Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Ertuğrul Günay’ın Pişmanlığı
Uluslararası siyaset jargonunda “whistleblower” diye çok kullanılan bir kavram var.
Geride bıraktığımız 2013 yılında ABD’nin “NSA skandalını”ortaya çıkaran Edward Snowden bağlamında sık gündeme getirilen bu deyimin ne yazık ki Türkçe karşılığı yok.
Wikipedia’da “whistleblower” yazıp baktığınızda Endonezya dilinden Çince ve Arapçaya kadar her dilde karşılığını buluyorsunuz, Türkçe hariç.
Neden?
Bu pratiğin çünkü Türk kamu hayatında yeri yok.
“Whistleblower” kavramıyla anlatılmak istenen nedir?
“Her türlü tehlikeyi göz önüne alarak ön uyarı yapan kahramanlar!”
Alarm zilini erken çalmanın farkı
Kamu çıkarını ilgilendiren konu/konularda, gizli/sakıncalı, bilgi/davranışları; hukuki yaptırım da dahil olmak üzere hayati ve fiziki riskleri göğüslemek yoluyla göz önüne sermek…
Tamamıyla ahlaki sorumluluktan kaynaklanan güdülerle, “yanlış/yanlışların” ilk görüldüğü andan itibaren seri biçimde harekete geçip hemen ilk sinyalde ne pahasına olursa olsun kamuoyunu uyarmak...
Bu uğurda, sahip olunan koltuk başta olmak üzere her güvenceyi yitirmeyi göze almak…
Haksızlık/hukuksuzluk/ihlallelerle savaşmak adına derhal davranıp, alarm düdüğü/zilini çalmak…
Bunlar hep “whistleblower” eylemciliği içine giriyor.
“Whistleblower”a kestirme ifadeyle bu nedenle “alarm zilini çalan” denebilir...
30 yaşındaki genç istihbarat görevlisi Edward Snowden geçen yaz, CIA tarafından bir köşede kıstırılıp haklanmak pahasına, dünyayı afallatan “NSA skandalını” ortada fol yumurta yokken “whistleblower”sorumluluğuyla gün yüzüne çıkarttı.
ABD’nin “Ulusal Güvenlik Ajansı/NSA” diye bilinen istihbarat ajansı aracılığıyla uçan kuşu dinlediğini ifşa eden skandal ardından, Snowden kaçıp Rusya’ya sığınmak zorunda kaldı.
İş işten geçince günah çıkartmak
Ertuğrul Günay’ın şimdi birbiri ardına yaptığı gazete/Twitter ifşaatlarına baktıkça, bizim “whistleblower”larımızın böyle ancak yangın bacayı sardıktan ve her şey yanıp kül olduktan sonra alarm zili çaldığını düşünmekten kendimi alıkoyamıyorum…
Günay, yeni yıl arifesinde Taraf’a verdiği bir mülakatta örneğin “hukuk devletinin yıkılmak üzere olduğu”nun alarmını verdi!
Yapılan uyarının şu atik tetikliğine, “erkenliğine” bakın!
“Gezi Parkı’ndaki buyurgan tavır” diyor eski kültür bakanı; “Demokrasiden vazgeçip otoriter bir yönetime doğru sürüklenmişti. Şimdi Türkiye vahim bir eşikte. Hukuk devletinden uzaklaşılıyor ve keyfi bir yönetime doğru sürükleniyoruz.”
Duyduk duymadık demeyin: “Eşikteymişiz!”
Hukuk devleti namına nerdeyse taş taş üstüne kalmamış…
“Yasa önünde eşitlik ilkesi” başta olmak üzere güçler ayrılığı prensibi nicedir yerle bir edilmiş. Olanları sağır sultan dahil herkes duymuş. Konu gazetelerin manşetlerine fırlamış... Hukukçu bir geçmişten gelen Günay tekerleği keşfetmenin tavrıyla bize “vahim bir eşikte” bulunduğumuzdan bahsediyor.
Yetmiyor.
Vatan’da dün Murat Çelik’in köşesine verdiği yanıt mahiyetindeki değerlendirmesinde pişkinlikle günah çıkarıyor:
‘İslam demokrasisi olur sandım!’
“Bakanken arkadaşlarıma söylemiştim” diye içini döküyor Günay: “‘Keşke ben buraya, bu partiye hiç gelmeseymişim’ dedim. ‘Çok farklı umutlarla gelmiştim ama maalesef yanlış yapmışım’ dedim. Biz AK Parti’ye katılırken sandık ki İslam ile barışık bir demokrasi, halkın değerlerine bağlı bir yönetim anlayışı hâkim olacak. Ama 2010 sonrası özellikle 2011 sonlarına doğru bambaşka bir hava doğdu. Baskıcı bir tek adam yönetimi çıktı ortaya.”
Gazozuna ilaç atılan genç kız edasında Günay -sözlüklerdeki yeni lakabıyla!- “Günaydın”:
“İslamla barışık demokrasi” beklerken aa bir de ne görsün, “beklenmedik bambaşka bir hava doğmuş” ve abra kadabra birden “baskıcı bir tek adam yönetimi ortaya çıkmış”...
Sizi bilmem ama ben bu samimiyetsizlik ve ikiyüzlülükten artık çok sıkıldım.
Eski kültür bakanı; herkesi kör, âlemi sersem sanacağına harbiden çıkıp şunu söylese mesela:
“Türkiye ve dünya konjonktürünün şartları, AKP’nin birkaç seçim dönemi boyunca iktidarda kalıcı olacağını gösteriyordu. Siyasetin içinden gelen biri olarak muhalefet kampında uzun yıllar gelişmeleri etkilemek fırsatım olmayacağını açık biçimde gördüğüm için iktidarın içersinden katkı yapmak/yapabilmek niyetiyle önüme '6Bonan bakanlık teklifini değerlendirdim. Ama ne yazık ki bana inananların beklentilerine cevap veremedim!”
Buna amenna diyebilirim.
Ama yok…
“İslam demokrasisi” beklemiş de…
“Başka hava doğmuş” da…
RTE “değişmiş” de… falan da filan.
Bu laflara karnımız artık tok.
Bu ne bitmez tükenmez bir orta oyunudur böyle…
Türk siyaseti ve medya dünyası, gazozuna ilaç konularak kandırılan aydınlarla dolu…
Ertuğrul Günay, Hasan Cemal, Ahmet Altan diye başlayıp giden önümüzde upuzun bir liste var…
Her şey olup bittikten sonra bir de kahraman pozunda çıkıp “whistleblower/uyarıcı aydın” ayağına yatmıyorlar mı?
“Aaa! Yetti artık. Şu tıraşı kesin!” diye avazım çıktığı kadar bağırasım geliyor.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
- Dubai çikolatasına rakip
En Çok Okunan Haberler
- 'Tarihe not düşmek için geldim'
- Çok konuşulacak 'adaylık' açıklaması
- Fatih Altaylı ve İsmail Saymaz'a soruşturma
- Protesto eden yurttaşlara polis müdahalesi!
- Aydın Dağları'nda son yılların en verimli hasadı yapıldı
- Mahruki yine yandı
- AKP’li belediyeden bir ayda 33 konser
- A Milli Takım'ın Uluslar Ligi'ndeki rakibi belli oldu!
- Tıp fakültelerinde kadavra krizi
- Fakülteyi kâğıt üzerinde kurmuşlar!