Ali Sirmen
Ali Sirmen asirmen@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Sadece kendine demokrat

30 Kasım 2018 Cuma

Demokrasi konusunda beni en çok etkileyen efsunlu tümcelerden biri de şu:
-Herkesin aynı görüşte olduğu toplumlarda, demokrasiye gerek yoktur.
Gerçekten de çelişen görüşler, çatışan çıkarlar olmadığı sürece, bunları başkalarına karşı savunma hak ve özgürlüğüne de gerek yoktur, uzlaşma kültürüne de...
Tabii bu tümcede dile getirilen düşünceye göre demokrasi de değişik düşünceye sahip olmanın şiddete başvurmadan savunulması ve yaşama geçmesi için mücadele edilebilmesi özgürlüğü oluyor.
Herkes kendi düşüncesinin, kendi çıkarının özgürce savunulması hakkını talep eder, ama tek başına bu talep, demokrasiyi içermez. Demokrasi ancak bu hakkın herkese tanınması, hatta karşıt görüşlere de teşmiliyle olur.
Son günlerde, Selahattin Demirtaş ile Osman Kavala’nın haklarını savunanları eleştiren görüşlerin, demokrat çizgisiyle tanınan yayın organlarında da yer alması üzerine, demokrasi kavramını bir kez daha gündeme getirmek farz oldu.

***

“Benim görüşlerimi, çıkarlarımı savunmam kutsaldır” önermesini otokratlar da yapabilir. Bunun için demokrat olmaya gerek yoktur. Yani demokrasi talep ettiğiniz zaman, sizin gibi düşünmeyenlerin de haklarını ve çıkarlarını savunabilmelerini talep ediyorsunuz demektir. Başka bir deyişle demokrasiye talip olursanız, aynı zamanda sizinle karşıt görüşteki başkasının hakkına da saygı savunuculuğuna talip oluyorsunuz demektir.
Demokratik sistemlerde, farklı düşünceye saygının güvenceleri oluşturulurken, kişilerden değil, onlardan bağımsız olarak nesnel ilkelerden hareket edilir. Yani haklar ve özgürlüklerin içerikleri kişiden kişiye değişmez, herkes için aynıdır. Bu ilkelerden biri de herkesin hakkında kesinleşmiş bir karar oluşuncaya kadar masum kabul edilmesini öngören masumiyet karinesidir.
Hukukun koruyucu şemsiyesi altına alınırken kişilerin, aksi sabit olana kadar, masumiyetleri esas olduğundan, onların demokratik haklarının kullanılması talebinde bulunulurken haklarındaki suçlamalardan hareket edilmez. Zaten, masumiyet karinesi olmasaydı, suçlama tek başına yeterli olacağından yargılama sürecine de gerek kalmazdı.
Uzatmaya gerek yok. Açıkça görülüyor ki Selahattin Demirtaş ile Osman Kavalı’nın haklarını savunmak, onların görüşlerini paylaşmak demek değildir. Bu, demokrasiyi savunmaktır.

***

Bu durumda, yalnız kendine demokrat olmak tutarsızlığı içinde olmayanların tümü gibi, ben de Osman Kavala’nın bir yılı aşkın süredir, ne ile suçlandığını hâlâ bilmeden, bunca süre boyunca hakkında iddianame bile hazırlanmadan tutuklu olarak içeride tutulmasını eleştiririm. Osman Kavala ile aynı görüşe de, ayrı, hatta karşıt görüşe de sahip olsam eleştiririm.
Aksine davranış, aynı zamanda kendi bindiği dalı kesmek olan, yalnız kendi için demokrat olma durumudur.
Demokrasiyi yalnız kendi için isteyenler, gerçekte “egokrasi”yi istemektedirler.
Oysa “egokrasi” mümkün değildir. Toplumsal yaşamda ya demokrasi vardır ya da otokrasi, ikisinin arasında kimilerinin var olduğunu sandıkları “egokrasi” aslında hayaldir.
Kısacası demokratsak eğer, görüşlerini paylaşsak da paylaşmasak da herkesin hakkını savunacağız.
Demokrasi herkes için geçerli olursa var olabilir.
Ortada iki seçenek vardır; demokrasi, otokrasi, “egokrasi” diye bir üçüncü yol olamaz.
İyi ki de yoktur. Düşünsenize “Benim gibi düşünmeyenlerin hepsi aptal, benimkiyle çelişen bütün davranışlar yanlış, ancak benim yapmadığım şeyler ayıp ve günah” mantığının egemen olduğu “egokrasi”nin o abes dünyası ne kadar baskıcı ve çekilmez olurdu.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları