Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Müdafaa-i Vatan, Müdafaa-i Hukuk
Alman hukuk teorisyeni Carl Schmitt’in eserlerinden biridir “The Nomos of the Earth”, yani Yeryüzünün Kanunu. Dilimize çevrilmedi; tez zamanda çevrilmesini dileyelim.
Oradaki anahtar kavramı nomos’tur; bizdeki namus kelimesiyle de akraba. Antik anlamı yasadır; ama Schmitt daha çok bir “kurucu yasa eylemi”nden söz eder. Schmitt’e göre her sosyal, hukuksal ya da siyasal düzen, önce bir toprak parçasını ele geçirir ve kendisini, kurallarını, istisnalarını orada inşa eder. Bu yüzden de toprağa el koyuş, kurucu yasal sürecin en önemli aşamasıdır.
Agamben daha sonra bu kavramı alır ve toplama kamplarının kazandığı anlama uygular. Kamplar, etrafı çevrili, hukuku ele geçirilmiş bir toprak parçasıdır. Asıl mesele, bu istisnai gibi görülen, göz yumulan, “bize değil ya” diye umursanmayan kamp alanındaki kuralların giderek yeni rejimin kurucu yasal eylemine, yani nomos’una dönüşmesidir. Agamben, Kutsal İnsan adlı yapıtında bunu, “Burada öncelikle hukuksal düzenin içine çekilen şey, tam da istisna durumunun kendisidir” sözleriyle açıklar. Özetle, oluşum halindeki her düzen önce bir toprak parçasını ele geçirip orada istisnai nomos’unu, kurucu hukukunu uygular; ardından da bunu adım adım istisnadan kurala, o sınırlı toprak parçasından bütün ülkeye yayar.
Gelelim bize. Bizde eski rejimin tasfiyesi sürecinde AKP-Gülenciler ittifakının kurucu kamp alanı, “nomos”u Silivri Kampusu’ydu. Cezaevi kampusu içine yerleştirilen “özel yetkili” mahkemelerle yeni bir istisna alanı yaratıldı, her türlü hukuksuzluk ve kumpas “derin devletle mücadele ediliyor, o kadar olacak” mantığıyla aklandı önce. Yeni rejimin inşası sürecindeki “kurucu yasal eylem”i, yani nomos’u açık eden en önemli alan ise, Atatürk’ün hepimize mirası olan Orman Çiftliği’nin arazisine adım adım el konulmasıyla, yargı kararlarının hiçe sayılmasıyla inşa edilen Saray oldu. Saray’ın inşa süreci, bir toprak parçasının ele geçirilmesi ve orada hukukun istisna kılınması ile el ele yürüdü. İstisna gibi görülen bu alanın inşası sürecindeki hukuksuzluklar, daha sonra 16 Nisan referandumuyla ve ardından ilan edilen Olağanüstü Hal ile ve OHAL tedbirlerinin, yetkilerinin Saray’da tekelleşmesiyle yeni rejime dönüştü. Mimarlar Odası Ankara Şubesi yöneticileri, başta Tezcan Karakuş Candan olmak üzere, sürecin başından itibaren bu risklere dikkat çekti; mücadelelerini Kaçak Saray başlıktı kitapta topladı. Okunmalı.
Mesela İdare Mahkemesi 2014’te durdurma kararı verdiğinde, Erdoğan’ın yanıtı şöyle olmuştu: “Güçleri yetiyorsa yıksınlar. Yürütmeyi durdular, bu binayı durduramayacaklar.” Öyle de oldu. İmar planları sürekli değiştirildi, Atatürk Orman Çiftliği arazisi adım adım Saray’a katıldı, yargı kararları ya tanınmadı ya da sonradan kitabına uyduruldu. Yeni rejim mekânda böyle örgütlendi; bir istisnai alan yaratarak. Ve sonra bu istisnayı ülkeye yaydı, kurala çevirdi.
Saray’da açılış
Niye anlattım bunları? Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu, arkasındaki büyük savunma desteğini yitirmiş halde Saray’a gitti, yargı yılı açılışında konuştu. Çok da eleştirildi; açılışın Saray’da yapılmasındaki tek sorun, kuvvetler ayrılığına aykırılık olarak sunuldu. Doğrudur; ancak eksik: Saray, hepimize ait olan Ata mirası bir çiftlik alanını ele geçirip adım adım genişleyerek bir “istisna hukuku” ile inşa edildi; bu istisna hukuku daha sonra ülkeye yayıldı. Yani yeni rejimin hukuk karşısında kendi istisnalarını, hukuksuzluklarını yaratarak oluşturulmuş kurucu mekânı, “nomos”u Saray oldu. Asıl garabet, hukuksuzluklara çözüm için bu kurucu mekânda ve bu kurucu mekândan çare beklemektir.
Bu işin bir yanı. Diğer yanıysa Feyzioğlu’nun konuşmasında geçen bir cümle: “Bizim için vatan söz konusuysa gerisi teferruattır. İşte biz bugün bunun için buradayız.” Teferruat olarak görülebilecek şeyler arasında hukuk da var mı? Saray’a gelmeyi reddeden binlerce avukatın temsilcisi barolar için vatan önemsiz mi yani? Vatanı önemsemenin ölçüsü Saray’a gitmek midir bu durumda?
Bakınız, bugün 4 Eylül. Milli Mücadele’nin Sivas Kongresi atılımı tam 100 yıl önce bugün başladı. Ülkenin dört bir yanından gelen ve kurtuluşu Saray yerine milletin kendi azim ve kararına dayalı kongre örgütlenmelerinde bulan öncüler bu kongrede önemli bir karar aldı: Anadolu’da ve Rumeli’de “vatan savunması” için örgütlenmiş cemiyetleri tek çatı altında toplama kararı. Neydi o cemiyetlerin adı: Müdafaa-i Hukuk, yani hukuku savunma cemiyetleri. 100. yılında yeniden hatırlatmak daha anlamlı. Vatan savunması hakkın, hukukun savunulmasıyla gerçekleşir. Yöntemi budur ve bu iki görev çelişmez. 100 yıllık reçetemiz böyle söylüyor.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
- Dubai çikolatasına rakip
En Çok Okunan Haberler
- Kaynanasını hiçbir zaman sevemeyen 4 kadın burcu
- Avrasya tüneli trafiğe kapatıldı!
- Fatih Altaylı ve İsmail Saymaz'a soruşturma
- Albaya verilen ceza belli oldu!
- AKP’li belediyeden bir ayda 33 konser
- Çok konuşulacak 'adaylık' açıklaması
- Mahruki yine yandı
- Fakülteyi kâğıt üzerinde kurmuşlar!
- Teğmenlerin avukatlarından açıklama geldi!
- Özel görüşmenin ayrıntılarını açıkladı!