'En büyük kumarı AKP oynuyor'

Gülse Birsel, seçimleri sorduğumuzda şöyle dedi: “Milletçe sanki rulet masasının etrafındayız, ama tekrar seçim yapma kararına bakılırsa, en büyük kumarı AKP oynuyor.”

'En büyük kumarı AKP oynuyor'
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 29.08.2015 - 23:18

Röportaj vermeyi sevmeyen, hatta hiç sevmeyen Gülse Birsel’i röportaja ikna etmek kolay olmadı... Söyleşimizi kabul eder etmez, biletlerimizi kesip Bodrum’daki evine konuk olduk. Yoldayken aklımızda pek çok soru vardı aslında: “Gülse Birsel’in yarattığı espri ertesi gün Türkiye’nin diline dolanabiliyor. Peki bu espriler nasıl ortaya çıkıyor?” ve daha birçoğu.

Birsel, esprilerini sokaktan ya da başka bir yerden toplamıyor, hatta “Öyle espri toplanabilen bir kaynak varsa birisi söylesin” diyor. Yazarken aklına geliyor: “Gelmese kötü zaten, başka iş yapmak lâzım” diyor.

 

Sivil savunma budur!

- Bildiğiniz gibi, en son bir İrlandalı turist ‘su’dan bahaneyle Aksaray esnafını yere serdi... Bir Türk dünyaya bedelse bir İrlandalı neye bedel? Seçimler öncesi Türkiye’nin ruh hali, Aksaray esnafı gibi mi?

Güvenlik konusunda vatandaş fazla inisiyatif almaya başladı korkarım. Sonuçta, “Esnafımız gerektiğinde bir nevî polistir,” dendi. “Muhtarlarımız evlerin içini biliyorlar, rapor etsinler” dendi. Esnaf gerektiğinde polis, muhtar, çok lâzımsa istihbarat, o zaman kahvede oturanlar biraz ısrar etsen jandarma, dedikoducu komşu teyze çok sıkıştırsan, Adalet Bakanı filan diye gider bu iş. Bence fevkalade! Emniyet teşkilatını yormamak lâzım, kendi işini kendin göreceksin. Sivil savunma budur! Bu olayda da mahalleyi tehdit eden bir şüpheli, grup çalışmasıyla bertaraf edilmeye çalışılıyor, ama karşı kaldırımdan gelen destek birlik çok zayıf kalıyor. Hatta benden zayıf adam. Zaten dişleri filan kırılıyor.

- En son neye “oha falan oldunuz”?

Galiba “Oha filan olduğumuz” yıllar Avrupa Yakası zamanında kaldı. Son yıllarda şaşırma refleksimiz doz aşımından biraz körleşti. Ülke sürprizlerle dolu.

- Türkiye’deki siyasi figürler halkı sürekli fırçalıyor. Ezik miyiz biz?

Tülay gibi ezik değiliz, ama itaatkârız belki. Tülay karakterinin Selahattin için dediği gibi “Allah başımızdan eksik etmesin” duygusu var bizde hep siyasiler için. “Başımızdan” bak, “yanımızdan eksik etmesin” değil. “Başımızda”, çünkü bizim biraz üstümüzde, daha yüksekte bir yerde. Biz “baba, abi, abla” seviyoruz siyasette. “Kardeş, arkadaş” figürlere, eşit seviyede olmaya çok da alışmadık. En azından halkın bir bölümü başında otoriteyi seviyor, daha güvende hissediyor sanırım.

- Birlikte bir zaman makinesine binelim ve 2071 yılında İstanbul’a inelim. Ne görüyorsunuz? Ne konuşuyorlar, ne giyiyorlar? Peki siz nasılsınız?

İyi düşünelim, iyi olsun. Ben bu kadar çok demokrasiden, çevreyi korumaktan, gelir dağılımı adaletinden, hukuktan, eğitimden, inovasyonun öneminden filan konuştuktan sonra, o döneme kadar çoktan bunlar başarılır diye düşünmek istiyorum. Benim iyimserliğim diyabet gibi, geçmiyor, sadece kontrol altında tutabiliyorum.

- Bulduğunuz esprileri Sezen Aksu gibi isimleri arayıp test ediyormuşsunuz. Esprileriniz başka nasıl bir süzgeçten geçiyor?

Ben? Nereden çıkmış yav? Valla kimseyi arayıp espri test ettiğim olmadı bu güne kadar. Sezen Aksu’yu bulmuşum, muhabbet etmeyip espri mi test edeceğim? Bir süzgecim yok valla. Asistanım, yazma grubum vesaire de hiç olmadı. Tek tabanca yazıp bitiriyorum, yönetmen çekiyor, seyirci de şimdilik memnun görünüyor. Ama sette oyuncular olarak oynarken çok gülüyorsak, o sahneye çoğunlukla seyirci de çok güler.

- Peki siz nelere gülersiniz?

Arkadaşlarıma çok gülüyorum. Çoğu eğlenceli insanlar. Ya da ülkedeki eğlenceli insanların çoğu arkadaşım mıdır nedir acaba.

- Selahattin Demirtaş, Cihangirli kadınların âşık olduğu adam olarak konuşuldu. Bir Cihangir uzmanı olarak bu gözlemle ilgili yorumunuz nedir?

Ben hayalimdeki Cihangir’in uzmanıyım, gerçek Cihangir’in değil. Bilmem. Benim Cihangir’imde Zerrin karakteri filan beğenirdi Demirtaş’ı diye düşünüyorum.

- Size “bir kadın olarak sus” denilse ne yaparsanız?

Kendimi tutamayıp gülerim herhalde. Nasıl laf ki o? Kahkahalarla gülerim muhtemelen!

Yeni kitap sonbaharda

- Yeni projeleriniz var mı? Oyunculuk yapmaya devam edecek misiniz?

Sonbaharda Doğan Kitap’dan kitabım çıkıyor. En son Komedi Türkiye vardı, orada jüriydim, oyunculuk yapmadım. Sahnede oynayan arkadaşlarımı Derya’yı, Bartu’yu filan o kadar kıskandım ki. Masadan sahneye atlayasım geldi hep. Bu yıl bir sinema filmi yazmak istiyorum, komedi filmi, sonraki yıl bir sit-com. İkisinde de kendime rol yazarım ve oynarım yüksek ihtimalle.

- “Gayet Ciddiyim, “Hâlâ Ciddiyim”, “Velev ki Ciddiyim”, eski kitaplarınız idi... “Ciddi” bir kitap daha yolda mı yani?

En az onlar kadar ciddi bir kitabım daha geliyor. Kitapta hem mizah yazıları hem de kendimle ilgili bilgiler olacak. Çocukluk, aile, ilk girdiğim iş... Otobiyografik desem çok ciddi yapar kitabı, kendimle ilgili eğlenceli hikâyeler diyelim.

Resim karanlık ama umutlarım değişmedi

- Geçen gün moda dergisi okurken şu cümleyi gördüm: “Artık podyumlarda bile bireysellik rüzgârı esiyor”, aynı defiledeki podyumda yürüyen her kadın farklı, her kadın bambaşka bir tarz... Acaba farklı bireylerin bir arada olması sadece podyumlarda, dizilerde ve kitaplarda mı mümkün?

Yalan Dünya’da 90 bölüm aslında farklı hayatlar, birbirine zıt insanlar yan yana aynı mahallede, hatta aynı terasta yaşayabilir mi, onu anlatmaya çalıştım. İyimser biri olduğum için, hep tatlıya bağlanan çatışmalar yazdım. Aşk, aile, dostluk, ufacık bir ortak muhabbet sayesinde hep barış yapıldı. Bireysel alanlar, yaşam tarzları aynı kaldı, kimse zorla birbirine benzemedi. Ama tahammül öğrenildi, hoş görmek öğrenildi. Karakterler birbirini tanıdı, bu yolla olgunlaştılar filan. Bu, diziye ilk başlarken Türkiye için de hayal ettiğim senaryoydu aslında. Şu an karanlık bir resim var ama umutlarım değişmedi. 75 milyon benzemezin bir arada yaşamasının başka yolu yok.

