Orhan Bursalı
Orhan Bursalı obursali@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

RTE: Sözlerinin Şifreleri - 3

30 Aralık 2014 Salı

Cumhurbaşkanı’nın ciddi bir “5 Ocak” takıntısı oluştu. Ortalık karışınca, dün hükümeti 5 Ocak’ta değil ama 19 Ocak’ta kaçak saraya çağırdı. Aman aman, ne konuşma ama!
Başbakan, biliyorsunuz, Binali Yıldırım’ın, RTE 5 Ocak’ta Bakanlar Kurulu’na başkanlık edecek ve bunu iki aylık periyotlarla gerçekleştirecek” sözlerini yalanlamış ve hükümet yasal/anayasal olarak icra sorumluluğuna sahiptir, Cumhurbaşkanının Bakanlar Kurulu’na başkanlık etmesi istisnai bir durumdur” demişti.
Davutoğlu’nun “5 Ocak”ı reddiyesi üzerine, RTE ile Davutoğlu arasında şöyle bir konuşma geçmiş olmalı:
RTE: Tamam 5 ocak olmasın gel şunu 12 Ocak yapalım.
Davutoğlu: 12 Ocak da erken, Şubata erteleyelim.
RTE: Hayır en geç 19 Ocak olur..
19 Ocak, anlaşılan RTE’nin “5 Ocak” kararına en yakın tarih. Davutoğlu’na başka neler söylemiş olabilir? Gel de merak etme, ama Cemaatin gizli kulağının ortalıktan temizlenmesine hayıflanmak gerekmiyor; biraz hayal etmek o kadar zor değil...

***

RTE’nin açıklamasında 2 nokta üzerinde duracağım. Önce şifreleri çözelim sonra bir yanlışı da yıkalım...
İlki “Kimse Cumhurbaşkanı üzerine vesayet kur-maya kalkmasın”... Bu sözleri, hükümete başkanlık edeceğini açıkladığı kısa konuşması içine sıkıştırdı. Kimi kastetti? Şüphesiz, Cumhurbaşkanı’nın neyi nasıl ne zaman ve ne yapacağı üzerine söz söyleme cesaretinde bulunanlara. Bir an durdum ve acaba bana mı söyleniyor diye düşünmeye çalıştım! Üç gündür şifre çözen yazılarıma yanıt olarak! (şaka tabii!).
Kim bu “cesur”lar? Sayayım: Davutoğlu, Ce-mil Çiçek, Bülent Arınç. Davutoğlu, Bakanlar Kurulu’nun anayasal yetki ve sorumluluklarını anımsattı. C. Çiçek ve B. Arınç ile birlikte, B. Yıldırım’ı sıfırladı.
RTE’nin, onların bu açıklamalarını, cumhurbaşkanının nasıl, ne zaman, ne yapacağı konusunda kendisine dayatmalarda bulunmak olarak kabul ettiği açık. Bunu kendisine vesayet olarak kabul ediyor. Kararları üzerine laf etmek, bu ne cesaret! Dün gözleri altında torbaları görünce, epey uykusuz kalmış dedim. Konuşurken sakin olmaya çalışıyordu. Ama kimse bana vesayet dayatmasın sözlerinin içeriğinde, başlı başına büyük bir politik şiddet ve cezalandırma saklı olduğunu görmeyen varsa, altını çizeyim. Bakınız: Ordu... Medya... Arkasından Cemaat. Ayrıca bu sözleriyle, özel siyasi danışmanı Binali Yıldırım’a yapılan “silme” muamelesini ve muhataplarını da hedef aldığını söylemeliyiz.

Askeri cunta şefi gibi
RTE kararlı: Bakanlar Kurulu’nu sık sık kaçak sarayına çağıracak. Onlara yol gösterecek, neyin nasıl yapılması gerektiğini söyleyecek, gündemlerine almaları gereken konuları dikta edecek. Bakanlar Kurulu, başbakan, adeta, oraya atadığı “memurları”dır. Öyle ki, sanki istediği an hükümeti görevden alabilir ve yerlerine başkalarını ataya-bilir! Bir başkanlık sisteminden de öte, adeta bir padişah-askeri cunta şefi anlayışı açığa çıkıyor.

Gerekli gördüğü hallerde Bakanlar Kurulu’na başkanlık etme yetkisi, askeri cuntanın hazırlattığı 12 Eylül 1980 Anayasası’na, cunta şefi Kenan Evren için konmuştu. Ama Evren bile bu yetkisini 1-2 kez kullandı.
Anayasa, RTE’ye, başbakana bakanlara emir ve talimat vermesini öngörmüyor. RTE, mesela bir bakanı ve başbakanı asla görevden alamaz. Ancak, yeraltı faaliyeti ile Meclis’te kendisine bağlı milletvekillerine gensoru verdirerek hükümeti düşürtebilir! Hükümetin kararlarından ve ugyulamalarından ise RTE sorumlu değildir; icraat ile ilgili yetki ve sorumluluk tamamen hükümete aittir. Ama beyefendi, icraatı da ele almak istiyor. Bakanlar arasında bunu “onur meselesi” yapan çıkar mı bilmiyorum. Ama Davutoğlu, anayasal hakkını savundu.

Devlet başıyım... O halde..
Konuşmasındaki ikinci konu, RTE’nin ben devlet başıyım... sözleridir. Bu sözleri, kabineye başkanlık etmesinin anayasal hakkı olduğunu söylerken dile getirdi. Yani Anayasaya göre ben devletin de başıysam, Bakanlar Kurulu’na başkanlık etmek bu açıdan da hakkım, demeye getirdi.

Yok öyle şey... Bakanlar Kurulu “devletin bir organı” değildir, ki ona başkanlık edesin. Bakanlar Kurulu, yani hükümet, icraatında devletin organlarını kullanır, bunu da bakanlıklar aracılığıyla yapar. Cumhurbaşkanı, doğrudan devleti, yani organlarını, yani bakanlıklarını kullanamaz... Yani “devletin başı” lafı, ona bu hakkı yasal/anayasal vermiyor. Oralara, anayasal yetkileri çerçevesinde (hükümetle ortak) atamalara ortak olur... Devletin başı olması, temsili bir sözdür, “hakiki” değil.
Dolayısıyla devletin başı olması lafı, kendisine, Bakanlar Kurulu’na başkanlık etme yetkisi vermiyor... (Kaldı ki, devleti doğrudan yönetme hakkı da vermiyor.) Biri bunu RTE’ye anlatsın ve suç işlemesini engellesin... 

Gelelim işin bam teline
Hukuki konumu bir kenara bırakalım, çünkü RTE tek otorite konumunu sürdürmenin peşinde. Şunu demek istiyorum:
RTE hükümete başkanlık etme zorundadır. Etmezse, otoritesi ile Başbakan ve bakanlar arasında bir boşluk doğacaktır. Siyaset boşluk kaldırmaz! Hükümeti zapturapt altına almazsa, Başbakan da bakanlar da RTE’nin otoritesinin dışına kaçabilir, alıp başlarını giderler... Siyasette, yeni liderlikler doğar. RTE, Gül’ü tasfiye etmek için saçını başını yolmuşken, şimdi de Davutoğlu gibi yeni otoritelerle uğraşmak zorunda kalacak.
Ama başında da fazla saç kalmadı.. Bu nedenle, işin başında hükümetin iplerini elinde tutmak zorunda ki tek adamlığını sürdürsün. RTE hükümete tam zamanında baskınını yaptı, henüz partide ve Meclis’te ipleri elinde tutarken...
İkinci 5 Ocak takıntısı, yolsuzluk ve rüşvet komisyonunun kararı... Hükümete başkanlık ve Meclis Komisyonu kararının 5 Ocak’a sabitlenmesini ilahi rastlantı diyen mıydı? Hükümet 19 Ocak’ta, merak etmeyin komisyonun kararı da 5 Ocak’ta %99 hayır! Eğer ara çözümlerde uzlaşma olmazsa.
5 Ocak’ta ben de Ahmed Levendoğlu’nun Tiyatro Stüdyosu’nda, Her Yıl Kuşlar Geri Gelir’in Avrupa yakasında son temsiline gideceğim... Daha önemli bir randevu!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları