Çiğdem Toker

Hukuku ve Gazeteciliği Savunuyoruz

15 Aralık 2014 Pazartesi

“Özgürlük, sabah 7’de kapı çaldığında, gelenin sütçü olduğunu bilmektir” sözünü duyduğumda 18 yaşındaydım.
Gazeteciliğe, hukuk fakültesi öğrencisiyken başladım.
Genç bir adliye muhabiri olarak Anafartalar Adliyesi’nde izlediğim ilk duruşma, Kürt oldukları için dışkı yedirilen Yeşilyurt köylülerinin davasıydı.
Sonrasında, 80 darbesinin el koyduğu CHP binasından bozma Devlet Güvenlik Mahkemesi günleri geldi. Ayakta durmakta güçlük çeken sanıkların işkenceden yeni çıktığını tahmin etmek için deneyimli olmak gerekmiyordu.
Bütün otoriter rejimlerin, boyun eğmeyen, susmayan, çıkar birliğine yanaşmayan, susmayan herkesi ve her kesimi “devlet düşmanı” ilan ederek ezdiğini anlamam için birkaç yıl yetmişti.

***

Şimdiyse bambaşka bir sınav zamanındayız.
Demokratik standartları gelişmiş ülkelerde nefes almak kadar doğal kabul edilen temel hak ve özgürlükleri; adrese, döneme, geçmiş karnelerine bakmadan savunma kararlılığını göstermek gibi yaman bir sınav bu.
AKP iktidarının hukuku araçsallaştıran uygulamalarına, yöntemlerine itiraz etmek, ses yükseltmek; bu iktidar süresinin hatırlı bir bölümünde birbirlerinden güç aldıkları ve güç kattıkları gerçeğine rağmen, Cemaat’i savunmak anlamına gelmiyor.
Çünkü hukuk, adalet ve basın özgürlüğü kişilere ve olaylara göre tarif edilemez. Ya savunursunuz, ya savunmazsınız.
Bu nedenle kendisini “demokrat” olarak tanımlayan kimsenin; başına “ama” veya başka herhangi bir mazeret koyma, “Yesinler birbirini” kolaycılığına düşme lüksü bulunmuyor.
Yapılan; bütün girişimlere karşın üzeri örtülemeyen 17-25 Aralık operasyonlarından duyulan rahatsızlığa karşı, Cemaat medyası üzerinden, gazeteciliğe yönelik bir gözdağı ve sindirme operasyonudur.
Zaman Gazetesi Genel Yayın Müdürü Ekrem Dumanlı’nın, vaktiyle “Onlar gazeteci oldukları için tutuklanmadı” diyerek meslektaşlarımız Ahmet Şık ile Nedim Şener’in tutuklanmasına verdiği iç acıtıcı destek, bugün kendisine yönelik uygulamanın hukuksuz olduğunu söylememize engel değil.
Eğer tercihimizi, her koşulda ve herkes için hukuk, adalet ve basın özgürlüğünden yana kullanmazsak, asıl o zaman iktidarın hukuku araçsallaştıran anlayışına ve “rövanşizm” tuzağına yenik düşmüş oluruz.
Zaman, geçmiş öfkeler üzerinden “ama” deme zamanı değil.
Hem, bırakalım George Orwell’in yaşasaydı ne yapacağına dair faraziyeyi de, yaşarken söylediği şu söze bakalım:
“Gazetecilik, birilerinin basılmasını istemediği şeyi yayımlayabilmektir. Geri kalan her şey, halkla ilişkiler faaliyetidir.”



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Hoşça kalın 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları