Davutoğlu'ndan 'yeni parti' hakkında açıklama: Eğer başka yol kalmazsa...
Eski Başbakan Ahmet Davutoğlu, görevden alındığı günden bu yana ilk kez bir programa katıldı. Gazetecilerin sorularını yanıtlayan Davutoğlu, "Önümüzü kesmeye çalışsalar da ben konuşacağım. Yeni pratik, eğer başka yol kalmazsa parti kurmaktır. Siyaset biliminde bir kural vardır, boşluk kabul etmez." dedi.
<video:1493500>
Ahmet Davutoğlu Bidebunu İzle Yavuz Oğhan'ın sunduğu ‘Bidebunuizle’ adlı programa konuk oldu. Davutoğlu, Akif Beki, Yavuz Oğhan, İsmail Saymaz’ın sorularını yanıtladı.
Davutoğlu'nun açıklamalarından öne çıkan kısımlar şu şekilde:
-En temel problem düşünce özgürlüğünün olmayışı.
-2017 Nisan'ı öncesinde yeni anayasa paketiyle ilgili düşüncelerimi anlatabilmek ve kaygılarımı anlatmak için TV kanallarına girişimlerde bulundum. Hiçbiri olumlu cevap veremedi.
(Marmara Üniversitesi'ndeki paneliniz iptal edildi, eşinizin paneli iptal edildi, yurtdışı temaslarınız engellendi, neden engelleniyorsunuz? Bütün bunların mağduru olarak aynı iktidarın mensubu olmaktan kendinizde de bir sorumluluk görüyorsunuz?)
-O malum troll çetesi. Pelikan çetesi denilen çete. Bildiri denilen şeyi, benim gıyabımda imzalanan MKYK toplantısının ardından ben Varto'ya gittim. Son ziyaretimdi. Pazar günü böyle bir bildiri yayınlandı. Arkasındaki isimleri biliyorum, kimlerin finanse ettiğini biliyorum. Ellerimi açtım ve 'ben ne yaptım bu insanlara' dedim. Bu şey beni istifaya zorlamak için Alman ajanlığıyla suçluyordu.
-Bugün hala ben 3 yıl sonra ilk defa konuşuyorum. 3 yıl susmadım aslında. Cumhurbaşkanımıza, uluaşabildiğim kadar ulaştım. Partideki arkadaşlara bildirdim.
"PELİKAN ÇETESİ..."
-Pelikan çetesinin bildirisi çıktığında muhteris bir grubun elde ettikleri menfaat karşılığında şahsiyet katliamı olarak değerlendirmiş ve biraz da acıyarak bakmıştım. Böylesine zelil yöntemlere başvurulduğu için. Yol ayrımında olduğumuzu hissettiğim için de başbakanlık makamını bırakmayı partinin bölünmemesi devlette kriz çıkmaması için tercih ettim.
-Muhteris bir grubun çıkarları için yayınladığını düşündüğüm paçavra, daha sonra yaşananlara baktığımızda Türkiye'nin istikrarına, Türkiye'de bir takım heveslerin ortaya çıkmasına zemin hazırladığını düşünüyorum. 1 Kasım sabahı bu ülke yeni bir ümide uyanmıştı. Ekonomide tedbirler alınacaktı. Üç ay içinde bütün sözlerimizi yerine getirmişiz. Asgari ücrete enflasyonun beş misli zam yapmışız, buna rağmen enflasyon düşüş trendine girmiş... ÜFE yılda yüzde 3.2'ydi şimdi aylık o düzeylerde.
-Türkiye'nin yüzde 50+1'e muhtaç edildiği, gizli koalisyonlara zorlandığı bir senaryonun oluşması için benim devre dışında bırakılmam gerekiyordu. Şimdi gördüğüm bu.
(Cumhurbaşkanıyla aranızda ihtilaf var mı?) Evet insanlar arasında hele hele bu düzeylere gelmiş insanların yüzde yüz anlaşması mümkün değil. Mesele bu farklılıkları nasıl yönettiğimiz. 12 Eylül anayasası ikiz kardeşin birini cumhurbaşkanı birini başbakan yapsanız bir süre sonra ihtilaf çıkartan bir anayasaydı.
-AKP'li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile yaşadığı diyaloğu anlatan Davutoğlu'nun ifadeleri şu şekilde:
"Sayın Cumhurbaşkanı siz beni ısrarla siyasete davet ettiniz. Partimize kapatılma davası açıldığında ben size gelip bundan sonra mezara kadar yanınızdayım dediğim için siyasete girdim. Ben bir görevin hakkını veririm. Ben anladım ki siz gücü elinizde toplamak istiyorsunuz. Bunu yadırgamam siyasi liderler bunu isterler. 258 milletvekilimiz var başkanlık sistemini getirmemiz mümkün değil. Dolayısıyla gelin, sayın Bahçeli'yle, Kılıçdaroğlu'yla görüşelim. 1 ay içinde cumhuriyet tarihinin en kapsamlı reformunu yapıp pür parlamenter sistemine geçelim, bütün yetkileri başbakanda toplayalım. Eylül ayında da bizim kongremiz var. Ben sizin bana tevdi ettiğiniz emaneti size vereyim. Genel başkan olun. Başbakan olup bütün yetki sizde olsun. Ben de başdanışmanınız olayım. İstemezseniz de akademik hayata döneyim."
"'Sayın Cumhurbaşkanım kanaatiniz nedir?' dedim. 'Böyle devam edelim' dedi.
-(Sayın Cumhurbaşkanı kırgın size) Kırgınlığı keşfetmiş olmak güzel bir şey. Önce hepimiz karşı tarafı ne kadar kırdığımızı düşünelim. Ben kendi adıma hiç kırgın değilim.
"DÜŞÜK PROFİL"
-Başbakanmış gibi yap ama yetki kullanma, kendi il başkanını bile atayama. Bunu benden sayın cumhurbaşkanı ve MKYK'ye imza atanlar istedi. Benden 'düşük profilli başbakan' gibi bir şey isteniyordu. Ben kendimi bilirim, benden her şey olur da düşük profilli bir şey olmaz. En zor durumda kalsam da yapamam.
-(Kukla mı demek istiyorsunuz?) Hayır daha sonra da o makama gelenler olduğu için şeyyapmam düşük profili de o gün öyle dendiği için söyledim. Dolaylı da olsa öyle iğneleyici sözler söylemem.
-Manifestoda yer alanları ben zaten sayın Cumhurbaşkanına ilettim. Benden tek talebi oldu. Grup toplantısına katılmamı istedi. Ben de eleştirdiğim hususlarda düzelmeler umuduyla gittim. Düzelme olmadığı gibi 24 Haziran seçimleri sonrasında cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçildiğinden beri krizler derinleşti.
-Ben iki şeyi kabul etmiyorum. Susarak içeride beklemeyi ve susarak partiden kopmayı doğru bulmuyorum.
-Evet içeriden konuştum. Bir müddet daha konuşmaya devam ederim. Ben manifestoyu açıkladığımdan beri 3 ay geçti. Hiçbir ilerleme yok. Tartışılması bile yasaklandı. Bunu söylemeye devam ederim.
-Sayın Babacan bir açıklamayla ayrıldı. Belki bir yöntem farkı. Saygı duyarım herkesin kararına. Ben içerideki o hüznü de yaşıyarak hitap etmeye devam edeceğim. Bu saatten sonra parti kurmak bölücülük müdür? Hayır arkadaşlar. Demokrasilerde parti kurmak bölücülük değildir.
-Bana gelip nereye gidiyoruz diye soran arkadaşlarla hep istişare içinde oldum.
-Din siyasete alet edildi. Bunda bizim payımız varsa hepimiz yüzleşmeliyiz. Dini bir ankette en az güven din adamlarına duyuluyorsa hepimizin bunu düşünmesi lazım.
-Önümüzü kesmeye çalışsalar da ben konuşacağım. Yeni pratik, eğer başka yol kalmazsa parti kurmaktır. Siyaset biliminde bir kural vardır, boşluk kabul etmez. AK Parti kendine çekidüzen verirse ekonomik krizi çözecek yöntemler uygulanırsa kim niye ihtiyaç hissetsin? İhtiyaç halinde yapmak ne ihanettir ne yanlıştır.
-Çarpık bir parlamenter sistemden çarpık bir başkanlık sistemine geçtik. Bunda benim de payım var. Daha net tavır almalıydık.
(Neden Babacan ve Gül ile beraber değilsiniz?) Onlar da parti kurma konusunda bir irade beyan etmiş değiller. Sayın 11. Cumhurbaşkanı Gül ile bir yıldır falan görüşmedik. Ali bey ile aramızda derin bir hukuk var. Hep güvenmişimdir kendisine. Hep bir güven ilişkisi oldu. 1 Kasım'da ısrarla olmasını istediğim arkadaşlardan biriydi. Türkiye'nin Ali Babacan'a her zaman ihtiyacı vardır. Yetişmiş devlet adamlarından bir kişiyi bile israf etmek milletin yapabileceği en ağır israftır.
-Birlikte açıklamak isterdim manifestoyu. Benim manifestoma imza atacak derecede görürdü. Düşüncelerini bildiğim için. Bu bir ortak aklın oluşum sürecidir. Birlikte olabilmek için parti içinde ve dışında elimden geleni yaptım. Bu soruyu Ali Bey'e de sormakta fayda var. Beraber olamayışımızın bir mevki makam iddiasıyla alakası yoktur. Saçma sapan şeylerdir. Soruşturma başlatıldığında aradım destek verdim. O benimle çalıştı ve ben Ali Babacan'ın devlette titizliğine şahidim.
-İslam'ın arkasına 'cı' ifadesini getirmeyi doğru bulmam. Ben müslümanım. Birisi bana osmanlıcı demiş o 'cı'yı da doğru bulmuyorum.
-Suriye politikasına gelince... Suriye ile ilgili bütün olumsuzlukları bana yüklemek, Sayın 11. Cumhurbaşkanımızın çevresi ve genel olarak ismi geçen arkadaşların da. Çok net olarak ifade edeyim. Türkiye Cumhuriyeti devleti bir kabile devleti değildir deriz. Ama eğer kurumların, MİT, bakanlıkların, başbakanlığın, MGK'nin ortak kararlarından geçmiş bir politika. Sorumluluğu başdanışman birine başdanışmanken, dışişleri bakanına dışişleri bakanıyken, başbakan olana başbakanken yüklediğiniz zaman ve kendinizi bunun dışında tuttuğunuz zaman ben buna siyasi ahlaksızlık derim. 3 yıldır sustuğum için böyle bir bagaj yükleniyor.
-Sayın Esad'la... Bakın 'sayın' da diyorum. O zaman kendi dışişleri bakanı gibi güvenirdi bana ben de güvenirdim. İlk görüşmemiz 2003. Irak savaşı başlarken sayın Gül'ün görevlendirmesiyle gittim ve bölge toplantısı yaptık. O zaman Amerikan karşıtı diyorlardı.
-Arap baharı başladığında biz Suriye'yi korumak için her şeyi yaptık. Sayın başbakanımız Tayyip Bey'le Ocak 2011'de Lazkiye'ye gittik ve sayın Esad'la oturduk. Suriye'nin yanında olduğumuzu, küçük reformlarla atlatılması gerektiğini söyledik.
-Sonra Nisan'da, Ağustos'ta bir daha gittim. Suriye'de tek bir hane yıkılmışsa hüznünü içimde hissediyorum. Ama gereken her şeyi yaptık. Esad ve Suriye'nin facia yaşamaması için gerekeni yaptık.
-DEAŞ Türkiye için çok büyük bir tehlikedir. Benim böyle bir şeye destek vermem mümkün mü?
-Hatalar, güvenlik eksiklikleri olmuştur. Gelenlerin hepsini kontrol etmemiz mümkün olmadı. 'Kendi ülkenizden çıkarmayın' dedim. 'Biz demokratik bir ülkeyiz seyehat özgürlüklerini nasıl engellerim' dediler. E Biz de demokratik bir ülkeyiz. Ben nasıl kontrol edeceğim. Burada bizimle işbirliği yapmaktan kaçındılar. Ya da o dönemdeki FETÖ yapılanması. Dışişleri Bakanlığının mıdır bunun görevi? Sınırlarının geçişini kontrol etmek benim görevim mi?
-O dönemde yapılanmanın olmadığı kurum mu vardı? Hepimiz bunun sorumlusuyuz. Sorumluluktan kaçamayız.
-Dışişlerine gelenlerin hepsi KPSS ile gelmiştir. Elimizden gelenlerin hepsini yaptık ama hesap sormak tabii ki hakkınız.
<video:1493697>
İddia edildiği gibi FETÖ'nün siyasi ayağı siz misiniz?
Benim akademik hayatıma bakıldığında benim bu yapıyla olan mesafemi herkes görür. Ofisi dinlenen benim. Dışişleri Bakanıydım. Bana bir görev verildi. Bu yapı Türkiye'ye zarar veren bir yapıya dönüşmüştü. Daha 15 Aralık yoktu. Siyasi anlamda faliyetlere başladı. Durumu Başbakanla istişare ettik. Türkiye'ye getirilmesi gerektiği konusunda karar kıldık. Görüşüp Başbakan'a rapor ettim. 'Türkiye'ye dönmek gibi bir niyeti yok, planları var dedim'...
PYP politikası doğru mu yapıldı?
Geniş bir çerçevede ele alınmalı. Başbakanın başlattığı çözüm süreciyle başlatılan bir süreçti... Benim dönemimde devam etmedi bu süreç.
S-400 analizi
Türkiye'nin güvenlik ihtiyaçlarına bakıldığında ülkemize füzelerle müdehale edilebiliyor. Türkiye hepsine yanıt verebilecek güçte ama tarruzi yani dışardan gelebilecek saldırılara karşı düşünülmüş. Genellikle uçak temelli odaklı. Bu dönemde füze şeklinde gelebilecek saldırılara NATO'nun tedbiri. Malesef müttefikler Türkiye'yi bir müşteri gibi görüyorlar. Türkiye'nin aldığı her türlü tedbir gereklidir.
-Avrupayla ilişkiler mutlaka rehabilite edilmeli. Rusya'yla ilişkilerde vize ve ticaret dahil ilişkiler rehabilite edilmeli.
En Çok Okunan Haberler
- Uğur Dündar'ın 'babalık' davasında karar çıktı
- Kadınlara cehennem hazırlayanlar
- İtirafçı Nevzat Bahtiyar'dan sürpriz hamle geldi
- Nasuh Mahruki'nin tutuklanma gerekçesi belli oldu!
- Avrasya tüneli trafiğe kapatıldı!
- Cem Garipoğlu soruşturmasında karar!
- MSB açıklamasında 'Erdoğan' ayrıntısı
- Elektronik kelepçeyi kırıp cinayet işledi
- Beşiktaş'tan Talisca açıklaması: 'Karar verilmiştir'
- Adnan Menderes yıktırmıştı...