Ergin Yıldızoğlu
Ergin Yıldızoğlu ergin.yildizoglu@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

‘Canavarların zamanı-II’ ve Türkiye

04 Kasım 2019 Pazartesi

Atlantik Konseyi, 2016’da yayımladığı Küresel Riskler 2035 başlıklı raporunu, Gerileme ya da Rönesans başlıklı bir çalışmayla güncelledi. Okurken, 14 Kasım tarihli yazımda aktardığım “Eski dünya ölüyor, yenisi doğmakta zorlanıyor: Şimdi canavarların zamanıdır” sözleri geldi. 

'Bir tarihsel ritim bitti'

Rapor, 2016 raporunun saptadığı eğilimlerin daha da güçlendiğini vurguladıktan sonra ekliyor: “Soğuk Savaş sonrası düzen bir ‘yeni normal’ yaratamadan çözülmeye devam ediyor”. 1990’ların tek kutuplu dünyası... Artık kesinlikle geride kaldı”. “ABD’nin gerilemesinin kesinleşmesi kaçınılmaz değil ama Çin ile açık bir çatışma riskleri artırır”. “Çin’de sert bir ekonomik kriz patlak verirse bu, dünya çapında bir ekonomik yıkıma, korumacılığa, siyasi istikrarsızlığa yol açar.”

Rapor, “bu jeotektonik ve jeostaretjik kaymalar döneminin daha birçok yıl etkisini göstermeye devam edeceğini” düşünüyor. Çünkü “Batı önderliğinde kurulan liberal düzene yol açan tarihsel ritim sona ermiştir”. Rapora göre, “dünya şimdi, ilkim değişikliği, devletler arası çatışmanın geri gelmesi, eşitsizliklerin artmasıyla toplumsal istikrarına sona ermesi gibi muazzam sorunlarla karşı karşıyadır”.

Rapor, bu varoluşsal sınavları aşabilecek siyasi, entelektüel hatta kimilerine göre spiritüal bir Rönesans olmadan insanlığın geleceğe hep birlikte ilerlemesi mümkün olmayacaktır” saptamasıyla bitiyor.

Evet, bir dönem bitti, yenisi henüz doğamıyor. Yine de rapor, 2035’e doğru üç senaryo kurguluyor. Seksen sekiz sayfalık raporun içinde Türkiye sözcüğü, küresel ve tarihsel analizin yer aldığı ilk 76 sayfada değil, senaryolar bölümünde yalnızca üç kez, çok kısaca geçiyor.

Üç senaryo ve Türkiye

Birinci senaryo, bir yeni normal”, bir tür restorasyon öngörüyor. ABD ile Çin aralarındaki ilişkilerde bir denge oluşuyor. Çin devlet kapitalizmi modelini terk ederek liberal düzenin kurallarını benimsiyor. Küreselleşme, ulusalcılık dalgasını aşarak ilerlemeye devam ediyor. Demokrasi dalgası yeniden yükseliyor, Türkiye’de de liberal demokrasiyi restore eden reformlar başlıyor. Avrupa Birliği yaşamaya ve gelişmeye devam ediyor, Türkiye ile bir “özel ilişki anlaşması” imzalıyor (üyelik artık tümüyle gündemden çıkmış - E.Y.).

İkinci senaryo, küresel çapta bir kaos öngörüyor. ABD’nin gerilemesi sürüyor, Çin ile arasındaki gerilim tırmanıyor. ABD ile Avrupa arasındaki çatlak büyüyor, gündemdeki konular üzerinde bir işbirliği giderek zorlaşıyor. Bu ortamda, Çin’de patlak veren derin ekonomik kriz tüm dünyada, ama öncelikle gelişmekte olan ülkelerdeki orta sınıfı vuruyor, ekonomik ve siyasi istikrarsızlıkları derinleştiriyor. Orta sınıfın geleceğe ilişkin projeleri çökerken hem ekonomik kriz hem de yeni bir göç dalgası merkez ülkelere ulaşıyor. Büyük güçler arası rekabet daha da sertleşiyor. Bu ortamda, AB, kaynaklara ve piyasalara ulaşma çabasıyla Türkiye ile ilişkilerini geliştiriyor (bölgeler paylaşılırken Türkiye’nin AB’ye bağımlılığı artıyor - E.Y.).

Üçüncü senaryo: Bu senaryoda, Çin ile ABD arasında ekonomik askeri rekabet devam ediyor. İki ülkenin dış politika uzmanları karşı tarafı düşman olarak tanımlıyor. İki ülke arasında ekonomik bağlar kopmaya başlıyor. ABD-Avrupa-NATO ve Çin-Rusya kampları arasında bir “iki kutuplu dünya oluşuyor”. Rusya ile Çin, bir ortak savunma anlaşması imzalıyorlar.

Bu senaryoda, Türkiye’nin hem NATO hem de Rusya için önemi artıyor. Her iki taraf da İstanbul (artık başkent İstanbul olmuş - E.Y.) üzerindeki etkilerini artırmak için yarışıyorlar: Türkiye bu iki kamp arasında bir nüfuz alanı çatışmasının (paylaşımının - E.Y.) konusu olmuş.

Atlantik Konseyi’nin raporunu hazırlayan analistler, Türkiye’yi bir oyun kurucu özne olarak değil, büyük güçler arasına sıkışmış bir paylaşım konusu (nesnesi) olarak görüyor.

Bu senaryoların hiçbiri yeni bir “uzun döneme” (tarihsel ritim) açılmıyor; bir Rönesans olasılığı içermiyor. Bu da çok doğal. Rapor, kapitalizmin ufkunun ötesine bakması olanaksız bir aklın ürünü. Öyleyse, “canavarların zamanında” yaşamaya/ölmeye devam edeceğiz. Yeni “tarihsel ritim”, eğer doğarsa, bu canavarlarla savaşanların ellerinde doğacaktır. 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Siyasetin sefaleti 16 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları