Yurttaş ‘kardeşler’

Türkiye, Suriye muhalefetinin yönetim kademesine vatandaşlık verdi.

Yurttaş ‘kardeşler’
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 16.10.2014 - 21:11

Türkiye, 2012’den bu yana kucak açtığı Suriye muhalefetinin önde gelen 13 ismine, 3 yıldır bekledikleri Türk vatandaşlığını, ABD ile Türkiye arasında operasyon pazarlıkları sürerken verdi. Suriyeli muhaliflerinin 1.5 yılı aşkın süredir Türkiye’den talep ettiği vatandaşlık ve pasaportlar da ellerine ulaştı. Bu isimler arasında Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu’nun (SMDK) geçici hükümet başkanlığına seçilen Ahmet Tuma’nın yanı sıra Samir Nashar, Khaled Alsaleh, George Sabra, Ahmed Ramadan, Faruk Tayfour, Nathir Al Hakim de bulunuyor. Hıristiyan olan George Sabra dışındaki isimlerin ortak özelliğini ise Müslüman Kardeşler’e
(İhvan) yakınlıklarıyla tanınmaları oluşturuyor.

Türkiye’nin vatandaşlık verdiği 13 isimden tek Hıristiyan olan Sabra, “Biz bunu Türkiye’den 1-1,5 yıl önce istemiştik. Şimdi geldi” diyerek, 15 gün önce hem vatandaşlık hem de Türk pasaportu aldıklarını Cumhuriyet’e doğruladı. Yeni Türk vatandaşlarının büyük çoğunluğunu İhvancılar yani Müslüman Kardeşler’e yakınlığıyla tanınan isimler oluşturuyor. Sabra, Suriye Ulusal Konseyi (SNC) yönetim kurulunda yer alan 13 isme vatandaşlık verildiğini söyledi. SNC üyelerinin yanı sıra çatı örgüt olan SMDK’den (Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Komisyonu) önde gelen bazı isimlere de vatandaşlık verildi. Sabra, Türkiye vatandaşlığına neden ihtiyaç duyduklarını, “Birçoğumuzun seyahat belgesi yok. Mesela ben 1979’dan bu yana Suriye dışındayım.

Ürdün üzerinden çıkmıştım ve Fransa bana yardım etmişti. Birçok arkadaşımızın pasaportlarının da süresi doldu ve başka belgeleri yoktu. Biz de 1-1,5 yıl önce görüştüğümüzde, Dışişleri  Bakanı’ndan bize seyahat belgesi, Türk pasaportu verilmesini istemiştik” sözleriyle açıkladı.

PYD ile köprü kurmak artık çok zor’

Sabra, Kobani için uluslararası toplumun harekete 3 yıl sonra geçmesine de tepki göstererek, “Bu yıllardır illerimizde olan bir durum; illerimiz teker teker IŞİD’e geçti; o zaman uluslararası  toplum ne yaptı. Herkes Esad rejimi ile PYD arasındaki ilişkiyi biliyor. Salih Müslim özerk bir yönetim kurmaya çalıştı ve Suriye rejimi de onu teşvik etti. Dolayısıyla devrimci ve muhalif gruplarla Müslim arasında büyük bir uçurum var. Bu açığı kapatmak kolay değil. İki taraf arasında köprü kurmak hiç kolay değil” dedi.

Sabra, IŞİD’e karşı oluşturulan koalisyonun vizyonunun henüz yeterince net olmadığını ve  prosedürlerin de belirlenmediğini belirterek “Koalisyon üyelerinden beklentilerimizi konuşmak için çok erken” dedi. Suriye muhalefetinin geçen zaman içerisinde savaşma kabiliyetini ve askeri gücünü kaybettiği iddialarının anımsatılması üzerine, “Bu yorum şu anki durum için abartılı” diyen Sabra, eğitim sürecine birçok Müslüman ülkenin katılmasını beklediklerini söyledi. Sabra, “Eğitilecek insan sayısı umarım 2 bin olmayacak, çok daha fazla olacak. Elbette Suudi Arabistan, Katar gibi diğer Müslüman ülkelerin de eğitim sürecine katılmasını istiyoruz. Şu anki durum çok daha fazlasını gerektiriyor. Sahadaki durum eğitimin hemen başlamasını gerektiriyor” diye konuştu. Güvenli Bölge önerisinin Suriye muhalefeti tarafından, ihtiyaçların
karşılanması için çok daha önce sunulduğunu söyleyen Sabra, “Umarım uluslararası toplum bunu bir an önce gündeme alır” dedi.

‘Çoğunluk Müslümansa IŞİD’e destek doğal sonuç’

Bir sosyalist Hıristiyan olan Sabra’ya göre IŞİD ve Esad rejiminin ikisi de ‘eşzamanlı’ tehdit niteliği taşıyor.“Neden Suriyeliler IŞİD’e bu kadar destek verdi? Eğitilecek yeni isimler de IŞİD’e katılır mı?” sorusuna ise Sabra şöyle yanıt verdi:

“Çoğunluğu Müslümanların olduğu bir ülkede, bunun olması doğal. Bu 4 yıldır Esad rejiminin uyguladığı şiddetin bir sonucu. Uluslararası toplumun sessizliğinin sonucunda Suriyeliler aşırı gruplara katıldı, rejimin şiddetine karşı reaksiyon olarak. Bu kompleks sonuçlar bizim tercihimiz değildi, uluslararası toplumun gözü önünde oldu.”


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler