Hikmet Çetinkaya

Bir Gün Mutlaka...

19 Kasım 2014 Çarşamba

O gece ağlıyordun acının eşiğinde, yıldızların altında...
Ağlıyordun, geçmiş zaman masallarını anlatırlarken sana...
Özgürlük sözcüğünü kullanmak bile yasaklanmıştı!
Kaçkarlar’ın, Kaz Dağları’nın, Toroslar’ın bir köyünde...
Soma’da, Yırca’da, Ermenek’te, Tunceli Ovacık’ta...
Sınır boylarında, tek katlı kerpiç evlerde...
Belki Suruç’ta, Bingöl’de, Lice’de.
Bir sonbahar telaşı, korku, hüzün ve yalnızlık!
Diri ve saydam bir şey olacaktı değil mi özgürlük; hayat ağacına sımsıkı sarılmak, geleceğe umutla bakma!
Eşit yurttaşlık!
Ben o saatlerde büyük bir kentin ışıkları altında yürürken, mevsim yine sonbahardı...
Birbirlerine yapışık evler; TOMA’lar, polisler, yakılan araçlar...
Bu düşmanlık niye, diye sorduğumda yanıt verememiştin!
Bir sabah, aydınlık günün içinde, yine ortalık karışmıştı...
Bir ağacının gölgesine sığınmış kızları polis copluyordu...
Acımasızlık!
Öfke!
Kin, nefret!
En çok bu kelimeleri kullanıyordum yazılarımda...
Elimde değildi ne yapayım?
Mardin Kızıltepe’de 12 yaşındaki Uğur Kaymaz’ın bedenine 13 kurşun sıkan kolluk kuvveti, 15 yaşındaki Berkin’i gaz fişeğiyle katlederken “onlar zaten teröristti” diyen siyasetçileri görmüştük...
Nice yargısız infazlara alkış tutan, nefretle, kinle beslenen insanları...

***

Sen anneydin, babaydın, kardeştin...
Sen çocuktun!
Seni ben Kocasinan Mezarlığı’nda oğlunun mezarı başında ağlarken görmüştüm... Soma’da maden kazasında, rezidansların önünde!
O gece ağlıyordun bir sonbahar akşamında Yırca köyünde.
O kıyılan zeytin ağacının yanı başında.
Ermenek faciasında, Diyarbakır’da astsubayın öldürüldüğü pazaryerinde... Uludere’de...
Bingöl’de, Yüksekova’da...
Vadilerde, karakollarda...
Biliyorum, yüreğinizdeki hançeri artık hiç kimse çıkaramaz; yok olan sevdalarımızı yeniden hiçbir ateş tutuşturamaz.
Ölüler geri gelemez!
Sizlerin çığlıklarını, din bezirgânları, hırsızlar, soysuzlar duyamaz.
Açlık grevlerinde, zindanlarda yitirdiğimiz çocuklarımız, barışçıl tutkularımız, umutlarımız.
Açamadık gökyüzünün kilitlenmiş umudunu, yok edemedik içimizde nefreti kini...
Oyalanıp duruyoruz “Yeni Türkiye” masallarıyla; ne olduğu bilinmeyen “çözüm süreci” hikâyeleriyle...
Farkında mısınız?

***

Son yıllarda karşımıza çıkan, ürkütücü, üstelik çok çarpıcı fotoğraflara baktığımız zaman, madencilik, inşaat gibi dallarda ucuz emek gücüyle bol paralar kazanıldığını görüyoruz...
Bir yandan büyük para, öte yandan kriz!
İş güvenliği sıfır!
Rejim, temel hak ve özgürlükleri ortadan kaldırmış; hukuk devleti düzeninin çivisi çıkmış.
Sonra ne olmuş?
Kristof Kolomb’dan önce Müslümanlar Amerika’ya ayak basmış...
Tüm dünya dalgasını geçiyor bizimle, kafa buluyor...
Asıl IŞİD ne yapıyor ona bak ona!
Hani sen üç ay içinde Esad’ın devrileceğini söylüyordun, ne oldu?
Aradan üç yıl geçti, yerli yerinde duruyor!
Bırakalım masalı gerçeğe dönelim, şu “çözüm süreci”nin içini açalım, ne olup olmadığını öğrenelim...
Sen askeri vesayete, 28 Şubat’a karşıydın hani!
Baskıcı 12 Eylül hukukuna ve darbecilere de...
Halkı kandırıp, “Yeni Türkiye”yi anlatırken, IŞİD sınır komşumuz oldu...
Bingöl’de üç polisimiz öldürüldü, yayın yasağı geldi!

***

Öncesi var...
Adana’da durdurulan TIR’lar!Reyhanlı katliamı!
Temel hak ve özgürlükler...
Hukuk devleti...
Yargı bağımsızlığı...
Barış, çözüm süreci...
Üç maymunu oynuyoruz hep birlikte...
Aklımızı, yüreğimizi alıp götürdüler, İslamı kendi çıkarları için kullanmayı sürdürüyorlar!
Hayallerimizi yok etmek amaçları!
Bilsinler ki yok edemeyecekler...
Bir gün mutlaka!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları