Hikmet Çetinkaya

Düşmanlığın Kölesi Olma Sakın!..

04 Eylül 2014 Perşembe

Onca yıl geçmiş, binlerce ölüm olmuş ve sen hâlâ doymuyorsun; çatışma ortamı yaratmak için çırpınıp duruyorsun...
Binlerce yıllık tarihi unutmuş, uygarlıkları, ortaçağda yaşanan din savaşlarını...
Bir bebek ölüyor seyrediyorsun, kadınlar öldürülüyor bakıyorsun...
Vicdanın yok senin!
Samsun’un Çarşamba ilçesinde, İstanbul’da, Gaziantep’te, her yerde gencin ölüyor...
Mehmet’in, Berkin’in, Uğur’ların!
Dağa çıkmış çocukların!
Derin devletin koruması altındaki tetikçilerin!
Toprağının altında tarih var, uygarlık var, sen hâlâ kanla besleniyorsun!
Hayat savaşım vererek sürer, ağaç gibi, çiçek gibi, çocuklar suyla büyür, kan içerek değil!
Mücadele edenlerin hakkını ellerinden alıp kalemlerini çalıyorsun...
Sen o ölüm sessizliği içinde yaşadığın kanlı topraklarda “Cumartesi Anneleri”nin çığlığını duyuyor musun?
Bak bir bebek dünyaya açıyor gözlerini aynı saatte, aynı dakikada, akreple yelkovanın üst üste geldiği zamanda.
Kıpır kıpır gözleriyle dünyaya bakıyor...
Elazığ’da, Hakkâri’de, Trabzon’da, Bursa’da, Adana’da, Konya’da anneler ninni söylüyor...
Tam bu sırada İstanbul Avcılar’da üstgeçit yıkılıyor, bir can ölüyor.
İnsanlık, emek, hayat, iş!
Ey canımın içi, eylül çiçeğim, sen bu mücadelenin neresindesin?
Sen kendini başkasının yerine koymadan ırkçılığı, dinciliği, mezhepçiliği hayatına katmışsın!
Önce doğru düşünmeyi öğreneceksin, kendini bir başkasının yerine koyacaksın...
Kimdir o başkası?
Babandır, eşindir, çocuğundur, annendir, kardeşindir, komşundur...
Bu coğrafyada yaşayan Türk, Kürt, Rum, Yahudi, Ermeni, Süryani, Laz, Çerkes, Boşnak...
Farklı mezhep, din...
Bağnazlık ve şovenizm, benliğinin bir köşesinde közlenir, bir gün gelir eşelenir ve ortaya çıkar...

***

Bir süredir “çağdaş insan”a ilişkin yazılar yazıyorum; yaşadığımız ölümleri, acıları, özlemleri, sevdaları anlatıyorum...
Önceki gece Cumhuriyet yazarı arkadaşım Özlem Yüzak’ın “Kıskaçtaki İnsan ve İsyan” (Kırmızı Kedi Yayınları) kitabını okumaya başladım...
Kitabı yarıladım...
Erdal Atabek’in deyişiyle Özlem Yüzak, acımasızlığın şiddetin ötesine geçtiği, yalanların gerçeğin üzerini çoktan örttüğü bir hayatı belleğimize ustaca yerleştiriyor.
Güzel bir dille, hayatı, kaygıları, yaşanan hüznü, umudu ekonomiyle birleştirip yaşamı önümüze seriyor...
Bir bağbozumuna benzeyen umutlar, düş kırıklıkları...
Bu dünyada her şey değişiyor ama sömürü düzeni, yasakçı kafa değişmiyor...
O kıskaçta ya da prafada neler var, kimi zaman unuturuz...
Özlem Yüzak, unutkan bir topluma bunları anımsatıyor.
Kırılma noktaları, Gezi Direnişi, başkaldırı, halkların öfkesi...
Kıskaçtaki kadın, eğitim, gençlik, liberalizm...
Peki ne yapmalı?
Ben derim ki:
“Özlem Yüzak’ın kitabını alıp okuyun mutlaka!”
Kitabı okuyunca düşüneceksiniz uzun uzun...
Çağdaş insan, düşmanlığın kaynağını, kökenini, gerekçesini, nedenlerini araştırıp bulan, kör güdülerine ve önyargılarına benliğini kaptırmayan kişidir...
Çünkü düşmanlığın kölesi olan, ilkelleşir!

***

Hayatı sevecenlik üzerine kurduğumuzda, yüreğimizde güneşe açılan bir pencere oluşur...
Sevecenliği, aşkı, sevdayı, barışı, kardeşliği o zaman pekiştiririz...
Bir bakış, bir söz, bir deyim, bilinç dışına taşmış bir eğilim, yaralı yüreği büsbütün dağlar...
Kendisini feleğin çarkından geçmiş sayan siyasetçiler, gazeteciler, işadamları yazdıklarımı romantik bulabilir...
Kıskaçtaki insan, Özlem Yüzak’ın deyişiyle özgür insana dönüşür gün gelir...
Onun için bırakın o kör güdüleri; insan bir gün gelir zincirlerini kırıp düşmanlığın kölesi olmaktan kurtulabilir...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları