Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Elli Yıl Sonra JFK Mitosu
20. yüzyılda ölümsüzlük mertebesine erişen en etkileyici mitoslardan biri oldu John F. Kennedy.
James Dean, Marlyn Monroe, Che Guevara, Diana, John Fitzgerald Kennedy…
Bu bambaşka hayatları birleştiren temel özellik, genç yaşta sürpriz biçimde gelen trajik ölümlerinin yanında medyatik karizma sahibi olmalarıydı.
John Kennedy kendisinden önceki başkanlardan farklı olarak salt TV’ de yıldızı parladığı için “Beyaz Saray”a çıkabilmişti...
ABD’nin “en genç başkanı” olarak 1960‘ta Nixon’a karşı kılpayı aldığı seçimleri; daha önce TV’de kazanmış olmasa fazla tanınmayan bir senatör olarak uzun yıllar geri planda kalabilirdi.
Ancak Kennedy’nin enerjisi, gençliği, yakışıklılığı, hitabet gücü, canlılığı, özgüveni o yıl başkan adayları arasında ilk kez yapılan tartışma programında ekranı delmiş; Başkan Eisenhower’ın yardımcılığını yapmış olan deneyimli politikacı Nixon’ın kameralar önünde nakavt olmasını sağlamıştı.
Kaçın kurası Nixon karşısında başlangıçta şanslı görülmeyen senatörle, yazılı ve görsel medya o günden itibaren hemen bir “aşk ilişkisine” girmiş; bu “ilişki” 22 Kasım 1963 günü Dallas’ta sıkılan üç kurşunla yaşamı son bulan Kennedy’nin son nefesine dek sürmüştü.
Ölümü bile kamerada izlendi
Bu ilişki öyle güçlü olmuş ki son kertede Kennedy’nin ölüm anı bile kameraya alınmış…
Abraham Zapruder isimli bir Rus Yahudi göçmeni, yeni göç ettiği Amerika’da hayranı olduğu “Amerikan rüyasının” timsali olan Kennedy’nin Dallas ziyaretini yeni aldığı Bell&Howell makinesiyle filme çekmek istiyor…
Başkanın korteji, Oswald’ın ateş ettiği kitap deposunun bulunduğu Elm Sokağı’nda tam ilerlerken deklanşöre basıyor…
Kennedy’nin yüzünü korumak istercesine o sırada dirseklerini yukarı doğru kaldırdığını görüyoruz…
Başkan sol tarafta oturan “first lady” Jackie’ye doğru hafifçe kaykılıyor.
Jackie henüz ne olduğunu belli ki anlamıyor ve kocasının başını şefkatle okşarcasına kollarının arasına alıyor.
İşte tam o anda Kennedy’nin sağ şakağında bir kurşunun patladığını görüyoruz.
Kurşun başkanın kafasında delik açmıyor; kameralar önünde beynini patlatıyor!
Dehşetengiz bir “BBG” oyunu gibi Kennedy’nin ölümünü Zapruder’ın kamerasından nerdeyse “canlı” izleyebiliyoruz.
“Zapruder filmi” olarak anılan bu belge, bugünün “YouTube” kayıtlarına benziyor ve de 11 Eylül’de İkiz Kulelere giren uçakların görüntüleri gibi tarihe geçiyor.
İmaj çağının babası
Kısaca Kennedy’e “imaj çağının” önderi diyebiliriz.
Kennedy ailesinin dergilerde, gazetelerde yayımlanan fotoğrafları; başka hiçbir ABD başkanına nasip olmayan biçimde “ikon” değeri taşıyor.
John ve Robert kardeşlerin, Massachusets sahillerinde koşarken ve futbol oynarken çekilmiş hayat dolu gençlik fotoğrafları örneğin bugün bile hâlâ belleğimizde.
Jacqueline’in gene aynı kumsalda çıplak ayak verilmiş pozları keza, o yılların Holywood yıldızlarının verdiği fotoğraflardan farksız…
Oval ofiste yazı masasının altında küçük çocuklarıyla oynayan “yakışıklı başkan”ın resimleri; hep sanki dün yaşanmış gibi gözler önünde.
“Amerikan rüyası”nın doğrudan etiketi, reklam spotu haline gelen bu resimleri öyle çok gördük ki unutmamız olanaksız.
John F. Kennedy; siyasette “imajın” önemini keşfeden ve öne çıkaran büyük bir siyasetçi oldu.
‘Kennedy fikri’ revizyondan geçiyor
Bunun ötesinde, “değişim ve yenilik” bağlamında kendisine atfedilen tüm diğer düşünceler, ölümünün 50. yılında revizyondan geçiyor.
“Kennedy’nin sanıldığı gibi aslında Vietnam Savaşı’na güçlü itirazı yoktu!” deniyor örneğin! Savaştan çıkmak şöyle dursun; Vietnam’da Amerikan askerlerinin sayısını artırdığına dikkat çekiliyor…
Toplumsal fikirler konusunda ise başkanlığa kendinden sonra geçen Lyndon Johnson’un daha başarılı olduğu iddia ediliyor.
Gerek yurttaşlık haklarındaki ilerleme olsun, gerek siyah beyaz ayrımcılığına karşı hamleler olsun, gerekse “refah toplumu/great society” olarak adlandırılan kapsamlı sağlık, eğitim programları olsun hepsinin Kennedy değil Johnson döneminde yaşama geçirildiği vurgulanıyor.
Israrla altı çizilen fikir şu: “Kennedy başkanlık yıllarını tamamlayıp eceliyle yatağında ölseydi, anısı günümüze dek böyle anıtlaşarak ulaşacak mıydı?”
Obama örneğinden bu sorunun yanıtının büyük olasılıkla olumsuz olabileceğini çıkarabiliriz.
Obama gibi çok büyük bir medyatik aura ile göreve gelen ilk siyah başkanın; Beyaz Saray’ da geçirdiği 2. dönemde el attığı hiçbir şeyi sonuna vardıramamasının muazzam bir düş kırıklığı olduğunu herkes teslim ediyor.
Erken gelen ölüm, “umut ve değişim” vaadi olarak gelen Kennedy’nin; sonuçta ebediyen bir “vaat” olarak kalmasını sağlamış oldu.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
- Dubai çikolatasına rakip
En Çok Okunan Haberler
- 'Tarihe not düşmek için geldim'
- Çok konuşulacak 'adaylık' açıklaması
- Fatih Altaylı ve İsmail Saymaz'a soruşturma
- Aydın Dağları'nda son yılların en verimli hasadı yapıldı
- Protesto eden yurttaşlara polis müdahalesi!
- A Milli Takım'ın Uluslar Ligi'ndeki rakibi belli oldu!
- İlk kez tek bir fotonun nasıl göründüğü gösterildi
- AKOM, İstanbul için 'saat' verdi: Çok kuvvetli geliyor!
- 5 yılda Türkiye'nin en büyüğü oldu: Nusret'e de satıyor
- Yıkılması gerekiyor!