- Gülse Birsel’e Gülse Birsel’i sorsak ne der? Nasıl bir kadın? Duygusal? Hırslı? Öfkeli?

Öfkelinin tam tersi neyse o herhalde. Genelde iyi bir insanımdır. Diğerlerini etrafa sormak lazım. Röportaj vermeyi sevmeyen biriyim, o net.

- Böyle bir gündemde mizahçı olarak yazmak zor mu?

Son aylarda ülke o kadar karanlıklaştı ki hem o mizahı yazdıracak keyif insanda olmuyor hem de neşeli yazılar yazarken ayıp olacakmış gibi bir duygu oluşuyor.

Mizahçı için elverişli bir dönem değil, ama şu açıdan elverişli, üzerinden zaman geçmiş trajedi komedidir derler ya... Bu dönemin üzerinden bir süre geçtikten sonra mizahçının bayramı başlar. Şu acıları bir atlatalım, şu an içinde olduğumuz dönem uzun yıllar mizahçılar için malzeme kaynağı olacak.

- ABD’li yazar Thornton Wilder, “Sana tavsiyem, neden nasıl diye sorup durma, önündeki dondurmanın tadını çıkarmaya bak. Benim felsefem bu işte” der. Önündeki dondurmanın tadını çıkarmasını bilenlerden misiniz? Yoksa hep neden, nasıl diye mi sorarsınız?

Bodrum’da genelde dondurmanın tadına bakılarak yaşanıyor. İstanbul’da ise trafikte bol bol sorgulayacak vakit bulunuyor. Amaca, hedefe yürürken arada sırada durup çiçekleri koklamak lazım. Bodrum’da biraz durup çiçekleri kokluyorum.

Yeni bir Sit-Com geliyor

- Türkiye’nin son dönemiyle ilgili kendi meşrebinizce bir dizi yapacak olsanız nasıl bir şey ortaya çıkar? Erdoğan, Davutoğlu, Kılıçdaroğlu gibi siyasi figürleri yarattığınız karakterlerde nasıl yorumlarsınız?

Bir - bir buçuk sene sonra, yeni bir Sit - Com yapmayı düşünüyorum. Ama ben hiç oturup siyasi bir hikâye anlatayım demiyorum aslında. Sokakta, evlerde konuşulanlar, olanlar, siyasetten etkileniyor. Bu da benim hikâyelere yansıyor. Her dönemin ülkede ortaya çıkardığı tipler, davranış kalıpları var. Ve bu değişimleri siyaset belirliyor tabii. Siyasi liderleri yorumlamıyorum ben. Onların döneminde toplumda öne çıkan insanları, eğilimleri, hikâyeleri, yaşam tarzlarını anlatıyorum.

'En büyük kumarı AKP oynuyor'

- Seçimler yaklaşıyor. “Vıdı vıdı yapmayın oy verin” dediniz, sizin partiniz belli mi? Seçimlere hazır mısınız?

Geçen seçimlerden bu yana fikrim değişmedi. En azından kime oy vermeyeceğim belli. Yazdım da zaten kime oy vermediğimi. Mart ayından Kasım ayına kadar 9 ay boyunca tek konuştuğumuz ve konuşacağımız şey seçim tahmini. Kim önde gidiyor, anketler, sonuç tahminleri, koalisyon hesapları, ihtimal hesapları, müşterek bahisler bunlarla uğraşıyoruz ve sürekli bunu yaptığımız için milletçe kumar bağımlısı olduk. Üç ayda bir seçim, milleti kumar bağımlısı yaptı. Herkesin istediği, tahmin ettiği bir sonuç var. Herkes kazanma veya kaybetme ruh hali içinde.

Yine memlekette bahisler açıldı, bakalım Kasım’da ne olacak.

Milletçe sanki rulet masasının etrafındayız, ama tekrar seçim yapma kararına bakılırsa, galiba en büyük kumarı AKP oynuyor.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler