Yılbaşı hediyesi yerine...

Bu yıl aile içinde kimse birbirine yılbaşı hediyesi almayacakmış. Oğlum karar vermiş. Hediye yerine sosyal yardım kuruluşlarına para yardımı yapacakmışız. Annesi kabul etmiş. Üstelik bu fikri çok da iyi bulmuş. Sosyal yardım kuruluşlarına gıcık olduğumu bildikleri için, gerekirse evde demokratik oylama yapılacağını da bildirdiler.

Yayınlanma: 29.12.2019 - 07:28
Abone Ol google-news

Bu yıl aile içinde kimse birbirine yılbaşı hediyesi almayacakmış. Oğlum karar vermiş. Hediye yerine sosyal yardım kuruluşlarına para yardımı yapacakmışız. Annesi kabul etmiş. Üstelik bu fikri çok da iyi bulmuş. Sosyal yardım kuruluşlarına gıcık olduğumu bildikleri için, gerekirse evde demokratik oylama yapılacağını da bildirdiler. Yani, biri yetmezmiş gibi iki gıcık öneriyle karşı karşıya bırakıldım. Aslında hediye meselesine de oldum olası sinir olurum. Yarattıkları geleneklerle insanları sürü gibi belirli günlerde histeri halinde hediye alışverişine alıştırmışlar. Bu geleneği kırmak olası değil. Kapitalizmin insanları robot haline getirdiğini, asıl amacın tüketim ekonomisini pompalamak olduğunu anlatmanın hiçbir anlamı yok. Kimse ciddiye almaz, üstelik gönülleri şenlendirme geleneğini zehir ettiğiniz suçlamasıyla çarmıha gerilirsiniz. Neyse hediye rutini aile meclisinin çoğunluk kararıyla kaldırıldığından, bu yılbaşı için bu tartışmalara girmenin gereği kalmadı. Ama başka bir tartışmanın kapısını açtı. 

Devlet nerede?

Tabii hemen pes etmeye niyetim yoktu. Artık kendini tüketmiş, suyu çıkmış, popülist tiyatroya dönmüş demokrasi kandırmacasına boyun eğmeyeceğimi söylemeliydim. En kolayından başladım. Büyük oğlumuzun da bu karar sürecine katılması gerektiğini söyleyip cepheyi geriletmeyi düşündüm ama argümanım kabul görmedi. Noel’de bile yüzünü görmediğimizden yılbaşı için oy hakkını kaybettiği bildirildi. Kendi etti kendi buldu hikâyesi. Yapacak bir şey yoktu. Konuyu uzatmadan damardan girmeye karar verdim. Sosyal refah devletinde yardıma muhtaç insanlara devletin sahip çıkması gerektiğini, İsveç’teki sosyal yardım kuruluşlarının hiçbir işe yaramadığını, yönetenlerin genel müdür gibi maaş aldıklarını, gelen yardım paralarının çoğunu maaş, ofis, araç vs. giderler için harcadıklarını, ancak küçük bir bölümünün hedef kitleye kaldığını anlattım. Ben anlatırken, oğlum Oktay, “Ne anlatıyorsun” baba der gibi, yüzüme gülümseyerek bakıyordu. Nilgün Hanım ise kahkaha atıyordu. Oğlum 21 yaşında ama yaşından olgundur. “Baba bunları biliyoruz. Hep anlatırsın. Yazıyorsun da. Doğru ama ne yapalım? Devlet artık kapitalistlerin çıkarları için çalışıyor. Sosyal yardım kuruluşlarını desteklememiz gerekiyor. Artık daha iyi çalışıyorlar’” diye hoşuma giden bir söylev çekti. İçim rahatladı. 

Nereye yardım edeceğime de karar vermesini istedim. Oğlum çocuk hakları için çalışan kuruluşa verecekmiş. Biz ise evsiz kalan kadınlara yardım eden kuruluşa. Koca şiddetine maruz kalıp evden kaçan kadınların sığınacağı evlerde yer olmadığından birçok kadın sokakta kalıyormuş. “Devlet ne yapıyor” diyecek oldum ama eşim sus işaretiyle, “Başlatma devletine” diye de iki sözcüklük “uzun” bir manifesto yazdı. Bu da hoşuma gitti. Hediye işi bitti, kurtulduk. 

Evsizler...

Biliyorsunuz, Türkiye’den Batı’ya hızlı bir beyin göçü sürüyor. Göçün bir kolu da İsveç’e geliyor. Yeni gelenlerle devleti, sosyal yardım kuruluşlarını falan konuşmak olanaksız. Çok iyi “bildiklerinden” İsveç’in nasıl bir cennet olduğunu anlatıveriyorlar. Özellikle doktorlarla, bilişim uzmanları daha iyi çalışma koşulları ve maddi olanaklardan söz edince konuşacak fazla bir şey kalmıyor. O bakımdan haklılar. Bireyci bir dünyada, bireysel yaklaşımlara karşı sosyal sorunlardan, ekonomideki azgın liberal politikalardan söz etmek anlamsız. Geçenlerde İstanbul’dayken İsveç’e gelmeye hazırlanan bir doktorla sohbet ettim. Türkiye’deki stresli çalışma ortamından, sokaktaki kaostan, berbat olan sosyal dokudan, kentin betonlaşmasından ve trafikten şikâyet ederken birden “İsveç’te kimse sokakta uyuyor mu” diye sordu. Tren istasyonlarında uyuyanlar olduğunu söyledim ama sayıları konusunda bilgim yoktu. İnceleyince gördüm ki İsveç’teki evsizlerin sayısı 15 bin dolayında. Norveç’teki evsizlerin sayısı ise 4 bine yakın. İsveç azgın liberal döneme geçmeden önce herkesin konut sahibi olması bir anayasal hak idi. Yeni liberal ekonomiye geçerken anayasadaki bu madde kaldırıldı. Konut politikasını anlatmama gerek yok. Böyle bir maddenin anayasal hak olmaktan çıkarılması kimin çıkarına hizmet eder. Anlaması zor olmamalı. 

[email protected]


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler