BaBa ZuLa: Sanatsal yobazlık da var
Her olayda “Şimdi müzik zamanı mı?” diye ilk olarak konserlerin iptal edilmesini eleştiren Levent Akman, “Sadece dini yobazlık değil sanatsal yobazlık da var. Bu yobazlık hiç ummadığınız insanlardan geliyor“ diyor.
Gri ve hafif yağmurlu bir havada hemencecik BaBa ZuLa’nın stüdyosuna giriyoruz. Ne görelim? Burada hava sıcak ve epey renkli! Her yer irili ufaklı objelerle dolu. Posterler, oyuncaklar, müzik enstürmanları... Toplanmamış valizler, ilginç gözlükler, notlar, renkli bagetler... Anlayacağınız nereye bakacağımı şaşırıyorum. Mekân çılgın ve renkli. Peki onlar? Çılgınlar ve sakin bir absürdlük içindeler. BaBa ZuLa o kadar renkli ki fotoğraf çekimi sırasında yanlarına geçince epey sıradan kalıyorum! Birbirinden farklı melodilere, sahne kıyafetlerine ve sahne şovuna sahip BaBa ZuLa, Zorlu PSM’de 30 Eylül 1 Ekim tarihlerinde düzenlenecek “MIX-Sesler arası bir deneyim” festivalinde seyirci karşısına çıkacak. BaBa ZuLa, Studio Sahnesi’nde 1 Ekim’de konser verecek.
- Birbirinden farklı müzik türlerinin buluşacağı “MIX - Sesler arası bir deneyim” festivalinde yer alacaksınız. Mesela Erdal Erzincan, Ceza, Büyükev Ablukada ve BaBa ZuLa’nın müziğini aynı festivalde dinleyeceğiz. Bu sizin için nasıl bir deneyim?
Murat Ertel: Genellikle festivallerde caz festivali, rock festivali gibi bir çizgi oluyor. Bu çizginin kırılması çok güzel. Bazıları “BaBa ZuLa AVM’de çalıyor, ne kadar kötü..” gibi şeyler söyleseler bile bunun kötü bir şey olduğunu düşünmüyoruz. Sanatçı seçimleri çok iyi yapılmış. Festival iyi tasarlanmış.
- Öyleyse AVM konseri eleştirilerine karşılık ne diyorsunuz?
M.E: Alışveriş merkezleri de günahkâr dünyamızın bir parçası. Ama çalmayacağımız AVM’ler de var; mesela Emek Sineması’nın yerine yapılan AVM’de çalmayız. Levent Akman: Acaba PJ Harvey’e de tepki gösterdiler mi?
- Patti Smith’e tepki gösterenler oldu...
Melike Şahin: Tepki gösteriyorlar sonra da paşa paşa tepki gösterdikleri mekândaki konsere gidiyorlar.
L.A: İngiltere’de yaşasaydık bir kulüpte her ay konser olsaydı bunları tartışabilirdik. Ama Türkiye’de kaç tane konser oluyor? Kaç tane konser salonu var? Ülkedeki her olayda neden ilk önce konserler iptal ediliyor? Siz hiç bir futbol maçının ertelendiğini gördünüz mü? Mesela 15 şehit var, maç öncesi 1 dakika saygı duruşu yapıyorlar, sonra bitiyor... Niye bunlara tepki gösterilmiyor? Her olayda ilk müzisyenler etkileniyor. İstanbul Modern’de sergisini iptal eden görmedim. Elazığ’da açık hava konseri var mı? Şanlıurfa Alternatif Müzik Festivali neden olmasın? Bunlara neden kafa yormuyoruz?
- Her olayda neden ilk konserler iptal ediliyor?
L.A: Eğlence olarak görülüyor. Mesela Ankara konserinde çalıyoruz, bir seyirci “Niye politika yapıyorsunuz biz eğlenmeye geldik” diye laf attı.
- Siz seyirciye ne dediniz?
M.E: İlk önce durduk sonra kız arkadaşı ile seyircilerin coşkun protesto alkışları eşliğinde mekânı terk edene kadar konuştuk. O giderken de çalmaya başladık
L.A: Vicdan tatmini... Üç gün duruyorlar dördüncü gün bir büyük şişe açıp içiyorlar. Abi sen hani yas tutuyordun? Ne oldu? Maalesef bu ikiyüzlülük Türkiye’nin her yerinde var. Bu memleketin bu hale gelmesindeki en büyük sebep işte bu ikiyüzlülüğümüz.
M.E: Mesela gayet entelektüel bir arkadaşım olayların karışık olduğu günlerde attığım tweet’lere “müzik paylaşmanın zamanı değil” dedi.
- Her olayda sanat dursun diyenler için sanat yobazlığı yapıyorlar diyebilir miyiz?
L.A: Bu yobazlık. Sadece dini yobazlık değil sanatsal yobazlık da var. Bu yobazlık hiç ummadığınız insanlardan geliyor. Bu en üzücüsü.. Mesela, Fatih Akın’ın “İstanbul Hatırası: Köprüyü Geçmek” filmi, aman Allahım ne eleştiriler aldı. Neymiş bu İstanbul müziğinin filmi miymiş? Sadece onun görüşünü yansıtıyormuş... Ya ne olacaktı, tabii ki onu yansıtacak.
Periklis Tsoukalas: Türkiye’de sanata politikacılar tarafından uygulanan bir baskı var. Ama sanat bu baskıyı kırıp kendine alternatif yollar çıkarmaya çalışır. Bunu bir noktada başarır ama iktidar yine etrafını sarar ve baskı kurmayı sürdürür. Bu bir döngüdür. İktidar sanatın önüne duvar örmeye çalışır sanat da o duvarı delmeye çalışır. n Neden sahne şovunuzda artık dansöze yer vermiyorsunuz?
L.A: Çünkü bazı insanlar et izlemek için gelmeye başladılar.
M.E: Dansözü sadece cinsel obje olarak düşünüyorlar. 10 sene bununla mücadele ettik ama artık vazgeçtik. 4 senedir dansöz yok. Erkek egemen iktidar yaklaşımı ile mücadelemiz başka şekilde sürüyor.
‘Bugünkü yeni aydınların pek çoğu sahte aydın’
- BaBa ZuLa’ya saykodelik müzikten oyun havalarına, düğün müziklerine döndü gibi eleştiriler yapılıyor. Buna ne diyorsunuz?
L.A: Onlar hiçbir şey anlamamış, kabul etmiyoruz.
M.E: En başta da bu karışım vardı. Ruhani oyun havaları diye 2003 tarihli albümümüz var. Biz halk müziği kökenliyiz. Halk müziğinde iki tür müzik vardır oyun havaları ve kırık havalar. Oyun havalarını tıpkı elektro sazda olduğu gibi aşağılamak için kullanıyorlar. Utanmayın hepsi bize ait. Türkiye kültürel olarak müthiş geniş ve kıymeli bir mirasa sahip. Muhteşem yazarlar, müzisyenler, karikatürcüler var ama bir okumamazlık, görememezlik var. Türk aydınının 2003’te AKP’yi anlayamamak gibi bir lüksü olamaz. Cumhuriyet’in “Tehlikenin Farkında mısınız?” mottosuyla dalga geçiyorlardı. “Yetmez ama evet”çi insanlar bunu göremedi ama İlhan Selçuk, Yaşar Kemal, Tarık Akan, Aziz Nesin gibi gerçek aydınlar olacakları gördü.
- Nasıl bir aydın profilinden bahsediyorsunuz? Bugünkü aydınlara nasıl bir eleştiriniz var?
M.E: Geçmişte kalan gerçek aydınlar halk ile sağlıklı ilişki kuran ve gerçeği görebilen aydınlardı. Bugünkü yeni aydınların pek çoğu sahte aydınlar ve gerçeği göremiyorlar. Yeni aydınlar 2003’teki AKP’yi anlayamıyor, göremiyor. Daha doğrusu onlar ancak anladı ama geç kaldılar. Aydınlarımızın döneklik lüksü de yok. Pardon biz yanılmışız diyerek her şey kolayca aklanmıyor ve bu özellikle aydınlar için daha da geçerli olmalı. İleride gerçekler iyice ortaya çıkacak. 12 Eylül’ü bile tüm toplum 30 sene sonra anlayabildi. Bugünü de toplumsal olarak en azından 30 yıl sonra anlayacağımızı düşünüyorum tabii zor günlerden geçerek. Eğitim ve okuma seviyesi daha yüksek olsaydı daha kolay olurdu.
- Bugünkü Türkiye’nin gidişatını nasıl görüyorsunuz?
L.A: Güzel günler göreceğiz! diyorum.
M.E: Umarım yakın gelecekte sahte aydınları geride bırakan gerçek aydınlar yeniden ortaya çıkacak. Gençlerden umutluyum. Güzel bilinçli ve aydınlık gençler geliyor. Sürekli aydınlar ve sanatçılardan bahsediyorum tabii ki çünkü sanat hep önde gider. Diplomadan bahsettiğimiz de sanılmasın. Sanat diplomayla yapılmaz.
‘Diyanet ile Kültür Bakanlığı bütçesinin yerleri değişse...’ - BaBa ZuLa, Türkiye’den daha çok yurtdışında talep görüyor; “Very interesting” mi diyorlar? Bu noktada müzikal bir çelişki yok mu? M.E: Var. Okumak, araştırmak ile ilgili. Bizde kitap okuma oranı çok düşük. En büyük neden okumamak. Sanatı televizyondan görüyoruz. Taksici bana meseleğin ne diye soruyor, “müzisyen” deyince “televizyona çıkıyor musun” diyor. Mesela playback yapmak istemediğimiz için televizyona çıkamıyoruz. Çünkü kanallarda canlı müzik söyleyebilecek bir sistem yok. Yurtdışında da böyle. Her şeyin televizyondan öğrenildiği bir kültürde insanlarla karşılaşmak zor. Türkiye’de biz halk konseri verdiğimiz zaman sorun yok, yıkıp geçiyoruz. Çok zevkli. Diyanet’in bütçesi ile Kültür Bakanlığı bütçesinin yerlerini değiştirin çelişki melişki kalmaz. P.T: BaBa ZuLa’nın müziği Türkiye topraklarından süzülen orijinal bir müzik. Yurtdışındaki insanlar da böyle orijinal müzik arıyor. L.A: 81 ilin kaç tanesinde kitapçı ya da sinema salonu var? Sineması olmayan iller var. Tiyatro ve baleye gitmiyorlar. Baleyi pornografi olarak olarak gören zihniyetler var. Otobüste uyuyan kadın yolcunun üzerine masturbasyon yaparak boşalan veya şortlu kadına tekme atıp bayıltan, sonra da “eşofman giyseydi böyle olmazdı tahrik oldum” diyen zihniyetten bahsediyorum. Böyle kendini geliştirememiş, ilkel düzeylerde yaşamayı matah bir şey sanan ve sadece kendi doğruları içinden dünyaya bakan geri kalmış topluluklara bale gibi kendi içinde özel kodları olan sanatlarla gitmek tehlikeli olabilir balerinler açısından. Peki gidilmemeli mi? İnadına gidilmeli ve sanatın bu dallarının da var olduğu gösterilmeli... - BaBa ZuLa elektro saz da kullanıyor. Elektro saz çoğu kimse tarafından neden küçümseniyor? M.E: “Elektro saz mı olur” diyorlar. Arif Sağ bir dönem elektro saz çaldığı için utanıyor. Yavuz Top “Maalesef ben icat ettim” diyor. Bırakın dinleyenleri çalan üstadlarda bile böyle bir utanç söz konusu düşünebiliyor musunuz? - Evet müziğiniz belli bir kalıba girmiyor ki zaten kalıba koymak zorunda da değiliz. Belli bir tanım getirerek sınırlandırmayı seviyor muyuz? Acaba müzik türünü sormak ırkçı bir söylem mi? M.E: Bence etnisite üzerinden müziği sınıflandırıp tanımlamak ırkçı bir şey. Etnik müzik tanımı ırkçı oluyor, bu tanımı sevmiyorum. Müziği etnisiteye göre sınıflandırma çabası bana sevimsiz geliyor. Dünya müziği diyorlar mesela ama içinde beyaz Avrupa ve Amerika yok. Biz bu yüzden coğrafi terimler kullanıyoruz. İstanbul müziği diyoruz. İstanbul’dan gelen müzik demek istiyoruz. Konum belirtiyoruz. |
- Eski Babyloncuyum. Yeni Babylon hakkında ne düşünüyorsunuz? Konserlerde nasıl bir fark seziyorsunuz?
M.Ş: Eskiden yeni müzik keşfetmek için gelinirdi.. Şimdiki Babylon’un etrafında yemek-içme vb yerler var. İnsanlar işten çıkıp geliyorlar. Yemek yiyorlar, biraz da müzik dinliyorlar. Daha farklı bir kitle var.
L.A: Eski Babylon bir kültürdü. Keşke ikisi birlikte olsaydı. Yeni Babylon civarında hafif bir AVM ortamı var. Asmalımescit’teki Babylon müzik tapınağı gibi bir şeydi.
P.T: Eski Babylon’da seyirci ile iletişim daha fazlaydı. Bugünkü club olarak daha iyi bir ses ve ışık sunuyor. Müzik olarak çok güçlü bir mekân ama o eski Babylon adının altını henüz dolduramıyor.
En Çok Okunan Haberler
- Türkiye'nin en ünlü tekstil devi kapandı
- SMA'lı bebeğin babası intihar etti!
- Soğuk havada TIR kuyruğu 30 kilometreyi geçti
- Muğla'da helikopter kazası: 4 kişi öldü!
- CHP'den Erdoğan'a sert yanıt!
- ‘Binadan çıkamıyorum, bu çaresizliğe...'
- Öğrencisinin Suriye'de Bakan olduğunu öğrendi
- Evini kiraya verecekler için geri sayım
- Fidan ve Colani yeni dönemi açıkladı
- 'Su sorununu çözmek, DSİ'nin görevi değil'