Orhan Bursalı
Orhan Bursalı obursali@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Ordunun Vesayeti Zaten Bitmişti!

03 Aralık 2013 Salı

Balyoz ve Ergenekon davalarının sonuçları itibarıyla, gizli veya açık, bir memnuniyet var bazı solcu, liberal vb. çevrelerde. Bu davaların hukuki, yasal, iddianamelerin ciddi veya uyduruk, yargılanan insanların haklı veya haksız olması önemli değil, sonuç önemli.. Yazılarında ve televizyon konuşmalarında bunu da şunlara benzer cümlelerle sık sık dile getiriyorlar:
Bu davalarla askeri vesayeti bitiren... Şimdi birbirine giren AKP ve cemaat, askeri vesayeti bitirme başarısından sonra... Nihayet askeri vesayetten kurtulan...
Diyorsun ki: Yahu açtıkları Ergenekon, Balyoz, Odatv davalarında suç oluşturacak tek bir delil yok... İnsanların normal ilişki ve faaliyetleri bir örgüt olarak ele alınmış.. Sahte senaryolar yazılmış.. Bütün yasalar çiğnenmiş.. Balyoz’da 2000 delil çürütüldü ve kimse hakkında bir iddia kalmamasına rağmen içerideler ve insanların ve ailelerinin hayatlarını kararttılar..
Neymiş? Ordunun vesayetini bitirdiler ya, sen ona bak!
Bu, siyasi bir amaca ulaşmak için, insanları kesip doğramanın ne kadar meşru olduğunu vaaz eden ahlaksızca, edepsizce bir düşünce... Mesela uç noktadan bir örnek: Saddam’ı düşüreceksiniz iktidardan, ama bir milyon Iraklıyı öldüreceksiniz..
Bunu yapanlar, başka olay ve kişilerde hukuk, adalet, özgürlük, insan hakları konularında çooooook uzman, çoooook hassas mı hassas, terazide altın tartar gibi davranan kişiler... Büyük haksızlığa ve kişisel her türlü saldırıya uğramış, hayatları kararmış insanlar ve aileleri umurlarında değil... Çünkü onlar “subay”... “Darbeci, vesayetçi ordunun elemanları... Hepsi muhtemel darbeci o halde, çek kuyruklarını gitsin..
İkiyüzlü ahlaksız “aydın” tipi...

***

Derdim aslında başka.. Onların bu davalarla askeri vesayet bitti düşüncesini tartışacağım. Sorum şu: Öyle mi gerçekten? Yoksa, bu davalardan önce askeri vesayet zaten bitmemiş miydi?
Türkiye’de askeri darbeler olayı, ülkenin en azından bugünkü siyasi ve ekonomik ilişkileri çerçevesi içinde, bitmiştir. 1997’de bitti! Askerler darbe yap(a)madı, ama bir iktidar değişikliği zorladılar... Askerin siyasete müdahalesinden yana değilim.
Ama askerin
darbe ve müdahalelerinin süreçlerine bakmayı tercih ederim. Neden darbe oluyor, acaba siyasilerin bu darbe ortamı hazırlamalarında payı nedir? Yoksa siyasiler darbeyi mi zorluyor... Siyasilerin varsa yarattığı kaos ortamı, anayasa çiğnemeleri, büyük haksızlık ve hukuksuzluklar.. Askeri müdahale veya darbeleri bunlardan bağımsız ele alamazsınız.. Ama seçim var, millet değiştirsin hoşlanmıyorsa..” demek de bir haklı gerekçe olamaz. Seçildi diye, iktidarda olanlar her türü ahlaksızlığı, yasadışılığı, hukuk çiğnemelerini yaptıkları zaman, zaten başkalarına da benzer hukuksuzluklar için yol açıyorlar demektir... Bu süreç etkileşerek tepkileşerek yürür...
Bağımsız bir gözlemci statüsünden bunu görürsünüz..

***

Darbeler meşruiyet ve destekçi arar. Türkiye’de böyle oldu. Yoksa, Türkiye’de bir darbe bugünkü dünyada ayakta kalamaz. Burası Mısır değil..
2003-2004’te subaylar arasında huzursuzluk olduğunu, o dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök de diyor. Balbay’ın Genç Subaylar Huzursuz haberi de bunu söylüyordu. Komutanlar arasında ne yapacağız diye konuşulsa bile, hayata geçirebilecekleri hiç ciddi bir girişim ol(a) madı. Neden? Çünkü böyle bir girişimin dünyada sıfır destekçisi olabilirdi!
2003’ten itibaren başlayan süreç, aslında ordunun huzursuzluklarının, eski tepki ve alışkanlıklarının “ehlileştirilmesi” sürecidir. Tepe noktası 2007 Cumhurbaşkanlığı seçimi hemen öncesidir. Büyükanıt’ın “Tek başıma yaptım, yazdım” dediği “muhtıra” olarak nitelendirilen “girişimi”dir.. Ama bir şey olmamıştır. Bu girişim, belki de “bir şeyler yapalım” düşüncesinin son iflası ve düdüklü tenceredeki basıncın boşaltılmasıdır.. Müdahaleden çok, müdahale düşüncesini bitiren son nokta..

***

Sonra, Ergenekon ve Balyoz senaryoları devreye sokuldu. Ne zaman? Orduda müdahale olasılıklarının tamamen sıfırı tükettiği anda! Nedeni, bu yazının konusu değil.. Bunun utanç verici tarihi şüphesiz ki yazılacaktır!
Ordunun başından sonraki en büyük çıkış, İlker Başbuğ zamanında yapıldı.
Ne yaptı Başbuğ? Sağa sola gömülen, serpiştirilen lav silahları borusunu ele alıp, basın toplantısı yaptı! Bu boruyla mı, diye sordu.. Başbuğ bunu hangi dönemde yaptı? Orduya, Genelkurmay ve altına, sahtekâr ve hukuk dışı saldırıların ayyuka çıktığı zaman..
Tamamen bir savunma refleksi.. Bu savunmayı yapmasaydı, denemez, yapmaya zorlandı! O günkü koşullarda susmak onlar için büyük bir eziyetti.
Orduyu tırnaktan tepeye tutukladılar.. Balyoz soytarılığının ve Ergenekon Terör Örgütü sahtekârlığının yüz derece sıcaklığa ulaştığı süreçte bile, ordu hiçbir şey yap(a) madı!
Şunu diyorum: Ordunun vesayeti zaten çoktan bitmişti.. Ergenekon ve Balyoz operasyonları ile bitmedi!
Biraz beyninizi çalıştırın!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları