Hikmet Çetinkaya

Hayatların Yıkıldığı Bir Ülke...

14 Eylül 2014 Pazar

Hayatın nerede başlayıp nerede sonlandığını, düşüncenin ne olduğunu unutuyoruz...
Unutkan bir toplumuz!
Zamanın insanlara ve saatlere göre değişip değişmediğini tartışıyoruz, bunca ölümler, acılar karşısında yaşama tutunmaya çalışıyoruz.
Sen durdurmak istesen de durmayan, sen yürüdükçe yürüyen, sen koştukça koşan; hem senin dışında, hem senin içinde yaşayan zamana karşı çaresiz kalan!
Sen yorgun düşen, ölümlere aldırış etmeyen, kendi tarihini unutan...
Bir yandan bunları düşünürken çocukluğumu, gençlik yıllarımı anımsarım...
Sinir bozucu bir gıcırtı, ardından gelen derin bir sessizlik, çaresizlik...
Derim ki:
“Hayat kaç perdelik bir oyundur acaba?”
Sonra aklıma o “mavi gözlü dev” gelir...
Mustafa Kemal Atatürk!
O anlar Kocatepe’de bir yıldız parlar...
Gözleri çakmak çakmak, mavi gözlü bir dev, sarışın bir kurda benzeyen!
Bağımsızlık savaşı...
Sömürüye dayanan bir uygarlık, dünyayı kuşatırken üç evreyle bugünlere gelir.
Sömürgecilik...
Emperyalizm...
Küreselleşme...
90 yıl öncesine, unuttuğumuz tarihimize bakmak gerekir, o tarihimizi hatırlamak...
Evet, sen, o tarihi anımsıyor musun?
Atatürk’ün dehasının, Avrupa’nın “mazlum uluslar”a uyguladığı boyunduruğa karşı hiç duraksamaksızın mücadeleyi tarihe yazdırdığını bugün unutmuş gibi görünüyorsun!
Unutkan bir toplumuz, anlatayım sana:
“Osmanlı ortaçağında ne varsa Mustafa Kemal ve arkadaşları tarafından dışlanıp Cumhuriyet kuruldu...”

***

Tarihini unutma sakın...
İslam ortaçağı dünyanın pek çok yanında bugün bile süregelirken, Türkiye’nin “Avrupa Birliği”ne adaylığı, Müslüman coğrafyasında olağanüstü bir durumdur.
Yaz bir kenara ve oku:
“Cumhuriyet, 30 Ağustos askeri zaferini bir uygarlık yengisine çevirebilen Mustafa Kemal’in tarihsel başarısıdır...”
Sorabilirsin “O başarıdan bugüne ne kaldı” diye. Doğrudur. Elde edilenler; askeri faşist darbelerle, siyasal iktidarların koltuğunun altındaki tarikatların devlet içindeki yapılanmasıyla birer birer elimizden alındı ve alınıyor.
90 yıl önceye gitme, dört yıl önceye git, “Yetmez ama evet” diyenlerin yüzlerine bak, görürsün.
O nedenle Atatürk’ün adını söylemeye, yazmaya korkanlar olabilir, onlara “Aydınlanma Devrimi”ni anlat.
Köktendinci yapılanmayı, siyasal İslamın kuşatmasını, demokrasinin ve özgürlüklerin laiklik temelinde gelişeceğini kâğıtlara, duvarlara yaz.
Rus devrimini, Fransız devrimini anımsat!
Unutma, Batı’yla Doğu arasında her iki dünyaya ders verebilecek bir uygarlık sentezinin yaşam laboratuvarıdır Anadolu...
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu; demokrasi, barış, özgürlük felsefesi üzerinedir...
Atatürk ne demiştir 1920’lerde:
“Ey Türkiye ahalisi!”
Din, dil, ırk, mezhep, inanç, renk ayrımcılığı yapmamıştır...
Fransız ve 1917 Rus Devrimi, 1923 Aydınlanma Devrimi’ne ışık tutmuştur...

***

Unutma arkadaş!
Sen, ben, hepimiz...
Tarihimizi unutmayacağız, Cumhuriyetin temel ilkelerine, demokrasiye, özgürlüklere sahip çıkacağız...
Derin milliyetçiliğin, köktendinciliğin karşısında olacağız, laik çağdaş eğitimi savunacağız.
Yaşanan zamana karşı çaresizlik yok!
Işığı arayacağız!
Çözüm süreci, barış diyen bir siyasal iktidar, ama gerçekte “hayatların yıkıldığı” bir ülkede yaşamak zor!
Çözüm süreci, eve dönüş, siyasete dönüş “Türkiye ahalisinin” önüne sürülürken, bunca ölümler neden?
Uğur’lar, Ethem’ler, Berkin’ler, Ali İsmail’ler niçin öldürüldü?
Katillere ne oldu?
Bu ölümler karşısında Türk ve Kürt milliyetçileri ne yapıyor?
Rezidanslarda 14 saat çalıştırılan genç işçiler Türkiye’nin varsıllaştığının mı göstergesi, yoksa emekçiyi köleleştirmenin mi?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları