Boyun eğme örgütlen !

29 Aralık 2019 Pazar

Sevgili okurlarım, hep birlikte bir yılı daha bitirdik. Kim bilebilir daha kaç gün doğumu, daha kaç günbatımı göreceğiz? Kim bilebilir? Böyle söze başlayınca hüzünlü, karanlık bir yazı yazacağımı düşündünüz, öyle olmayacak. Aksine sizlere rengârenk bir günden söz edeceğim, beni sevince boğan, 68 yılının o güzel günlerine götüren, umudu yeniden yanı başıma çağıran bir günden.


Bostancı Gösteri Merkezi’ndeyim, Türkiye Komünist Partisi’nin (TKP) yeni yılı kutlama ve yeniden umudu yaşatma şenliğindeyim. Az önce gencecik liselilerle yürüdüm, kızlar ne kadar güzeldi; erkekler ne kadar şefkatli. Ve ellerindeki kızıl bayraklar epeydir görmediğim bir kızıl deniz oluşturuyordu.


Merkezin içi daha da güzeldi. Stadyum gibi büyük bir alan kırmızı bayraklarla donatılmıştı. Her şey kırmızıydı, kızıldı. Kutlama töreni başladı, çok şükür, çok şükür sahnede sunucu yoktu. Gittiğim festivallerde, toplantılarda bu sunucu meselesini takıntı yapan biri olarak (sunucular sunucu olduklarını unutup esas oğlan ya da esas kız olmayı seviyorlar.) bu durum çok hoşuma gitti. Töreni Nâzım Hikmet Kültür Merkezi Yapıcılar Orkestrası açtı ve ardından işin en şenlikli kısmı başladı: Sahnenin iki yanındaki kurulmuş dev barkovizyonlarda İstanbul’un kadın erkek işçileri, öğrenciler,işsizler konuşmaya başladı. Öyle sakin öyle alçak gönüllü konuşmalar kulağıma geliyordu ki, bugünlerde işçilerle ilgili bir seri yazı dizisi yapmaya anında karar verdim. Gencecik, gülümseyen yüzüyle bir kafe çalışanı şöyle diyordu: “Benim çok bir şey istediğim yok, çalışma saatlerim belli olsun, emeğimin parası vaktinde ödensin ve ben küçücük evime gittiğimde, kitabımı, gazetemi gönül rahatlığıyla okuyabileyim. Yanında sıcak bir kahvede iyi olur.” İşçilerin konuşmaları devam ediyor, kıvır kıvır saçlı genç bir kadın “Ben diyor, hiçbir şey bilmiyormuşum. Her yerde çalıştım, çalışmaktan yılmam; tuvalet de temizledim, yemek de yaptım. Son işim tekstildeydi. Biz, para yetmediği için sürekli avans çekeriz, bir gün patron hepimizi çağırdı ‘Şu kâğıdı imzalayın!’ diye emir verdi. Kâğıtta avans için çektiğimiz para tazminat olarak görünüyordu ve bizi işten çıkarıyordu. Şaşırmıştık, bir iki kişi imzaladı ve birden arkalardan bir ses geldi: ‘İmzalamayın!’ Daha da şaşırmıştım ama imzalamadık. Bizi uyaran arkadaş daha sonra yanına avukatları da alarak patrona dava açtı. Bu orada onun için komünist diyorlardı ama iyi bir insandı. Dürüsttü. Sonunda patron hem bizleri işe geri aldı, hem de mağduriyet parası ödedi. Böylece partimle tanıştım, önce ben gittim semt evlerine sonra kocamı ikna ettim. Hiç olmadığım kadar mutluyum çünkü semt evleri sayesinde ilk kez kocam ve çocuklarımla birlikte bir film izledim. Çocukluğumda babam bizi sinemaya götürür ve mutlaka frugo alırdı, ben de çocuklarıma frugo aldım.


Konuşmalar devam ederken şair Nihat Behram bu kör düzene karşı duyduğu öfkeyi, zamansız ölümlerin getirdiği acıyı anlatan şiiriyle gençlere sesleniyor: Boyun Eğme! Yırt üstündeki karanlık örtüyü!


Ve bir kadın çıkıyor sahneye, adı Gülcan Altan. Bilenler biliyor ama ben onu çok geç tanıdım, kusur bende. Bu Gülcan acayip bir şarkıcı. Önce diktatör Salazar döneminde Portekiz partizanlarının yürüyüş marşını Portekizce öyle içten, öyle çığlık çığlığa söylüyor ki bu kızıl alanda hemen yanı başımızda partizanlar yürüyor, şarkının Türkçe sözleri barkovizyonda, dayanmak mümkün değil, hep birlikte söylüyoruz.


Sonra Portekiz Komünist Parti Başkanı’nın sesi duyuluyor. Hepimize Portekiz’den selam yolluyor. Gülcan şimdi komik ve neşeli bir Kazan şarkısına başlıyor, hani kalkıp oynamak var. Bu Kazak kızı nasıl da işveli ve Rusya’dan selamımız var. Ardından Latin Amerika’ya geçiyoruz ve hepimizin bildiği Comandante CHE Guevara marşı başlıyor. Şimdi hangi ulus bize seslenecek derken, Enver Aysever Memleket Nâzım Hikmet” diyerek söze başlıyor ve görüntüler eşliğinde Komünist Nâzım Hikmet’i anlatıyor. Ne zaman Nâzım Hikmet’in yaşamöyküsünü duysam gözyaşlarıma engel olamam. Şimdi de olmuyorum.


Şimdi sahnede birlikte dava yarıştırdığımız sevgili dostum Orhan Aydın var ve yumruklarını sıkmış Nâzım Hikmet’in “Seni düşünüyorum TKP’m Benim” şiirini okuyor. Salon coşmuş, sıra konuşmacılarda. Konuşmacılar Kemal Okuyan ve Aydemir Güler son derece sade, neden bir işçi partisine ihtiyaç vardır ve sloganların önemini anlatıyorlar ve bütün salon söz veriyor: “2020’de daha çok direniş, daha çok işçi katılımı, daha çok semt evleri ve daha çok çalışmak için!


Efendim, arada direnişlere gidin, kutlamalara gidin, inanın içiniz ısınacak. Ben herkese neşeli ve aşk dolu bir yıl diliyorum.





Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları