Ali Sirmen
Ali Sirmen asirmen@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Fethullahçı Terör Örgütü

11 Nisan 2015 Cumartesi

Perşembe akşamı TV’de “Fethullahçı terör örgütü” haberini izlerken dalıp gittim.
Çocukluğumda, “komünist” vardı.
Komünist günahın, vatana ihanetin, velhasıl bütün kötülüklerin simgesiydi.
Komünist, kaynağını Osmanlı’nın geleneksel düşmanı Çarlık Rusyası’ndan alan Moskoflukla kol kola gider, bu sıfatlardan birisi öbürünü şeddelemekte kullanılırdı.
Gerçi, Kurtuluş Savaşı sırasında Mustafa Kemal - Lenin ittifakı ile, Moskof komünistleri Türkiye’ye para ve silah yardımında bulunmuşlardı ve kısa bir süre için Bolşeviklik pek revaçta olmuş, hatta devlet öncülüğünde komünist parti bile kurulmuştu.
Daha sonraları, bu zihniyeti tek parti döneminin ünlü Ankara Valisi Nevzat Tandoğan şu sözlerle dile getirecekti:
- Memlekete komünizm gerekirse onu da biz getiririz.
Memlekete komünizm gerekmedi, hatta kısa süre içinde bütün kötülüklerin anası olarak görüldü. Oraya buraya “Komünizm her görüldüğü yerde ezilmelidir” yazıldı.

***

1889 tarihli İtalyan Zanardelli kanunundan iktibas edilen Türk Ceza Kanunu’na Mussolini’nin ilavesi olan ünlü maddeler de eklenerek TCK’nin ünlü 141. - 142. maddeleri getirilerek, bir sosyal sınıfın diğerleri üzerine tahakkümünü tesise teşebbüs eden “komünistler”in hayatları karartıldı. Yazar, çizer, düşünür birçok Türk aydını bu maddelerden takip edildi, hüküm giydi, hapis yattı.
Son derece muğlak bir ifadeyle kaleme alınmış olan ve çok partli rejime geçişte kaldırılacağı vaat edilmişken, DP tarafından, hem ceza miktarı hem de içerik olarak daha da ağırlaştırılan TCK. 141- 142. maddeleriyle suçlanmak son derecede kolaydı.
Gel zaman git zaman, komünist suçlamaları eski etkinliğini yitirir oldu.
Artık “gomonist” prototipinin yerine yeni bir şey gerekiyordu.
12 Eylül sürecinde, “komünist”in yerini anarşist aldı. Bir süre “anarşist” ile idare ettik.

***

12 Eylül askeri vesayet rejimi geride kalıp, Tayyibist İslami vesayet rejimi yürürlüğe girince, artık modaları geçmiş olan komünist ve anarşist kavramları rafa kaldırılıp yerine terörist kondu.
Yeni dönemde moda “terörist”ti. Türkiye’nin Genelkurmay Başkanı bile terörist örgüt lideri olarak yargılandı. Türkiye’de büyük tasfiyelerin Ergenekon ve Balyoz davalarında da insanlar terörist damgasıyla suçlanıp yargılandılar ve mahkûm edildiler.
Şimdi hukukun kurallarını ayaklar altına alarak, Ergenekon ve Balyoz davalarını komediyle çevirenler de terörist olarak suçlanıyorlar.
Top tüfek kullanmayan Fethullahçıları terör örgütü olarak suçlamak teknik olarak mümkün mü?
Bu örgütler cebir ve şiddetle sindirme yoluna başvurmuşlar mı?
Bütün bunlara ilk bakışta verilecek yanıt “hayır”dır. Suç işlemek için örgüt kurulmuş olabilir, ama terör öğesini buraya katmak ilk bakışta güç görünmektedir.
Ama devletin erklerine sızarak, hukuku bir sindirme aracı haline getirip, hukuksuzluğun aleti, zulüm aracı haline sokmanın bir terör olarak algılanması mümkündür. Burada söz konusu olan manevi cebir unsurudur.
Ama o zaman şöyle bir soru sormak gerek:
- Bu Fethullahçı örgütlerin eline devletin erkini vermek, onlara yasaları birer zulüm aracı olarak kullanma olanağını sağlamak kimin işidir?
Hukuku zulüm aracı haline sokup, onu sindirme ve yok etme silahı olarak kullanacak olan teröristlerin ellerine teslim edenler kimler?
Bunları ortaya çıkarıp, suç ortağı, daha doğrusu, azmettirici olarak yargılamak gerek.
Fethullahçı terör örgütü davasının iddianamesi mahkeme tarafından kabul edildi.
Söyleyin bakayım bana şimdi:
- Kim kimi yargılatıyor? Kim kimi yargılayacak?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları