Zorbalığa dayanabilmek!

26 Aralık 2019 Perşembe

Olmak ya da olmamak, işte bütün mesele bu!

Düşüncemizin katlanması mı güzel

Zalim kaderin yumruklarına, oklarına,

Yoksa diretip bela denizlerine karşı

Dur, yeter demesi mi?

(...)

...kim dayanabilir zamanın kırbacına?

Zorbanın kahrına, gururunun çiğnenmesine,

Sevgisinin kepaze edilmesine,

Kanunların bu kadar yavaş;

Yüzsüzlüğün bu kadar çabuk yürümesine,

Kötülere kul olmasına iyi insanın?

Evet, kim nasıl dayanabilir? Bunu soran ben değilim, Shakespeare’in Hamlet’i... Hayır, elbet Hamlet gibi “olmak ya da olmamak” diyerek, göğsümüze bir bıçak saplayıp bütün bunlardan kurtulma olasılığını aklımıza getirecek değiliz... Hayır, bunlara katlanacağız ama isyanımızı da, öfkemizi de dillendireceğiz ve hak aramayı sürdüreceğiz!

Ali İsmail hepimizin çocuğu

Sizin çocuğunuz hiç dövülerek, coplarla, tekmelerle öldürüldü mü? O videoyu izlediniz mi? Ali İsmail Korkmaz’ın hunharca dövülerek öldürüldüğü videoyu...

İzlerken aklınız, yüreğiniz dayanabildi mi? Yeniden yeniden isyan etmedi mi bedeniniz ve tüm benliğiniz?

Önceki gün o cinayette suçlu bulunan polis Saldoğan, Zarar gören şikâyetçi” olarak Gezi davasına dahil edildi... Ölen değil, öldüren mağdur olmuş meğer!

Milleti kör sanan, sersem sanan bir yargı sistemimiz var. Alay eder gibi. Gibi değil öyle.

Yalnız Ali İsmail değil, Gezi olaylarında öldürülen tüm çocuklar, hepimizin çocukları. Gezi’de yaşananlar gizli saklı, başka bir diyarda, ya da taa çok eskilerde yaşanmış olaylar değil. Hepimiz oradaydık. Hepimiz gördük, yaşadık. Bizim kadar hukukçular da, hükümetin her bir üyesi de bilmez mi, oradaki gerçeği! Yeter be!

Osman Kavala düşmanlığı

Seyhan Avşar’ın ayrıntılı haberinden önceki günkü Gezi duruşmasının ayrıntılarını okuyorum: Bütün tanıklara tek tek soruluyor. Her tanık tek tek Osman Kavala’yı görmediklerini, hele hele şiddete karıştığını hiç ama hiç görmedikleri söylüyor... Onun Gezi olaylarına yön verdiğine dair tek delil, tek ipucu, tek yalancı ya da sahte tanıklık, iddianamede tek tutar suçlama yok... Ama yine de...

Bunlar bir yana, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) evrensel hukuk kurallarına göre verdiği serbest bırakılması kararı var...

Hani AİHM kararları iç hukukun üstündeydi. Hani yerel mahkeme kararlarının üstündeydi. Hani uygulanması şarttı.

Şimdi de altına imza attığımız evrensel değerleri çiğner ve yok sayar olduk!

Gezi’nin suçu muhalif olmak

Boşuna yazıp çiziyoruz.

Siz de ben de biliyoruz ki Osman Kavala’nın da, tüm “Gezici”lerin de tek “kabahati” bizi yöneten baskıcı zihniyete muhalif olmak!!!

Gezi’yi destekleyen herkesi “vatan haini” ilan etmeleri boşuna değil!

Sadece İstanbul Taksim’de değil, Türkiye’nin her köşesinde birbirinden bağımsız, birbirinden çok farklı kitlelerin katılımıyla gerçekleşen Gezi olaylarından öyle korktular, öyle korktular ki... Üstelik sonsuza dek bu hak ve hukuk dışı düzeni sürdüremeyeceklerini artık görmeye başladılar... Korkuları çoğaldı, telaşları arttı!

Milleti kör ve sersem sanıyorlar! Ama değiliz. Öyleyse mücadeleye devam!

Zorbalığa dayanabilmenin tek yolu, daha çok çalışmak, daha çok mücadele etmek!

NOT: 8 Aralık’taki “Görülmüştür” yazımda, keyfi davranış anlamına gelen “keyfilik” demem gerekirken, nitelik, özellik anlamına gelen “keyfiyet” demişim... Yanlışımı bulan Attila Aşut’a ilgisi, dikkati ve uyarısı için teşekkür ederim.






Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları