Hikmet Çetinkaya

Kürt Olsaydım!..

07 Nisan 2015 Salı

90’lı yılların başları... İlhan Selçuk, televizyonları izledikçe, gazetelerdeki haberleri okudukça...
Güneydoğu’da faili meçhul cinayetler işlendikçe, bir sabah kendi kendine sormuş:
Ya Kürt olsaydım?
Bu soruyu sormasının bir nedeni vardı sanırım...
Ölümlerin, kıyımların olduğu yıllardı...
İnsanlar ve halklar arasında korkunun ve düşmanlığın ekini hiçbir zaman bitip tükenmiyor.
Kin, nefret tohumları, ayrıştırma, mezhepçilik, ırkçılık...
İlhan Selçuk, 24 yıl önce yazdığı “İnsanlaşma ve İlkelleşme” başlıklı yazısında, Puşkin’den söz ediyor...
Puşkin şöyle demiş:
Kürt ozanının şiirleri değil mi!.. Sonuçta Doğu edebiyatıdır; pek basit özellikler taşır. (Kürtler, V. Minorski, Komal Yayınları)”.
Selçuk, “Puşkin’e kızmayalım” dedikten sonra yazısını şöyle sürdürüyor:
Çoğu Batılı yazar ve şair Doğu’yu anımsar, Kürt’ü de Türk’ü de küçümser; bu eğilimi düşmanlık düzeyine tırmandıran önyargılısı da eksik değildir.
Ancak tümünü hoşgörüyle karşılamalıyız. Kişi, büyük yazar şair olmakla yanılgılardan soyutlanamaz.
Batı’nın öğretim çarkından geçmiş edebiyatçı, genelde Doğu halklarına soğuk bakıyor, yüreğinde kuşku tohumlanıyor, İslama az çok korkuyla yaklaşıyor; Grek-Hıristiyan kültürüne Yudaizmin büyüsü de eklenince kafalar koşullanıyor...”

***

Çağdaş insan, düşmanlığın kaynağını, kökenini, gerekçesini, nedenlerini araştırıp bulan, körgüdülerine ve önyargılarına benliğini kaptırmayan kişidir.
Düşmanlığın kölesi olan, ilkelleşir!
İlhan Selçuk “Evet, ya Kürt olsaydım” dediği yıllar, Güneydoğu kan gölüne dönüşmüştü...
Mehmetler şehit düşüyor, dağdaki gençler öldürülüyordu.
Bu coğrafyada yaşayan herkesin çok yakın Türk, Kürt, Laz, Çerkez, Abaza, Boşnak, Rum, Ermeni, Süryani, Arap, Sünni, Alevi arkadaşı, dostu, yoldaşı vardır...
Benim de ciğerim, arkadaşım, kafa yoldaşım Kürt, Ermeni, Abaza, Laz, Çerkez, Boşnak, arkadaşlarım var...
Kimisini Lice depreminde tanıdım, kimisini Kars’ta, kimisini Batman’da...
İlhan Selçuk’un yazısından bir bölüm daha aktarayım:
Anadolu’da Kürt’ün yüreğini incitecek laftan sakınmalıyız.
Kimi zaman insan bilmeden bu işi yapar, bir söz, bir bakış, bir deyim, bir tutum, bilinçdışından taşmış bir eğilim, yaralı bir yüreği büsbütün dağlar...

***

Kendisini feleğin çemberinden geçmiş sanan politikacıya bu sorun belki romantik gelebilir; siyasette duyguya gerek olmadığı söylenir; insancıllığa bıyık altından gülünür...
Ülkeyi yönetenler kabalaşır, demokrasinin ve özgürlüklerin gelişmesini engellemek için, Kürtlerin bağımsız adaylarla 7 Haziran seçimlerine girmesi için her türlü tezgâh, pusu kurulabilir...
Anadolu’da ne Türk ne de Kürt ilkelleşmeli...
Anadolu coğrafyası binlerce yıllık tarihin ve uygarlığın üzerinde yaşanır olmalı.
Din, dil, ırk, mezhep, inanç ayrımcılığı yapılmamalı.
Her Kürt yurttaşımız potansiyel terörist olarak görülmemeli...

***

Ne Türkler ne de Kürtler “derin ve kör milliyetçiliğin” kuyusuna düşmeli; sermayeemek çelişkisini yüreğinde ve beyninde yaşatarak hayata geçirmek için çabalamalı.
İlkelleşmenin bedelini çoluk çocuk hepimiz ödedik...
Anadolu’yu yurt belleyen tüm insanların benliklerine, kin ve nefret tohumları ekerek, din, etnik kimlik, inanç, dil üzerinden siyasal çıkar sağlamak isteyenleri elimizin tersiyle itersek, uygar bir toplum oluruz...
Öngörüleri, körgüdüleri bir kenara bırakıp, insanca yaşamak bu coğrafyada yaşayan tüm ahalinin hakkıdır!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları