Özdemir İnce

İşgal edilmiş topraklar (2)

14 Mayıs 2019 Salı

Bundan önceki yazının devamında zamanın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı R.T. Erdoğan’la ilgili bir bölüm var. Erdoğan, belediye başkanlığı döneminde ele verdiği kimlik ve kişiliğini başbakanlığı ve cumhurbaşkanlığı döneminde iyice azdırarak sürdürdü. Okuyalım:

***

(İşgal ordusu tavrını daha geniş boyutta İstanbul Belediyesi’nde görüyoruz: Belediye meclisinde çıkardığı bir kararla, İstanbul Belediyesi Başkanı tek imzayla belediyeye ait taşınmaz malları canının istediğine satma yetkisine sahip olmuştur. 7 Temmuz 1997 tarihli Yeni Yüzyıl gazetesinden öğrendiğimize göre İstanbul Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, aslına uygun inşası onaylanan Laleli’deki Çobançavuş Cami arazisini tek imzayla satışa çıkarmış. Cami arazisinin bulunduğu Eminönü’nün belediye başkanı, bu uygulamaya bir anlam veremediğini söyleyerek caminin yeniden yapılmasını istemiş. Gazetelerde yayımlanan haberlere göre, tek imzayla satış yapma yetkisini ele geçiren İstanbul Belediyesi Başkanı’nın belediyeye ait yüzlerce taşınmaz malı Refah yanlısı kişi, kuruluş ve vakıflara yok pahasına peşkeş çekeceğinden kuşkulanılıyormuş. Bu satışlara karşı herhangi bir yasal önlem alınmazsa, birkaç ay içinde bu kuşkuların hiç de boşuna olmadığını görmek zorunda kalabiliriz.)

***

(İktidara gelen bir siyasal partinin kendi programlarını uygulamasından daha doğal ne var? Doğaldır, çünkü bir programla seçimlere girmiş, iktidara gelmiş ve iktidarda da o programını uygulayacaktır. Yüzde yirmileri bir yana bırakalım; bir siyasal parti yüzde seksenlerle, doksanlarla iktidara gelmiş olsa bile bütün eylemleri anayasayla sınırlıdır ve yasaların denetimi altındadır. On bir aylık iktidar döneminde Refah’ta anayasa ve yasalara saygı, duygu ve düşüncesinin bulunmadığına tanık olduk. Özellikle de devlet örgütünde kadrolaşma çabalarında. Demokrat Parti’den itibaren bütün merkez sağ parti iktidarlarında devlet aygıtında kadrolaşma çabalarına tanık olduk ama Refah Partisi’nin on bir ayda yaptıklarını hiçbir merkez sağ parti yapmaya cesaret etmedi, edemedi.)

***

(On bir aylık iktidar dönemi içinde Refah Partisi’nin ciddi ve çağdaş bir devleti yönetebilecek yetkinlikte olmadığını, devlet yönetecek ağırlıktan yoksun bulunduğunu gördük. Birkaç safsatacının dışında, çağının çağdaşı düşünürleri, bilim adamları, yazarları, ekonomistleri, gazetecileri yani sırtını dayayabileceği yetişmiş ve yeterli bir entelektüel ve uzman kadrosu yok. Kuran’dan ezbere ayetler tekrarlayarak devlet yönetilemeyeceğini kendileri de artık anlamış olmalı. Bu yüzden Cumhuriyet karşısında, Cumhuriyetin yerleştirdiği gündelik yaşam karşısında büyük bir eziklik hissediyor, sürekli bir travma yaşıyor. On bir ay sonra Refah Partisi iktidardan kendi isteğiyle uzaklaşmak zorunda kalmışsa, vermek zorunda olduğu kararda ordu kadar, sivil kitle örgütleri kadar, siyasal partiler kadar ve belki de onlardan daha fazla “gündelik yaşam” etkili olmuştur. Cumhuriyetin yerleştirdiği ve nüfusun yüzde doksandan fazlasının benimsediği gündelik yaşam biçimi!)

***

28 Şubat 1997’den sonra, kendilerine “Yenilikçiler” adını veren bir grup “Biz Refah döneminden ders aldık. Değiştik” diyerek R.T. Erdoğan’ın başkanlığında AKP’yi kurdular (14.08.2001). O zaman ben, AKP’yi destekleyen liberal ve dönek solcuların karşısına geçerek, partinin kuruluşundan 32 gün sonra “Refah ideolojisi bir deridir, gömlek çıkarılır gibi çıkarılamaz” diye yazdım. (1)
1997 yılında “Tek imza” peşinde koşan R.T. Erdoğan başbakanlığı ve cumhurbaşkanlığı döneminde bu yetkiye kavuştu ve Türkiye’yi her alanda batırdı.
(1) Hürriyet, 16.09.2001, “AK Parti’nin Kollektif Aklı



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları