Ergin Yıldızoğlu
Ergin Yıldızoğlu ergin.yildizoglu@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

1930’lara mı dönüyoruz?

05 Aralık 2019 Perşembe

Kapitalizmin tarihindeki üç kritik dönemini birden yaşıyoruz. Bu üç dönemin içinde en belirgin olan bence 1930’lar.


Bir şeylerin sonu

İngiliz hegemonyası altında gelişen liberal (serbest piyasacı) küreselleşme, 1929 finansal krizini izleyen “Büyük Depresyon” döneminde çöktü. Finansal kriz, depresyon, “serbest piyasa” fantezilerine son verdi. Yeni hegemonya merkezi olarak yüksen ABD’de 1933-39 döneminde uygulanan, ekonomik-sosyal programla (“New Deal”) birlikte liberal/serbest piyasa dönemi kapandı. Bu program, devletin (yatırımlarıyla, sosyal harcamalarıyla, tüketimiyle - yarattığı taleple, koyduğu kurallarla) kapitalist ekonominin, düzenleyici ve kurtarıcı bir parçası olduğunu kabul ediyordu.

Bu, aynı zamanda, dış ticarette korumacılık eğilimlerinin hızla yükseldiği, dünya ekonomisinin (küreselleşmenin) parçalanmaya başladığı bir dönemdi. Çünkü, devlet, ekonomiyi kurtarmak için, harcama yapmaya, kimi sanayileri ve hizmetleri desteklemeye başladığında, kaynakların ülke içinde kalmasını sağlamalıydı. Devlet, ekonomide yaratığı yeni tüketim ve yatırım talebinin, ithalat üzerinden başka ülkelerin ekonomilerini desteklemesini engellemeliydi.

Böylece 1930’larda kriz yönetim modeli değişti. Devletin yeni ekonomik etkinlikleri, sanayi politikaları, yeni teknolojik atılımları, 1920’lerde, otomotiv sanayiinin emek süreçlerinde başlayan gelişmelerin, yeni bir sermaye birikim rejiminde (“Fordizm”de) sentez olmasını kolaylaştırdı.


1930’lara dönüş mü?

Son haftalarda, Financial Times, Wall Street Journal, Handelsblatt, gibi ekonomi-finans gazetelerindeki yorumlara bakınca, “1930’lara mı dönüyoruz?” diye düşünmemek elde değil. ABD ticaret bakanlığı, “ulusal güvenlik alanında tehlikeli” teknolojilerin ithalatını yasaklamaya hazırlanıyor. Bu yalnızca Çin’i değil, Çin ile yakın teknolojik bağları olan AB şirketlerin de etkileyecek. Neo-liberal düşünceleriyle bilinen Council of Foreign Relations, İnovasyon ve Ulusal Güvenlik” başlıklı bir raporla adeta bir “sanayi politikası” öneriyor. “Müreffeh Amerika” isimli bir grup “ABD’nin sanayi altyapısını yeniden inşa etmeyi, tedarik zincirlerini güvenlik altına almayı”, Çin’e karşı kalıcı gümrük vergileri öneriyor; önerisi, İş İdaresi (Business) Ekonomistleri Birliği’nden ödül alıyor.

Trump, ABD’nin çelik endüstrisini canlandırmak istiyor, Çin’in etki alanına girmeye başlayan, Arjantin ve Brezilya’dan çelik, alüminyum ithalatına vergi getiriyor. Fransa’nın Apple, Google, Facebook gibi şirketlere getirdiği dijital vergiye misilleme olarak ABD, şampanya, peynir, çanta gibi ürünlere yüzde 100 vergi getirmeye, Almanya, İspanya, İngiltere’yi de hedef almaya hazırlanıyor.

Avrupa’da, Almanya ve Fransa, otomotiv endüstrisinin, elektrikli taşıtların geleceği açısından büyük öneme sahip pillerin geliştirilmesi, ABD ve Çin’e bağımlılığın azaltılması amacıyla, şirket gruplarından kurulmuş iki konsorsiyuma kaynak aktarmaya başlıyor. AB yönetimi de mikroelektronik alanında AB içinde “kapalı tedarik zincirleri” oluşturmak için 1.75 milyar dolar yatırım yapmaya karar veriyor.

Özetle, 1930’lardaki gibi, bir finansal krizin ardından durgunluk döneminde, liberalizm gözden düştü, terk ediliyor. Buna karşılık, devlet müdahalesi, sanayi politikası talepleri, büyük güçler arası rekabet ve korumacılık eğilimleri yükseliyor. IMF ekonomistlerinin, gelişmekte olan ülkeleri, sermaye hareketlerinin zararlı etkilerinden (döviz-borç krizlerinden) korumak amacıyla sermaye kontrollerini gündeme getiren çalışmaları da bu resmi tamamlıyor.

1930’larda, faşizm yükseldi, korumacılık ve rekabet krizi derinleştirdi, uluslararası kurumlar işlemedi. Sonra, II. Dünya Savaşı, Avrupa ve Japonya ekonomilerini yıkarak kapasite fazlasını yok etti; yeni teknolojilerin gelişmesini hızlandırdı. ABD yeni hegemonya merkezi olarak yükseldi.

Bugün, bu hegemonya merkezi, kendini Çin’in ekonomik modeline, teknolojik atılımlarına, siyasi etkilerine, Avrupa’nın ekonomik gücüne karşı korumaya çalışıyor; Avrupa da bu ikisine karşı korunmaya… BM ve NATO gibi uluslararası kurumlar yaşamsal krizlerle boğuşuyor…



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Siyasetin sefaleti 16 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları