Yazgülü Aldoğan

Tutku ve acıyla paramparça müzisyenler!

03 Kasım 2018 Cumartesi

Denk geldi, iki süper starın hayatını anlatan iki sinema filmini arka arkaya izledim. Biri bizden Müslüm Baba; diğeri ünlü İngiliz rock grubu Quenn’in neredeyse kendilerinden ünlü parçaları Bohemian Rhapsody’nin adını taşıyor. Birinde Türkiye’nin uğruna jilet atılan arabesk yıldızı Müslüm Gürses’in hayatı konu ediliyor, diğerinde Quenn grubunun yaratıcısı, şarkıcısı, Freddie Mercury’nin kısacık hayatı. İkisi de çok çarpıcı, ikisi de çok başarılı, ikisi de içerdikleri insan hikâyelerinin yanında müzikal nitelikleri ile de seyirciyi koltuğuna mıhlayan, rüya âlemine uçuran filmler. İkisinin de ortak özellikleri öyle çok ki, birlikte anlatmak, karşılaştırmak istedim. Müslüm Gürses de, Freddie Mercury de, acıların çocuğu! İki erkek çocuk da, baba travması yaşıyor. Adanalı Müslüm daha çocuk yaşta, engel olamadığı babasının, annesini ve henüz bebek olan kız kardeşini gözleri önünde öldürmesinin dehşetini yaşıyor. Ondan öncesi de zaten sürekli yoksulluk ve şiddet. Tanzanya doğumlu Freddie ise İngiltere’ye yerleşmiş Hindistanlı Müslüman bir ailenin oğlu ve asıl adı Faruk. Ortaokulda İngiliz arkadaşları tarafından “Müslüman Paki” olarak itilip kakılmaktan, evde muhafazakâr babasının katı kurallarından çok mutsuz. İçinde müthiş bir müzik ve şarkı söyleme tutkusu var, tıpkı eve para getirsin diye ona çıraklık yaptıran babasından gizli, saz çalıp şarkı söylemek için yanıp tutuşan Müslüm gibi. İkisi de müzik yaşamlarında isimlerini değiştiriyor. Faruk, arkadaşlarının kendine taktığı Freddie adının yanına kendi yazdığı şarkıdan Mercury’i de katarken, Müslüm, nefret ettiği babasının soyadı yerine Gürses’i tercih ediyor. Müslüm, açık hava sinemalarında film öncesi şarkı söyleyip üç beş kuruş kazanırken Freddie öğrenci barlarında bir rock grubuna solist oluyor. İkisinin de olağanüstü yeteneği ve güçlü sesi müzik piyasasında yollarını açacak, önce dönemin kitle iletişim aracı radyo ile, daha sonra plaklarla, büyük kitlelere ulaşmalarını sağlayacaktır. Koşulları farklı da olsa, yaşadıkları dönemin gereği, tanınabilmek ve para kazanmak için karayoluyla uzun turnelere çıkarlar. Küçük kentler, ucuz oteller, uzun otobüs yolculukları, yorucu, tüketici bir hayatın içinde, unutmak ve eğlenmek için içki ve sigarayla dumanlı kafalarla yaşarlar. İki sanatçının da acılarına alkolle pansuman yapmasını izleriz film boyunca. Bir yandan aile yoktur hayatlarında. Faruk, adını değiştirdikten sonra karşı çıkan babasına arkasını dönüp gidecektir. Derviş ruhlu Müslüm ise cezaevinden çıkıp gelen babasını, duyduğu büyük öfkeye rağmen, sokağa terk etmeyip bakacaktır. Freddie’nin ailesi bir anlamda solistleri olduğu ve adını Queen koyduğu rock grubunun müzisyenleridir artık, bir de yaşadığı sürece büyük bir aşkla bağlı olduğu Mary. Müslüm’ün ise hayalini kurduğu bir tek kadın vardır, beyazperdede görüp vurulduğu Muhterem Nur. O da onu platonik bir aşkla severken hayatına günlük ilişkiler girer, ta ki bir gün kendisine rastlayana kadar ve ölene dek de ayrılmazlar. Freddie’nin Mary’e aşkı da platonik hale gelir, çünkü ondan asla vazgeçemese de aslında cinsel tercihlerinin farklı olduğunu keşfetmiştir. Sonrası gecelik ilişkiler ve erken gelen ölüm. İster arabesk olsun, ister isyankâr rock, ister opera, ister balad, tutku ve acı olmadan müzik yapılabilir mi? Bütün büyük müzisyenlerin, hatta bütün sanatçıların yaratıcılıklarını aşk acısına ve yaratma tutkusuna borçlu olduğunu görüyoruz. Her iki filmde de gözlerinizi kapayıp şarkıları ve onlara hayran büyük toplulukların isterik sevgilerini, çılgınlıklarını dinleyin. Her iki filmde de büyük hayran kitlelerinin sanatçıyı beslediği kadar, ne kadar tehlikeli bir enerji de yayabildiklerini. Ama ikisi arasında bir fark var: uygarlık! Acı çeken kitlelerin Müslüm’ün müziğiyle kendilerini parçalamaları ve onun deyişiyle yas tutmaları, Freddie’nin örneğinde insanlara yardım için düzenlenen bir hayır konserinde para toplanmasına dönüşür! On binlerce kişi onun müziğiyle ve sıra dışı şovuyla coşarken telefonlar para yardımı yapmak için çalmaktadır? Külahlarımızı önümüze koyup düşünelim mi?
İki filmi de izleyin derim, kaçırılmaması gerekiyor, sanat ve müzik ruha iyi geliyor ve bu kadar iyileri de her zaman olmuyor!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları