Hikmet Çetinkaya

Umut Çiçekleri Açar mı?..

01 Ocak 2014 Çarşamba

Hava soğuk ve yağmur çiseliyor...
2014’ün ilk yazısını yazmak için masama oturmuş pencereden dışarıyı seyrediyorum...
Bir zaman tünelindeyim...
Zbigniew Herbert’in dizeleri...
Yeşilli kahverengili dallar, umutlar, aşklar, hüzünler, acılar...
Bak arkadaş sen ne düşünüyorsun bilmiyorum.
Yaşama sevinci, onurlu olmak!
Kavgamız bu olmalı!
İnsanca yaşam için, hukuk için, adalette eşitlik için!..
Savaştan yana değil barıştan yana olmak için!
Herbert ne diyordu anımsatayım ben sana:
“Savaşlardan konuşuyordum.
zindanlardan, gemilerden
Öldüren
öldürülen kahramanlardan
ve unuttum onu”

***

Ben de deniz fırtınalarından konuşuyordum Herbert gibi.
Çöken duvarlardan... Yanan buğdaylardan... Devrilen tepelerden...
Unuttum ılgını!
Çünkü hukukun gücü değil, gücün hukukunun silindir gibi ezip geçtiği bir coğrafyada, siyasal iktidarın aymazlığıyla karşı karşıya kalmıştık...
Başkaldırımız bu yüzdendi...
Bir kördüğüm gibiydik...
Ayrıştırılamamıştık!
Hukuk ve yargı üzerinden yapılan paylaşım, kirli çamaşırların ortaya dökülmesi, çelik kasalar, ayakkabı kutuları...
Piyasalarda panik, çöküşler, fırsatçılık...
Kim, nerede duruyordu, bu yapılanmanın ardında kimler vardı, çıkar ilişkileri, hukuk devletinin sarsılması ne anlama geliyordu.
Bir acımasızlığın içindeydik!
Hukuk adına karar verenler, baskıcı bir rejimin habercisi oluyordu...

***

Her şeye karşın 2014 yılının güzel geçmesini istiyorum...
İş, ekmek, aş!
Demokrasi ve özgürlük!
Savaş değil barış!
Yeni yılın ilk yazısı bu!
2014 yılında umut tomurcuklanıp bize yaşama sevinci katar mı?
Gecenin ayazında, o ıssız vadilerde, dağlarda ovalarda memleketimin dört bir yanında barış ateşleri yanar mı?
Sevdalar çoğalır mı, hüzünler biter mi?
Adına ister muhafazakâr ister İslamcı deyin bir çatışma; ülkeyi başka bir yola, uçuruma sürükler mi?
Dünyanın hiçbir gelişmiş demokratik ülkesinde yolsuzluğun üzeri örtülmez, bunu örtmek için iktidar olunmaz.
Kafalar karışmış!
Savaş çığlıkları atılmış!
Çevrende komşu kalmamış!
Dallar arasında çabalayan rüzgâra kapılmışsın sanki arkadaş...
Neler oluyor, görmüyorsun!
Toprağın delice saldırdığı o kıvrımın içinde yürürken, yaşananlara gözünü kapatıyorsun...
Bir ateş evinde oturmuş görmüyorsun hiçbir yeri...
Kalk, çık dışarıya bak!
Göğe bak!
Ağaçlara, kuşlara...
Hayata bak arkadaş...
Bunca rezillikleri gör ve uyan artık!
Son bir gülüş yarat çocuklarımız için, son bir çığlık at umut çiçeklerimizin çoğalması için!
Korkma, çekinme bunu yap...

***

Bu ülkede adalet ve hukuk tartışıldı hep...
13 yaşındaki çocukların bedenleri delik deşik edilirken de...
Sokak ortasında aydınlarımız, yazarlarımız, bilim insanlarımız delik deşik edilirken de...
Bu ülke de barıştan söz edildi hep sınır boylarında Mehmetler alçakça öldürülürken de...
Dağlarda gençler...
Uludere’de, Başbağlar’da, Sivas’ta çocuklar, gençler, ozanlar...
Kırıldık ey halkım kırıldık!
Ormanları yaktık, köyleri boşalttık!
İstanbul Mavi Çarşı’da, Ulus’ta, İskenderun’da kör teröre yenik düştük!
Asit kuyularını da gördük biz bu ülkede...
30 yıl önce gözaltına alınıp kaybolanları da...
Susurluk’u yaşadık!
Nedense kör gecelerin içinde yürümeyi sevdik...
Yıldızlara bakmadık, sevmedik, sevinmedik!
Ey güzel gülüşüne işlenmiş ölüm!
Biz seni toplum olarak ne kadar sevdik!
Artık hiçbir alevin kısıtlayamayacağı gizli bir varlık, gizli soğuğun eşlikçisi olabilir mi şairin dediği gibi bilmiyorum.
Şiirin parçaladığı yerde yeniden doğan ve çoğalan hayat, bir mavi sularla buluşturabilir mi?
O zaman yazıma noktayı koyayım:
Merhaba yeni yıl, merhaba, umut ve insanlık!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları