Ergin Yıldızoğlu
Ergin Yıldızoğlu ergin.yildizoglu@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Kambur Kambur Üstüne

11 Ağustos 2014 Pazartesi

Dünya ekonomisi kapitalizmin yapısal krizinden çıkamıyor. Bir süredir benim de yazılarımda aktarmaya çalıştığım gibi, “yeni bir mali kırılma mı geliyor?” tartışmaları yoğunlaşıyor. Geçen hafta bunlara, jeopolitik risklere ilişkin tartışmalar da eklendi. Bu tartışmalara katılan yorumcuların hemen hepsi, genelde dünya ekonomisinin, özelde Avrupa ekonomisinin bir jeopolitik şoka karşı çok kırılganlaştığı konusunda anlaşıyorlar. Tüm bunların yanı sıra, “küreselleşme” olgusunun geleceği de sorgulanıyor.

Büyüme potansiyelleri zayıf
Dünya ekonomisinin yıllık büyüme hızı 2009’da negatif alana geçtikten sonra, 2010 yılında toparlanarak yüzde 4’ün biraz üstüne çıkmıştı. Bundan sonra büyüme grafiği yüzde 2-3 arasında bir yerlerde adeta düz bir çizgi sergiliyor. Dünya ekonomisinde resesyon sınırının yüzde 2.5 büyüme olarak kabul edildiği düşünülürse, bugünkü durum için kolaylıkla sürünme sıfatı kullanılabilir. Bu resme ABD ve Avrupa ülkelerinde büyüme oranları, bu dönemde trendin altında kalırken gelişmekte olan ülkelerin yüzde 4.5- 5 arasında değişen yüksek büyüme hızlarından kaynaklanan rekabetin basıncının artmakta olduğunu da eklemek gerekir.
Bu resmin içinde, ilk bakışta ABD’nin ekonomik performansı farklı bir hikâye anlatıyor. Bu yılın ilk üç aylık döneminde yüzde 2.1 daralan ABD ekonomisi, ikinci üç aylık dönemde yüzde 4 büyüme hızı sergiledi. Şimdi, ilk dönemdeki gerileme de geriye doğru “sert hava koşullarına” dayandırılarak, ABD ekonomisinde toparlanma savı destekleniyor.
Bu resme yakından bakınca bazı sorunlarla karşılaşıyoruz. Birincisi ABD Merkez Bankası’nın bugüne kadar toplam 4 triyon dolara ulaşan mali desteğinin kesilmesi halinde “bu büyümeyi finanse eden dinamiklere ne olacak” sorusu var. İkincisi, dün mali krizden önce, ev piyasasında oluşan eşik altı kredi köpüğünün bir benzerinin bu kez, otomobil ve dayanıklı eşya piyasalarında oluştuğuna ilişkin gözlemler kaygı verici. Ancak, bence en önemlisi, reel ekonomiye ilişkin veriler. ABD ekonomisinin sermaye ve emek üretkenliği verileri, ilk üç aylık dönemde bir gerileme sergiliyordu. Bu gerilemenin ikinci üç aylık dönemde de devam etmiş olması (Andrew Smithers, Financial Times, 07/08), bu yüzde 4’lük büyüme hızı ve ekonomik toparlanma hikâyesi üzerine ciddi bir gölge düşürüyor Prof. Ashoka Mody de Project Syndicat’taki yorumunda benzer bir resim oluşturduktan sonra, “ekonomistler yavaşlama eğiliminin yapısal olduğunu kabul etmedikleri için hâlâ eski modelin ekonomiyi canlandıracağına inanıyorlar. “Var olan durum kendini tekrarlayarak devam ediyor” diyordu (07/08).
Bir diğer kaygı konusu da mali piyasalar. S&P 500, FTSE Bütün Dünya, FTSE Avrupa gibi geniş tabanlı indekslere bakınca, temmuz ayının başından bu yana, dalgalanarak da olsa genel bir gerileme eğilimi görülüyor. Financial Times araştırmacıları, Rodrigues, Bolger ve Thompson, cuma günü yorumlarında, “boğaların artık enerjilerini tüketmeye başladığını”… “dünya ekonomisindeki zayıflıkların, jeopolitik risklerle birleşmeye başlayınca, yatırımcıları olası şoklara karşı kırılganlaştırdığını” aktarıyorlardı.
Wall Street Journal’a bağlı Market Watch portalının yorumcularından Brett Arends de cuma günü, mali piyasalara ilişkin, “Ben bunun 3. büyük balon olduğunu söylemiştim. Yanılmışım, bu en büyük balonmuş, 1999-2000 balonundan bile büyük” dedikten sonra, bu iki “balonu” karşılaştırıyor, aslında bugünkü durumun daha da vahim olduğu sonucuna ulaşıyordu.
Ekonomik büyüme hızıyla, dünya ticaretinin büyüme hızı arasındaki ilişkinin durumu da ister istemez, “küreselleşmenin” geleceğini yeniden tartışmaya açıyor. Tarihsel olarak, örneğin 1960’tan bu yana dünya ticareti büyüme hızı, ekonomik büyüme hızından ortalama yüzde 1.4 daha yüksek olmuş. Küreselleşmenin en hızlı döneminde 1990’larda bu oran yüzde 60’a yükselmiş. Sonra tekrar gerilemeye başlayarak 2008 mali krizinden sonra adeta çökmüş, 2012’de “0” olmuş, 2013’te yüzde 0.5’te kalmış (Financial Times, 29/09/2013; Daily Telegraph, 08/08/).

Korumacılık ve diğer korkular
Bu zemin üzerinde oluşmaya başlayan jeopolitik riskler örneğin, Ukrayna krizi, Rusya’nın, Batı’nın yaptırımlarına tepki olarak almaya başladığı önlemler, Ortadoğu’da İsrail’in '47azze saldırısı, ABD’nin IŞİD’e müdahale etmek üzere Irak’a dönmeye başlaması, Çin’in “anti-tekel” önlemleri, hem küreselleşmeyi, hem mali piyasaları dolayısıyla ekonomik büyümeyi tehdit ediyor.
2008’de korumacılık eğilimlerini izlemek için kurulan Global Trade Alert sitesinden Simon Everett, vergiler yoluyla korumacılıkta henüz belirgin bir artış olmasa bile teşvik, sınırlama ve yasaklamalar yoluyla uygulamaya konulan dolaylı korumacılık önlemlerinde belirgin artışlar olduğuna işaret ediyor. Jeopolitik gelişmeler de doğrudan korumacılık önlemlerine gündeme getirmeye başladı.
Batı, Rusya’ya yaptırımlar uygulamaya başlarken Rusya’da bu yaptırımları uygulamaya koyan ülkelerden gıda ithalatına sınırlamalar getirdi. Rusya’nın bu sınırlamaları otomotive sektörünü kapsayacak biçimde genişletme, hava sahasını Batı’nın hava taşımacılığına kapatma, hatta Batı’ya giden gazı kesme tehdidi, kimi yorumculara göre dünya pazarında, 1970’lerin petrol krizlerinden bu yana en büyük parçalanma riskini gündeme getiriyor.
Bu sırada Çin devletinin “anti-tekel” önlemler bağlamında, Batı’nın Microsoft, Mercedes Benz, Audi, Apple gibi şirketlerini hedef aldığı görülüyor. Temmuz ayı verileri Çin’in ihracatındaki artışın hızlandığını gösteriyor. Telegraph’ın yorumcusu Ambrose Evans-Pritchard’ın deyişiyle Çin, dünyanın geri kalanına ama, özellikle verilerin kapsadığı 5 bin 775 kalem malın yüzde 35’inde (bu oran 2000’de yüzde 15 imiş) Çin’le rekabet halinde olan Avrupa’ya “deflasyon ithal ediyor”.
Avrupa tarafındaysa son verilere göre İtalya yeniden resesyona girdi. Dünyanın çeşitli bölgelerindeki, özellikle Ukrayna ve Ortadoğu krizleri bağlamında siyasi askeri çatışmaların Alman ekonomisinin ihracat kapasitesini olumsuz etkilemeye başladığı, mayıs ve haziran aylarında sanayide siparişlerin önceki aya göre sırasıyla yüzde 1.6 ve 3.2 gerilediği görülüyor. Almanya ihracat piyasalarında talep aynı dönemde, genelde yüzde 4 Avro bölgesinde yüzde 10.4 düşmüş (Neue Brücher Zeitung, 07/08).
Özetle, ekonomik kriz, mali kırılma riski derken, gelen jeopolitik gelişmeler, akla kambur kambur üstüne geliyor deyimini anımsatıyor.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Siyasetin sefaleti 16 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları