükleri çoğaltacaksın!
İşine gelince yargı, gelmeyince darbe demeyeceksin...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları