Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
‘Yeni Türkiye’ Kılavuzu
Yeni yılın ilk gecesi Beşiktaş İskelesi yanın-da bir restorana gitmek üzere taksiye bindim.
Taksici, “Abla yolu tarif eder misin?” dedi…
Şaka yapıyor zannettim…
Ama hayır… soru gayet ciddiydi…
Genç, derli toplu bir üniversite öğrencisi havasındaki sürücü “taksicilik” yapmaya yeni soyunmuş, bu sebeple “Beşiktaş İskelesi”nin nerede olduğunu bilmiyormuş…
Kendisinin “Nereli?” olduğunu sorduğumda bana “Ispartalıyım” yanıtını verdi…
Dikkat buyrunuz. Söz edilen şahıs Anadolu’nun ücra bir köşesinden gelmiyor.
Isparta gibi bir kentten çıkmış ama ailesinin yıllardır yaşadığı İstanbul’da, bir Boğaz turu için “Beşiktaş İskelesi”ne ayak basmamış…
Türkiye’nin bu damardan gerçekleri, insanı bazen en beklenmedik zamanda yakalıyor, beyninde şimşek etkisi yaratıyor.
Nerede yaşadığınızı kavrayıp, toparlanıp kendinize geliyorsunuz.
Ama gene de “Oha! Bunca ilgisizlik, meraksızlık, aymazlık olmaz… şokundan” kurtulamıyorsunuz.
‘Yurdum insanı’ dar çevreyle yaşıyor
Posta’da dün “Ipsos KMG Araştırma ve Danışmanlık Şirketi”nin “Türkiye’yi Anlama Kılavuzu” araştırmasını görünce yeni yılın ilk gününde yaşadığım bu “Beşiktaş iskelesinin yerini soran taksi şoförü şoku” ile hesaplaştım...
2014’te yapılan araştırma bize bir “kader seçim yılı” -yol ayrımı- olan 2015’e girerken “yurdum insanının özelliklerini” hatırlatıyor.
Manşet de zaten böyle “İşte Yurdum İnsanı!” diyerek çıkılmış…
Opera ve baleye hiç gitmeyenlerin oranı Türkiye’de yüzde 96, haydi operadan geçtik “tiyatroya hiç gitmeyenler” yüzde 80, “konsere hiç gitmeyenler” yüzde 73, “sinemaya hiç gitmeyenler” yüzde 56 ve “internette hiç sörf yapmayanlar” -sıkı durun- yüzde 68!
Araştırmayı gerçekleştirenler toplumun “yaklaşık 1/3’ünün hiç radyo dinlemediğini, hiç gazete okumadığını, 2/3’ünün hiç sosyal ağlara girmediğini, internette hiç ‘chat’ yapmadığını, 3/5’inin hiç bilgisayar oyunu oynamadığını” anlatıyor.
Özetle dünyadan kopuk ve bihaberler…
“Türkiye’yi Anlama Kılavuzu”nun bir parçası olan “Yaşam tarzı araştırmasının ortaya koyduğu vahim durum” deniyor internette daha sonra bulup çıkardığım çalışmada; “insanlarımızın kendilerini geliştirmek, görgü bilgi artırmak, topluma katkıda bulunmak üzere hiçbir faaliyete katılım göstermemeleridir.”
“Toplumun yaklaşık yarısı oturduğu çevrede hiç günü birlik bile seyahat etmemiş, yarısı yurtiçinde hiç tatile çıkmamış, yüzde 94’ü yurtdışında hiç tatile gitmemiştir.”
“Başka deyişle toplumun yarısı, içinde yaşadığı bölgeyi ve ülkeyi tanımamaktadır, dar çevresi dışında farklı insanları ve kültürleri görebileceği ana kaynak televizyon olmaktadır…”
Bu analiz, sık sık “dünyanın 17. ekonomisi” olarak anılan ülkemizin, sosyal anlamda ne denli geri ve bağnaz olduğunu gösteriyor.
Dış dünya ile “tek temas kaynağı”-Afrika’nın içlerinde olduğu gibi resmen- sadece televizyon!
Halkın yüzde 84’ünün tek aktivitesi TV izlemek!
“Dinin gereğini yerine getiriyorum” diyenlerin yüzde 71 olduğu düşünülecek olursa, ezici çoğunluğun yaşamında “din” ve “televizyon”dan başka hiçbir şey yok.
Bu şu demek: Bu iki alanı kontrol ettiğinizde insanların yaşamlarını ve zihinlerini ele geçiriyorsunuz.
İktidar için Türkiye’de bundan kolayı yok.
Ortalama yurttaşın yaşamında çünkü bu ikisi dışında- yürüyüş, seyahat, kültür, interaktif internet ve oturduğu kenti tanımak dahil- zaten başka hiçbir şey yok.
Bu nedenle “eleştirel bakış/duruş” hiç yok, sıfır.
“Otorite” her ne derse, tartışmasız kabul görüyor ve kabul ediliyor.
Yüzde 60, bu yüzden göğsünü gere gere “medyaya sansür uygulanabilir” diyor.
Aynı şekilde yüzde 61, “internet sayfalarının kapatılabileceğini” söylüyor.
Bu feci bir kısırdöngü aslında.
“Eleştirel akıl” geliştirilemediği, bunu geliştirecek ortam yaratılmadığı için itirazsız “sansür kucaklanıyor”.
Daha çok sansür de “itiraz” olanaklarını bire bir ortadan kaldırıyor…
Sansür kırılmazsa umut yok
Bu sansür döngüsü kırılmadığı sürece, muhalefetin potansiyel seçmenlerine erişerek oylarını çoğaltmak olanağı yok.
“Güçlü irade”, tam işte bu garanti yapı üzerinde yükseliyor.
“Türkiye’yi Anlama Kılavuzu”, Profesör Yılmaz Esmer’in yıllardır yaptığı “Türkiye Değerler Araştırması”nın uzantısı gibi.
Esmer’in araştırmalarında da hatırlarsanız, Türkiye’nin muhafazakârlık haritası hiç değişmiyor; dindarlık, kadının statüsü, hoşgörü, si-yasal katılım gibi alanlardan hareketle Türkiye, Avrupa’nın kadın-erkek eşitsizliği ve kadına biçilen rolde en geri ülkesi, yaşamda dinin en kapsayıcı yer tuttuğu ülke olarak çıkıyordu.
Yılmaz’ın bulguları toplumun üçte ikisinin“güçlü lider istediğini” belirliyor; ezici çoğunluğun,“parlamento, seçimle uğraşmak yerine güçlü lidere sahip olmanın iyi fikir olduğunu düşündüğünü” ortaya koyuyordu.
Bugünlere, “dindarlıkta işbaşındakilerle yarışa girmek” dışında, tabloda en ufak bir etkili müdahale/dönüşüm sağlayamayan bir muhalefet anlayışıyla geldik.
Muhalefet böyle bu kafada devam ettiği sürece, köprüden önceki son çıkış olan 2015; Türkiye’nin kaderinin 2023 ve ötesine sıkı sıkıya bağlandığı, mühürlendiği yıl olarak hatırlanacak.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
- Dubai çikolatasına rakip
En Çok Okunan Haberler
- 'Tarihe not düşmek için geldim'
- Çok konuşulacak 'adaylık' açıklaması
- Fatih Altaylı ve İsmail Saymaz'a soruşturma
- Protesto eden yurttaşlara polis müdahalesi!
- Aydın Dağları'nda son yılların en verimli hasadı yapıldı
- Mahruki yine yandı
- AKP’li belediyeden bir ayda 33 konser
- A Milli Takım'ın Uluslar Ligi'ndeki rakibi belli oldu!
- Tıp fakültelerinde kadavra krizi
- Fakülteyi kâğıt üzerinde kurmuşlar!