Kitapçı deyip geçmemeli...
Bayram haftasını İngiltereİspanya ortak yapımı ‘The Bookshop’la açıyoruz.
Ölmüş kocasının yasını uzun süre tuttuktan sonra acısını içine atıp ölenle ölünmez diyerek kafasında hep hayalini kurduğu bir kitabevi açmaya karar vermiş, Florence Green (Emily Mortimer) adındaki orta yaşlı, okuma sevdalısı, aydın bir dul kadının, 1959’un İngiltere’sinde deniz kıyısındaki Hardborough denen, tutucu ve küçük bir kentte maruz kaldığı yoğun çevre baskısıyla mücadelesini hikâye ediyor, bugün ikinci haftasına giren “The Bookshop- Kitabevi”.
Günümüz İspanya sinemasının 1989’danberi kısa filmler, belgeseller ve kurmaca filmler yapan, önemli isimlerinden, 1960 Barcelona doğumlu Katalonyalı yönetmen Isabel Coixet’in, Penelope Fitzgerald’ın “The Bookshop” adlı romanına dayanarak senaryosunu yazıp 2017’de İngiltere’de çektiği ve geçen yılın başında kaybettiğimiz ünlü yazar, sanat tarihçisi ve sıkı eleştirmen John Berger’a ithaf ettiği “The Bookshop”, ilk kez seyirci karşısına çıktığı şubat ayındaki son Berlin festivalinde oldukça ses getirmişti. Kendine kitap okumaktan pek de hazzetmeyen, yoksul bir ailenin çalışkan ortanca kızı Christine’i (Honor Kneafsey) yardımcı alıp oturduğu, tarihi eser değerindeki eski evin alt katını (bir grup izci çocuğun da imece usulü desteğiyle) kitap satılan bir dükkâna çeviriyor Florence. İlk müşterisi de, getir-götürcü çocuk Wally (Harvey Bennett) aracılığıyla notlaşarak tanıştığı, Florence’in kentin durgun kültür ortamına pırıl pırıl bir aydınlık getirdiğini belirten, şatomsu evinde dışarıya kapalı, varlıklı ama asosyal bir hayat süren, çay davetini seve seve kabul ettiği, onun gibi dul, yaşlı centilmen Edmund Brundish (Bill Nighy) oluyor. Ray Bradbury’nin çoktan klasik olmuş, dünyadaki bütün kitapların yakılıp kimilerince ezberlendiği, bilimkurgusal romanı “Fahrenheit 451”iyle Vladimir Nabokov’un yayımlandığı dönemde tutucuların çok tepkisini çekmiş başyapıtı “Lolita”sını salık verip okuttuğu münzevi Brundish’le sıcak bir ilişki kurarken kitapçı dükkânı yerine bir sanat-gösteri merkezi kurulmasını yeğleyen, yerel sosyetenin partiler veren şık kadını Violet Gamart (Patricia Clarkson) ve kılıbık general kocasıyla (Reg Wilson) da ters düşüyor Florence..
Onun, kitabevinde yeni yardımcısı olarak çalışmak isteyen, BBC’de çalışan sevgilisinin terk edeceği, taşra entelektüeli Milo North (James Lance), dükkânı satmak isteyen bankacı Keble (Hunter Tremayne), Violet Gamart’ın saflarında yer alan, Nabokov karşıtı muhasebeci Thornton (Jorge Suquet) ya da dost balıkçı Raven (Michael Fitzgerald) gibilerle süregelen ilişkileri ekseninde, (temelde 2 kararlı kadının mücadelesi şeklinde) ve Florence’in kentte küçük çapta yarattığı bir mini sosyal kültürel devrimin ışıltılarıyla gelişen film sonuçta azalmayan bir ilgiyle seyrediliyor. O soğuk İngiliz ciddiyetiyle Katalon sıcaklığının kaynaştırılarak harmanlandığı, yalın bir sinematografiyle yaklaşık 2 saate yayılmış, özellikle başroldeki Emily Mortimer’in sürüklediği, Billy Nighy’nin de göz doldurduğu, iyi yazılmış, çekilmiş ve oynanmış İngilizvari bir dram denebilecek “The Bookshop”la, unutulmaz bir başyapıt düzeyinde olmasa da iz bırakan, seyre değer bir film imzalamış yönetmen Isabel Coixet. Dün ekranlarda başlamış olan Dünya Kupası maçları heyecanındaki futbolsever- filmkoliklere bu haftaki tavsiyemiz işte bu “The Bookshop” filmi olacak kısacası.
En Çok Okunan Haberler
- 'Tarihe not düşmek için geldim'
- Çok konuşulacak 'adaylık' açıklaması
- Fatih Altaylı ve İsmail Saymaz'a soruşturma
- Mahruki yine yandı
- Aydın Dağları'nda son yılların en verimli hasadı yapıldı
- Protesto eden yurttaşlara polis müdahalesi!
- AKP’li belediyeden bir ayda 33 konser
- A Milli Takım'ın Uluslar Ligi'ndeki rakibi belli oldu!
- Tıp fakültelerinde kadavra krizi
- Fakülteyi kâğıt üzerinde kurmuşlar!