Ergin Yıldızoğlu
Ergin Yıldızoğlu ergin.yildizoglu@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Faşizmi düşünmek - III

19 Kasım 2018 Pazartesi

Faşizm üzerine düşünme çabalarımı, birkaç noktaya değinerek tamamlamaya çalışacağım.
1) Önceki iki yazımda, faşizmi düşünürken, onu “kendisi” yapan özünün, ilk ortaya çıktığında sergilediği biçimlerle değil, kapitalizmin bugünkü koşullarda sergileyeceği biçimlerle tanımaya çalışmak gerektiğini savunmuştum. Faşizmin bugün sergileyeceği biçimler, bugünkü kapitalizmin, teknolojik, kültürel özelliklerini, örgütlenme biçimlerini ve bunların sınıf yapılarındaki ifadelerini yansıtacaktı.
2) Faşizmi, bir süreç olarak, üç farklı aşamadaki durumunda düşünebiliriz: a) Bir grup faşist entelektüelin, belli bir “toplumsal kesimi” (aşağıda değineceğim) etki altına alarak onların, öfke, tepki ve arzularını bir toplumsal harekete dönüştürmeye başladıklarındaki durum. Bu durumun bir özelliği de siyaset merkezinin sağ ve sol kanatlarının erimeye başlamasıyla toplumsal kutuplaşmanın derinleşmesidir. b) Siyasetin merkezinin “düzeni” koruma ve yönetme becerisini kaybetmesiyle oluşan durumdur. Bu durumda egemen sınıfların liderliği, faşist hareketle, “kaos” (belirsizlik) olarak algıladığı bir durum arasında bir seçim yapmak zorunda kalır ve faşizmi seçer. c) Bu da faşizmin, çoğu kez parlamenter seçimler yoluyla, hükümete gelerek, devletin yönetimini ele geçirmeye, rejimi değiştirmeye başladığındaki durumdur.
3) Tarihsel deneyler ve teorik analiz bize, faşizme karşı direnişin bu üç durumun özelliklerine uygun biçimde şekillenmesi gerektiğini, bütün durumlarda geçerli bir formül olmadığını söylüyor. Faşizm, demokratik duyarlıkların (ekonomik krizin, toplumsal kutuplaşmanın ve faşist ideolojinin saldırılarının altında) henüz zayıflamaya başlamadığı 1. durumda, demokratik rejimin olanaklarıyla durdurulabiliyor. Faşizme karşı geniş bir ittifak, faşist hareketin her kitleselleşme çabasını, çok daha büyük bir kitleyle sokakta durdurabiliyor, destekçilerini yıldırarak siyaset dışına itebiliyor.
Toplumda ve egemen sınıflarda bir kaos algısının yerleştiği durumlarda, egemen sınıfların tercihleri belirlendikten sonra demokratik araçlar hızla tükeniyor ve artık direnebilmek için yaratıcı olmak, yeni, daha önce denenmemiş araçlar geliştirmek gerekiyor.
Tarih, üçüncü durumda faşizme karşı mücadelenin araçlarına, yöntemlerine ilişkin, pratikte sınanmış, başarılı bir örnek sunmuyor. Almanya ve İtalya’da faşizm bir savaşın sonunda, dış etkenlerin basıncı altında yıkıldı. Ancak bu aşamada dahi faşizme karşı direnmenin yollarını, skolastisizme, şablonculuğa düşmeden, toplumun “sınıflar matrisinin” ve kültürel şekillenmesinin özelliklerini değerlendirerek bulabileceğimizi düşünüyorum.
4) Her üç durumda da doğru direniş biçimlerini geliştirebilmek için, faşist ideolojinin (propagandanın) etkilerine, “Hangi toplumsal tabakalar ve sınıflar (ekonomik koşulları, kültürel eğilimleri açısından) daha çok ya da az dirençlidir” sorusuna cevap vermek gerekiyor.
5) Faşist ideolojinin bileşenlerinin, büyük çoğunluğunun, ekonomik krizden, hızlı değişimlerden en çok zarar gören kesimlerinin haklı kaygılarına, arzularına cevap verdiğini vurgulamıştım. Faşist ideoloji, bu cevaplar, bir “ana göstergenin” belirleyiciliği altında anlam kazandığında şekillenmiş oluyor. Bu “ana gösterge” hem geçmişteki güzel günlere özlemi, hem de bugün toplumun mutlu ve ahenkli bir yaşam kurmasını önlediği iddia edilen “ötekiye” (Yahudi, yabancı, Müslüman göçmenler, hatta ateistler, modernist seçkinler) yönelik nefret ve düşmanlığı temsil ediyor.
Çözülmekte olan ekonomik etkinlik alanlarında yaşayanların, toplumdaki statüleri ve refah düzeyleri gerilemekte olan kesimlerin, durumlarını koruma refleksleri, onları, bu nostaljiyi ve “öteki” düşmanlığını kabul etmeye, toplumun geri kalanından daha eğilimi kılıyor.
6) Örneğin, Brookings Institue’nün yaptığı bir araştırmanın, ABD’de son seçimlerde, Trump taraftarlarının, Cumhuriyetçi Parti’ye oy verenlerin ezici çoğunluğunun, gittikçe küçülmekte, sönmekte olan, geleneksel imalat sanayiinde, tarımda, maden-mineral çıkarma sektörlerinde çalışan, eğitim düzeyi görece düşük seçmenden oluştuğunu gösteriyor. Buna karşılık, Demokrat Parti seçmeni, esas olarak, finans sektörüyle beslenen profesyonel hizmetlerde, dijital inovasyon alanında çalışan, görece iyi eğitimli kentlilerden oluşuyormuş.

7) Ben bunlardan, ilk elde iki sonuç çıkarabiliyorum. Faşizme karşı, nostaljik, geriye doğru bakan akımlara güvenerek, başarılı bir mücadele hattı yaratılamaz. Faşizme karşı, bir “öteki” nefreti içeren duyarlıklara sahip akımlarla birlikte direnilemez. İkincisi, faşizme karşı mücadeleye, karşıt hareket yaratma çabalarına, ancak ve öncelikle, işçi sınıfının (çalışanların) gelişmekte olan sektörlerde çalışan, iyimser, özgüveni ve özgürlük refleksi güçlü, faşizmin propagandasının içeriğini kolaylıkla görebilen, nostaljiye kapılmayan kesimleri önderlik edebilir.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Siyasetin sefaleti 16 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları