Ergin Yıldızoğlu
Ergin Yıldızoğlu ergin.yildizoglu@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Tersine bir yazı

22 Nisan 2019 Pazartesi

Yerel seçimlerden sonra “AKP büyük bir darbe yedi”, “Seçimle gitmezler algısı kırıldı”, “Türkiye yeni bir yol ayrımında” gibi gözlemler üzerinden yeni bir Zeitgeist şekillenmeye başladı. Bu gözlemler yanlıştır demiyorum. Ancak bunlara, eleştirel mesafeyi koruyarak bakmak gerekiyor. Ne de olsa bir entelektüelin görevi Zeitgeist sorgulamak, Sokrates’i anımsarsak, huzur bozan “atsineği” olmak, değil midir?
AKP ve CHP’nin ülke çapında aldıkları toplam oy oranlarının arasında, bir önceki yerel seçimlere kıyasla çarpıcı bir fark olmadığı söylenebilir. Ancak ülke ekonomisinin (kapitalizminin) GSYH’sinin yüzde 31’ini üreten İstanbul, yüzde 15.6’sını üreten Ankara ve İzmir’in yerel yönetimleri CHP’nin “eline geçti”; Türkiye genelinde bu oran yüzde 60’ın üzerine çıkıyor. AKP’nin, yirmi beş yıldır elinde tuttuğu, büyük gelir kaynağı, toplumsal artık-değerin yandaşlara dağıtım merkezi olarak çalışan İstanbul Belediyesi’ni kaybetmiş olması, simgesel olarak büyük öneme sahiptir.

Kazanmak yetmiyor, savunmak gerekecek!
Ancak AKP döneminde Türkiye devleti yalnızca siyasi değil ekonomik süreçlere müdahale anlamında da modern tarihinde görülmemiş oranda merkezileşmiş, adeta serbest-piyasa ekonomisi, mülkiyet hakkının kolaylıkla ihlal edilebildiği, bir “kumandalı ahbap-çavuş kapitalizmine” çalışan “aile devletine” dönüşmüştür.
Böyle bir devlet biçimi içinde merkeze, kaynak dağıtımı, belli büyüklükteki ihaleleri denetleme, hatta personel yapısına, terfilere vb. müdahale hakkı veren ya da vermek üzere olan yasalar ve kayyım atama yetkileri altında yerel yönetimlerin, siyasi, mali ve idari olarak ne kadar yerel olduğu belirsizleşmiştir. Bu nedenledir ki Cumhurbaşkanı’nın ‘bakalım nasıl yönetecekler’ ifadesinin, ‘orada oturamazsın’, ‘seçimin tekrarı beka meselesidir; sandıktan çıktılar diye ahlaki kabul edemeyiz’ hezeyanlarının ne yazık ki pratikte karşılıkları vardır, bunlar içi boş tehditler değildir.
İstanbul’da seçimleri kazanan CHP’nin, şimdi, bir de alınan mazbatayı, merkezi devletin olası saldırılarına karşı sürekli korumak zorunda kalmak gibi absürt bir görevi olacaktır. Uzlaşmaya çalışmak, “enkaz devraldık edebiyatı yapmayacağız” (önceki yönetimin pisliklerini sergilemekte isteksizlik) gibi tutumlar saldırganları yüreklendirecek, muhalefet seçmeninin gözünde savunma hatlarını zayıflatacaktır. “Yeniden seçim olursa fark yüzde 60’lara çıkar”, “kaos olmaz” gibi gevezeliklere asla kulak vermemek gerekir.

Siyasetin merkezi
Cumhurbaşkanlığı’nın, merkezi hükümetin müdahale yetkilerinin yanı sıra belediye meclisi çoğunluğunun iktidar partisinde (koalisyonunda) olması, özellikle İstanbul için “bakalım nasıl yönetecekler” tehdidini haklı çıkaracak güce sahiptir.
Muhalefetin özellikle İstanbul’da elde edilen kazanımlara bakarak rahatlama ve “bakınız seçimlerle gidiyorlar” fantezisine kapılma lüksü yoktur. Bu son seçimlerin zaten, kolu kanadı kırılmış belediyelere ilişkin olduğu unutulmamalıdır. Genel seçimler, yerel seçimlerin deneyleri üzerinde çok daha sert bir zeminde yaşanacaktır.
Diğer taraftan, yerel seçim sonuçları, CHP’nin İstanbul ve Ankara’yı sosyal demokrat gelenekten değil de milliyetçi muhafazakâr gelenekten, “Kürt sorununu” ekonomiye indirgeme, Türkeş’i saygıyla anma eğiliminde olan adaylarla, MHP geleneğinden gelen İYİ Parti’nin desteğiyle kazanmış olması, 16 yıldır Siyasal İslamın AKP yönetimi altında toplumda yaşanan dönüşümlerin de etkisiyle siyasetin merkezinin belirgin biçimde sağa kaydığını göstermektedir.
Bu resme, sağa kayma sürecinde CHP’nin direncinin son derecede zayıf kalmış olduğunu, CHP’nin ilk genel başkanlık seçiminde olası en güçlü adayın siyasi çizgisini, yerel seçimlerde HDP seçmeninin CHP adayına verdiği oyun genel seçimlerde evine döneceğini de eklemek gerekir.
İstanbul yerel seçimlerinin sonuçları değerlidir. Kazanımın kararlılıkla savunulması gerekir. Ancak karşımızdaki siyasetçileri, kendi arzularımıza göre değil, onların geldiği “habitus” hesaba katılarak değerlendirmek gerekir. Sonra, yine “aldatıldık” diye ağlaşarak dolaşmamak için... Dixi et salvavi animam meam!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Siyasetin sefaleti 16 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları