Hikmet Çetinkaya

Şu Bizim Liboş Tayfa...

07 Kasım 2014 Cuma

Karşılıklı güven duygusunun olmadığı bir toplumda barış olur mu?
Gerilim!
Çatışma!

Şiddet!
Demokrasilerde, kapalı kapılar ardında görüşmek, barışı bu biçimde aramak...

Bir ay içinde 50 ölü!
Karşı tarafın güçsüz yanlarını kollamak, arkadan vurmak, dün “ak” dediğine bugün “kara” demek...

Toplumsal desteği arkana almadan, barış dilini aramak, aklı bir karış havada “akil adam” yaratmak...
Savaşın çatışmacı diliyle yangına körükle gitmek, yakmak, yıkmak...
Okulları, yurtları ateşe vermek, Atatürk heykellerini kırmak...
Camları, çerçeveleri yere indirmek!
Askeri, polisi, sivili alçakça öldürmek!
Kışkırtıcıları o sokaklara çıkarmak...

Tüm Kürtleri potansiyel terörist olarak görmek, insan sevgisini bir kıyıya itip, “Kobani’de salt PYD ve PKK kaybetti” diyerek AKP iktidarı-nı aklamak...
Örneğin Başbakan Ahmet Bey’in başdanışmanı Mahçupyan gibi yazılarak, yazarak görevini yerine getirmek...

Bunlar bizim liboş takımının AKP kanadı... 
O kanattan kopanların kimileri, “AKP bizi kandırdı” deseler bile sakın inanmayın. 

AKP onları kullandı, bir kâğıt mendil gibi çöp tenekesine attı... 
Sayıları o kadar çok ki, siz benden daha iyi biliyorsunuz! 

Gözleri sanki kapalıydı onların, bu rezilliği, pisliği görmediler, çocuk oldukları için kandırıldılar...

***

Tüm Türkiye ahalisi dipten gelen bir dalgayla sarsılırken ayrışma her yerde kendini gösteriyor.
Ayrımcılıkla beslenen siyasetten iyi hiçbir şey çıkmaz...
Umutlar yok olur!
Kürtlerin suçlamaları, acımasız cinayetler...
Çatışmacı, barıştan uzak bir dil iki cephede de!
Yaşananlar acı ve kaygı verici...
Türk Kürt’e, Kürt Türk’e; Türk Türk’e, Kürt Kürt’e...
Mezhepçiliği de yazalım bir kenara!..
Türk İslam ve Kürt İslam sentezi!
Derin milliyetçiliğin kök saldığı toplumlarda barış dilinin yerini savaş dili alır...
Bu kanlı oyunu sahneleyenler içeride ve dışarıdaki kışkırtıcılar olsa bile, Türk ve Kürt tarafının hiç suçu yok mu?
Barıştan yana olan bir çoğunluk, yaşanan acılar yüzünden ne düşünüyor bugün?
Genel bir toplumsal uzlaşma olmadan, barış olamayacağını ne iktidar, ne bizim “akiller”, ne de yeni ortaya çıkan “havuzcu”lar anladı...
Zaten onların aklı bir karış havada!
Kaygı ve kırılma noktası, barış içinde yaşamak, demokrasiyi geliştirmek...
Siyaseti barışın içine sokup toplumsal uzlaşmayı sağlamak...
Tüm bunların hiçbirisi yapılmadı!
Bir oyalamaca ve kandırmaca var ortada...
Bu gerçekleri görenler işte bu yüzden kaygılı ve umutsuz!

***

Yazımı Türkiye solunun ve Devrimci Yol hareketinin önderlerinden Nasuh Mitap’ın son yolculuğuna çıkarıldığı saatlerde yazıyorum...
Yaşam avuçlarımızdan kayıp gidiyor!
Önceki akşam, gazeteci arkadaşım Merdan Yanardağ’ın yeni çıkan “Liberal İhanet” (Kırmızı Kedi Yayınları) adlı kitabını okumaya başladım...
Bizim “liboş tayfa”nın hepsi o kitapta var...
Türkiye’nin demokratik gerekçelerle, siyasal İslamcılara teslim edilmesinde önemli görev alan “sol liberal” adıyla ün salanlar...
Yakın tarihimizin en büyük aydın ihaneti!
Kimler yok kimler!
Sömüreni, hırsızı, talancıyı özgürlükçü olarak gören zibidiler, emek hırsızlarıyla, takibatçılarla sarmaş dolaş olanlar...
Sonradan mahcup olanlar ve olmayanlar...
Bunların tümü, liberal falan değil, kurulu  düzenin sömürgenleriydi...
İşbirlikçi!

Amerikancı!
Ve üçkâğıtçı!
Merdan Yanardağ’ın “Liberal İhanet” kitabını mutlaka okuyun, derim.
Onların “özgürlük” diye diye ülkeyi ne hale getirdiğini görün...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları