Örsan K. Öymen

Mümtaz Soysal

18 Kasım 2019 Pazartesi

Türkiye’nin en büyük sorunlarından birisi ilkesizliktir. İlkesizlik aynı zamanda bir kişilik zayıflığıdır. Geçen hafta yaşamını yitiren Mümtaz Soysal, medyada, üniversitede, siyasette ve devlet yönetiminde ilkeli ve kişilikli bir biçimde var olmanın ne demek olduğunu herkese göstermiş, bu onurlu, namuslu ve şerefli duruşuyla örnek bir insan olarak tarihe geçmiştir.

Anayasa ve hukuk profesörü Mümtaz Soysal, Mustafa Kemal Atatürk’ün antiemperyalist çizgisini ve çağdaş uygarlık hedefini, aydınlanma devrimlerini, cumhuriyetçilik, halkçılık, devletçilik, laiklik, ulusçuluk ve devrimcilik ilkelerini özümsemiş ve bu siyasal çerçeveyi sosyalizm ideolojisiyle bağdaştırmayı başarmış nadir kişilerden birisiydi.

Türkiye Cumhuriyeti’nin en özgürlükçü anayasası olan 1961 Anayasası’nın mimarlarından birisi olması; Ankara Üniversitesi’nde öğretim üyesi ve dekan iken faşist iktidar baskılarına karşı direnmesi; Milliyet gazetesinde “Açı” adlı köşesinde toplumcu düşünceleriyle halka yol gösteren öncü yazarlardan birisi olması; Uluslararası Af Örgütü’nde insan hakları alanında mücadele vermesi; 1980’lerden itibaren moda haline gelen özelleştirme uygulamalarını ve serbest piyasa ekonomisini en çok eleştiren kişilerden birisi olması; dünyada yalnız kalan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin davasını bir bağımsızlık meşalesi gibi taşıyarak üstlenmesi; milletvekili olarak her zaman halkın ve kamunun çıkarlarını savunması; Dışişleri Bakanı olarak ABD’nin ve Avrupa Birliği’nin baskılarına karşı direnmesi, Türkiye’yi kompleksli ezik bir ülke psikolojisinden çıkarması; onun kavramsal ve kuramsal söylemlerinin, eylemlerindeki tutarlı yansımalarıdır.

Bir insanın ülkesinin ve halkının bağımsızlığı doğrultusunda mücadele verebilmesi için, öncelikle ruhunun ve zihninin de bağımsız olması gerekir. Mümtaz Soysal, hiçbir zaman sürü zihniyetinin bir parçası olmadı, güç odaklarına ve onların çıkarları için yapay bir biçimde oluşturulan moda akımlara aldırmadı, özgür ve bağımsız bir zihinsel yapıyla düşüncelerini geliştirdi ve kararlarını aldı. Türkiye’de ilkesiz ve kişiliksiz akademisyenler, yazarlar, siyasetçiler ve bürokratlar şaşkın tavuk sürüsü gibi oradan oraya savrulurken, Mümtaz Soysal bir doğruluk ve dürüstlük abidesi gibi zamana karşı meydan okudu, Türkiye’nin yetiştirdiği ölümsüz ve unutulmaz insanlar kategorisindeki yerini aldı.

Zaman ve tarih Mümtaz Soysal’ı doğruladı, onu hedef alan şaşkınlar sürüsünü yanlışladı. Toplum düşmanı bir düzen olan kapitalizmin sürdürülebilir bir düzen olmadığı anlaşıldı; özelleştirme stratejileri ve serbest piyasa ekonomisi iflas etti; emperyalizmin bir kurgu değil bir olgu olduğu ve küreselleşme adı altında dayatılan düzenin emperyalizmin sömürge yaratma projesi olduğu tüm çıplaklığıyla ortaya çıktı; anayasanın, hukukun, laikliğin, sosyal devletin ve vatandaşlık bilincinin olmadığı yerde demokrasinin yaşayamayacağı büyük acılar çekilerek ve bedeller ödenerek kanıtlandı; din, mezhep ve etnik kimlik üzerinden solculuk yapılamayacağı, din, mezhep ve etnik kimlik üzerinden siyaset yapmanın emperyalizme hizmet ettiği gün yüzüne çıktı.

Mümtaz Soysal için yıllarca “dinozor” sıfatını kullanan şaşkınlar sürüsü bir kez daha yanıldı, aslında kendilerinin yok olmaya mahkûm dinozorlar olduğu ortaya çıktı. Görünüşün gerçeklikten çok farklı olduğu, kimin dinozor olduğu, kimin dinozor olmadığı bir kez daha anlaşıldı. Dinozorlar, kendi iç hesaplaşmalarını ve özeleştiri süreçlerini de işletemedikleri için, evrimleşemedikleri ve toplumsal gerçeklere uyum sağlayamadıkları için, nesli tükenen bir tür olarak kaldı.

Gençlere örnek olan, geleceğin yolunu açan, umutsuzluğa karşı meydan okuyan Mümtaz Soysal ise dalgalara ve fırtınalara aldırmadan, tutkuyla bağlı olduğu açık denizlere, maviliklere ve özgürlüklere doğru yelken açtı.




Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları