Hikmet Çetinkaya

Haydi Gel Yüzleşelim...

22 Kasım 2014 Cumartesi

Talan, yağma, hukuksuzluk...
Bencillik, yaşamımızı altüst eden acılar, yüzlere takılan maskeler...
Ulusalcılık yaftasıyla derin milliyetçilik, kendileri gibi düşünmeyenlere alçakça saldırı, sözümona demokratlık!
Yurtsever olmanın bedelini ödemeden önüne gelene “sen şucusun, bucusun” diyen, Atatürkçü görünüp hortumlayan, tarikatlarla iş tutan...
Her zaman, her yerde demokrat geçinen; oysa yazılarıyla, konuşmalarıyla “sol hareketin” ivme kazanmasını engellemek için elinden geleni yapan!
Dersim’le bir türlü yüzleşemeyen devleti savunan, hırsızlara alkış tutan, ölümleri, acıları görmeyen...
Atatürkçü gibi görünüp kan gölünden geçinen, NATO gladyosunu, Özel Harp Dairesi’ni, Kontrgerilla’yı ağzına almayan, akan kanın durmasını istemeyen...
1923 Aydınlanma Devrimi’ni hayatı boyunca algılamayan, sol hareketin önünü kesen, sosyal demokrasiyi içine sindiremeyen, sağda durup sol gösteren, sonunda foyası çıkan...
İkiyüzlü, çıkarcı, bir oraya bir buraya yalpalayan...
Düşünce ve ifade özgürlüğünü savunur gibi yapıp evrensel değerleri çiğneyen, “ben Atatürkçüyüm” diyerek bir de üstünü örten...
Halkı anlamayan, hor gören!
CHP’nin beline beline vurup, partisini derin milliyetçiliğin içine sürüklemek isteyen...
İstihbarat birimleriyle iş tutan!
Alevi, Kürt, Süryani düşmanlığı yapan...
Yurtseverleri, sosyalistleri, komünistleri “düşmanım” diyerek hedef gösteren...
Evet, kim bunlar kim?

***

Benim ülkemin aydını, emekçisi, yazarı çizeri yakın tarihimizi acaba tam olarak biliyor mu?
Bu bir tartışma konusu benim için!
Emin Oktay’ın tarih kitabından öğrendik lise çağlarımızda, o kadar...
Kurtuluş’u ve Kuruluş’u!
Biz sözlü kültürden yazılı kültüre geçemedik...
Göreceğiz, duyacağız, birileri bize anlatacak...
Okumayacağız!
Hamide Yiğit’in Tekin Yayınevi’den çıkan “Libya’da Kanlı Bahar” kitabını okuyorum...
Kitabın kapağında şu tümce var:
“Sizi özgürleştirmek için öldürdük!”
Hamide Yiğit’i, Fikret Başkaya’nın değindiği gibi barbarların istilası altındaki Suriye’ye ilişkin çalışmalarıyla tanıdık.
Bu kez Libya operasyonuna ilişkin ikinci kitabıyla karşımıza çıkıyor.
Hamide Yiğit, Libya’nın yıkım operasyonunu yürekli bir dille anlatıyor, Suriye’yi anlattığı gibi.
Bilim insanlarının, gazetecilerin, yazarların yapması gereken, gerçekleri araştırıp anlatmaktır.
Korkmadan, yılmadan!
Yalana inanmadan!
Arap Baharı, kadınlar için Ortadoğu ve Libya’da hazana dönüştü...
Bu hazan yanı başımızda sürüyor...
Arap Baharı’nı değil Kanlı Bahar’ı yaşıyor kadınlar ve çocuklar...
Bilmem Azarb’ın 24 Mart 2011 tarihinde, Zangetna’ya gönderdiği mektubu bilir misiniz?
Hamide Yiğit’in kitabının ilk sayfasında o mektup var, bir bölümünü aktarayım:
“Ben Libyalı, Tavernalı çocuk...
Çocukluğumu, masumiyetimi çaldınız...
Arap âleminin kararlarıyla NATO’nun silahlarıyla...
Ve Katar müftüsünün ısmarlanmış fetvalarıyla...
Ve sakallı imamların dualarıyla
Hayatımızı çaldınız...”

***

Bu dizeler bize çok şeyler anlatır, kendi ülkemizin yakın tarihinin derinliğine inersek...
Mustafa Kemal’in Kurtuluş Savaşı’nı, Aydınlanma Devrimi’ni...
Parlamenter sistemi!
Tek partili rejimi!
Günahları ve sevapları...
Bırakın 90 yıl önceyi, 30-40 yıl geriye gidip yaşananları...
60’lı yılların sonlarından bugünlere nasıl geldik, gerici, faşist iktidarlar yani devlet niçin Dersim’le yüzleşemedi...
Biz daha 90’lı ve 2000’li yıllarla yüzleşemedik... Sivas Madımak’ı, asit kuyularını, faili meçhulleri bile unuttuk...
Ya Uludere ne oldu Uludere!
Dahası da var, bir başka güne...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları