Davutoğlu çareyi buldu: Bir yerine 10 TOMA

Başbakan Ahmet Davutoğlu, Kobani eylemlerini değerlendirirken 'yakılan her TOMA'nın yerine 10 tanesini alacağız' dedi.

Yayınlanma: 14.10.2014 - 11:44
Abone Ol google-news

Başbakan Ahmet Davutoğlu ilk kez AKP grup toplantısınada konuştu. İşte Ahmet Davutoğlu'nun konuşmasından satırbaşları:

- Bizim için dini inançlar ve siyasi görüşler herhangi bir ayrımcılık getirmez. Maliye Bakanlığımızı ziyeretimizde kayıt dışı için bir eylem planı oluşturduk ve devletin şans oyunlarından tamamen çekilmesine karar verdik. Gördüğünüz gibi daha yasama başlamadan çok ciddi adımlar attık.

- 49 rehinenin kurtarılması büyük bir başarı olarak tarihe geçmiş oldu. Her saniyesi onlar için değil bizim için de sabır ve metanet sınavı oldu.

- Bir takım provokatörler eşkiyalık faaliyeti gösterdi. Birileri Gezi provokasyonunu başlatmıştı.

- Birileri bu millete bayramları zehir etmeye çalışıyor. Ahdimiz olsun ki bu millete bayramları yaşatmaya devam edeceğiz. 2015 seçimlerine bu ülkeyi huzur içinde götürmekte kararlıyız. 214'ü okul olmak üzer 1122 bina yakıldı. Bunlar içinde müzeler, işlerleri kuran kursları, müzeler var.

"Yakılan TOMA'ların yerine..."

- Hiç kimse hukuk devletinde hesap sorulamaz değildir. Tek tekvandalizm yapanları hukuk önüne çıkartacağız. Yakılan her TOMA'nın yerine gerekirse 10 tanesini alacağız. İş yerleri yenilenecek. Yangın yerine gül yetiştireceğiz.

- Kamu düzenine dönük olarak, 'Biz istediğimiz zaman kamu düzenini bozabiliriz' diyenlere mesajımız şudur: Çözüm süreci, kamu düzeninin alternatifi değildir. Kamu düzeni, her ne surette olursa olsun kesinlikle teminat altına alınacaktır.

- Bir çok konularda güvenliği teminat altına alıcı adımlar atacağız. Türkiye'de polis bir yere müdahale ettiğinde bunu 'aşırı güç kullanımı' olarak görenlerin Frankfurt'ta, Londra'da ya da New York'ta benzer tavırlar aldığında bunu normal güvenlik tedbiri olarak görmeleri çifte standarttır, kabul edilemez. Kesinlikle emniyet güçlerimizin ve bu anlamda da yargı sistemimizin olaylara seri ve çabuk bir şekilde müdahale etmesini garanti altına alacağız.

"Kobani bize tarihin bir emanetidir"

Biz her adımı bilerek hesaplayarak atarız. 30 Eylül'de Bakanlar Kurulunda tezkereyi görüştük. Aynı gün çözüm süreci mekanizmasını ilan ettik. 1 Ekim'de Selahattin Demirtaş randevu istediğinde verdim. Kendisine de söyledim. Çözüm süreci Kobani olmadan önce başlamış bir süreçti. Herhangi bir dış olayla bağlantılı bir süreç değildir. Bunu dediğimizde Kobani önemsiz demiş olmuyoruz. Çözüm süreci hepimizin çok önem verdiği bir süreçtir. Bunu sabote etmeyin dedik. Tezkereye hayır demeyin dedik. Şimdi HDP'nin tutumu ne oldu? Önce çözüm süreci ile Kobani'yi irtibatlandırarak bize şantaj yapmaya kalktılar. Çözüm sürecinin bir şantaj aracı olarak kullanılmasına izin vermeyiz. Çözüm sürecinde samimilerse bunun tarafları ve atılacak adımlar Türkiye'dedir ve Türkiye patentli bir süreçtir çözüm süreci. Dışarıdaki hiçbir olayın bununla ilişkisi yoktur. Kobani'ye nasıl yardım ederiz diye sorarsanız oturup konuşuruz. Kobani bize tarihin bir emanetidir. Çözüm sürecinin bir şantaj aracı haline getirilmesine izin vermeyiz. Çözüm süreci kararlılıkla sürdürülecek.

Tezkereye hayır derken aslında şunu demiş oldular. Türkiye Kobani'ye girmesin bunu da ifade ettiler. PYD'nin oradaki temsilcileri de onlar da. Peki ne yapmamız isteniyor? Mültecileri alıyoruz. Ne kadar insani yardım varsa gönderelim diyoruz. Müdahale edilmesini de siz istemiyorsanız ne istiyorsunuz? İstediğiniz şey kargaşa çıkarmaksa buna da izin verilmeyecek. İstediğiniz şey Türkiye'yi uluslararası alanda zor durumda bırakmaksa Türkiye geçmişte çok test edildi. Uluslararası alandan gelecek hiçbir baskıyla hiçbir adım atmadığımızı cümle alem bilir. Biz kararları Ankara'da alırız. Adımları Ankara'da atarız.

"CHP TÜRK BAAS'I, HDP DE KÜRT BAAS'I"

CHP'nin tutumu da eğer tezkere de Esed varsa biz yokuz, dediler. Nedense Kılıçdaroğlu'nun Esed'i koruma altına alma gibi gayreti hep oldu. İki partinin de savunduğu iki argüman oldu. Birisi Türkiye'nin IŞİD'e destek verdiği argümanı ve bu argümanı da bir tahrik aracı olarak da kullandılar. Kılıçdaroğlu da olaylar tırmandığı zaman çok dikkat çekicidir, bir ana muhalefet partisi lideri olarak utanç verici bir tavır sergiledi. Önce herkes sakin oldu dedi sonra bütün bunların sorumlusu IŞİD' destek veren hükümettir, dedi. O provokatörlerin argümanına katkı sağladı. Sokakta olanlara o sosyal medyada yapılan kampanyalar doğrudur, Türkiye IŞİD'e destek veriyor. Bu şiddeti devam ettirin mesajı gönderdi. Bu nasıl bir sorumsuzluktur? Bir kez daha söylüyorum. Türkiye, IŞİD'e de Esed'e de karşıdır ve karşı olmaya devam edecektir. Esed'e de IŞİD'e de karşı olmamız yanında bu zalimce yapılan zulümler karşısında mazlumların da yanındayız. Peki Kılıçdaroğlu bugün aynı netlikle IŞİD'e de Esed'e de karşıyız diyebilecek mi? HDP diyebilecek mi? Bütün meseleleri Suriye rejimi ve Esed'i korumak. Zihniyet aynı zihniyet. Esed Arap Baas'ı, CHP Türk Baas'ı, HDP de Kürt Baas'ı. Bunların zihninde hiçbir zaman demokrasi olmadı.

Böyle bir destek yok. Birileri yanıltmak için düzmece birtakım şeyler çıkarabilirler. Dün genel başkan yardımcıları, bir Adana savcısı ki hatırlarsınız bu milletin istihbarat teşkilatına karşı operasyon yapma ihanetini gösterenlerin belgelerini gösterdiler. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin istihbarat teşkilatının taşıdığı yardım malzemelerini sanki teröristlere yardım gibi göstermeye çalışan o belge aslında şunu da ortaya koydu. Dün onu göstererek aslında CHP ve Kılıçdaroğlu ellerine ne tutuştururlarsa onu gösterdiklerini ortaya koydular. Paralelciler onların eline neyi tutuşturuyorlarsa onu gösteriyorlar. Kılıçdaroğlu'na sesleniyorum. Bir kere de kendiniz olun. Paralelci çetelerin sizin elinize tutuşturduğu belgeleri kullanmayın. geçmişte CHP darbecilerle iş birliği yaparak iktidara gelmeye çalıştı. Şimdi de paralelci vesayetle siyasi güç oyununa girmeye kalkışıyorlar. O gösterdikleri belge aslında bir ihanet belgesidir"


"HSYK SEÇİMLERİNDE HAKİM VE SAVCILARIMIZ HÜR İRADELERİYLE TERCİHLERİNİ YAPTILAR"

Yargının restorasyonu derken adaletin her şeyin temeli olduğunu anlatmış ve adaletin olmadığı yerde devletinde huzurun da olmayacağını vurgulamıştım. Yargının kendi içinde herhangi bir vesayetin parçası haline gelmemesi ve yargının tek bir grubun tesiri altına girmemesi de yargı bağımsızlığının ana unsurlarından biridir. Bir çağrıda bulunmuştum. Kesinlikle HSYK'yı tek bir grubun eline teslim etmeyin. Şimdi memnuniyetle görüyorum ki HSYK seçimlerinde hakimlerimiz ve savcılarımız hür iradeleri ile çok özgür bir ortamda  kendi tercihlerini yaptılar. Türkiye'de yargı bağımsızlığının önemli eşiklerinden biri gerçekleşmiş oldu.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler