Nermin Yıldırım'ın yeni romanı: "Unutma Dersleri"
Nermin Yıldırım'ın yeni romanı "Unutma Dersleri"; edebiytta da, sinemada da çok işlenen unutmak fikri üzerine kurulmuş bir hikâye. Romanı farklı bir yere koyan ise yazarın, anlattığı hikâyeyi psikolojik bir rotanın izleğinde götürüp, distopik sapaklara uğratması.
Nermin Yıldırım'ın yeni romanı: "Unutma Dersleri"
'Unutmak kolay (mı) demiştin?'
"Hafıza aslında eski, hem de çok daha eski bir dost, ama kimi zaman zalim bir hasma dönüşebiliyor." (Romandan)
Türkçeye Sil Baştan olarak çevrilen, orijinal adı ise Eternal Sunsihne of the Spotless Mind olan filmi duymayan, izlemeyen yok neredeyse. Hâlâ öyle mi bilmiyorum ama film bir dönem, özellikle de vizyona girdiği 2004'ten çok kısa bir süre sonra; tüm acılı âşıkların, hayattan yara almışların, yaşadığı berbat günleri unutmak isteyenlerin ulaşmak istedikleri nokta olmuştu. Çünkü filmde beraberliklerine dair tüm anıları sildirerek birbirlerinin hayatlarından çıkan ancak bu "ikinci hayat"larında da yolları bir şekilde dönüp dolaşıp kesişen bir çiftin hikâyesini anlatılıyordu. Bir aşk filmiydi izlediğimiz. Bir diğer yandan da kader kavramının incelikli sorgulanışından doğmuştu ancak takılınan nokta "hafıza sildirme", yani bir şekilde "unutmak" olmuştu.
Olmuştu çünkü bizim hem gücümüz hem de panzehirsiz zehrimiz olan hafıza ve ondan bir şekilde de olsa kurtulabilme fikri işlenişi ve yarattığı etkiyle gerçekten dikkate değerdi. Hal böyle olunca da aklına takılanlarla derdi olan ve bunları bir şekilde unutmak isteyen herkes, filmin müptelaları arasına girmişti. Film, biten her aşkın ardından kurulan masaların, dost sohbetlerinin vazgeçilmez mezesi arasına girdiğindeyse kabak tadı vermeye başladı. Filmle ilişkilerini tadında bırakanlar, bu söylediklerimi çok iyi anlar.
Az önce birkaç cümleyle de olsa bahsettiklerimden de anlaşılacağı gibi "unutmak" ya da "unutturmak" fikri çok cazip ve kullanışlı çünkü benim diyen her insanın aklından çıkarmak istediği yaşanmışlıklar illa ki var. "Kullanışlı" sıfatını ise şu nedenle söylenenlerin yanına ekliyorum: Herkese bir ucundan da olsa rahatlıkla dokunabilecek bir fikir "unutmak" ya da "unutturmak". Bu özelliklerinden dolayı da edebiyatta ve sinemada pek çok yapıtın çıkış noktası haline geldi, pek çok yönüyle ele alındı. Eternal Sunsihne of the Spotless Mind'ı farklı bir yere koymamızın sebebi ise fikri, daha önce hiç işlenmemiş biçimde anlatabilmesinde saklı.
Unutmak fikri aynı şekilde edebiyatta da çok kullanıldı ama edebiyat zaten genel anlamda kaç konu üzerinden yürüyor, düşündük mü hiç? İşte tam da bu noktada anlatılanın -tıpkı az önce söylendiği gibi- "nasıl" dile getirildiği önem kazanıyor. Çok işlenmiş bir konu olabilir unutmak ama çok işlenmemiş, farklı bir üslup ve zeminde aktarıldığında bambaşka bir anlam kazanabiliyor fikir.
Bu bağlamda edebiyat için de "ne"lerin değil, "nasıl"ların sanatı olduğunu söyleyebiliriz.
YASAK BİR AŞKIN AYRILIK ACISI
Hemen yukarıda bahsedilenleri tekrardan düşünmemizi sağlayan roman, Nermin Yıldırım'ın Unutma Dersleri henüz yayımlandı.
Romanda, -en klasik tabirle söylersek- yasak bir aşkın ayrılık acısına dayanamayan, hikâyeyi onun ağzından dinlediğimiz kahramanımız Feribe'nin, bu aşkın acısından kurtulmak için başvurduğu Mazi İmha Merkezi'nde -kısaca MİM- ve sonrasında yaşadıkları anlatılıyor. Yani, klasik anlamda bir "unutma" hikâyesi okuyoruz Nermin Yıldırım'dan bu son romanında ancak bu klasik akışı bozan bazı durumlar var hikâyede. Bunların başını da kahramanımız Feribe ve aşk acısından kurtulmak için başvurduğu MİM çekiyor. MİM'in ve Feribe'nin farklılıklarını ise her ikisinin de kullandıkları dil ve takındıkları tavırları yaratıyor.
Biraz açarsak; öncelikle Nermin Yıldırım'ın bu romanını, yazının girişinde de bahsettiğim çok konuşulmuş, çok işlenmiş "unutmak" fikri üzerine kurmuş olduğunu söyleyelim. Unutma Dersleri'ni farklı bir yere koyan ise anlattığı hikâyeyi psikolojik bir rotanın izleğinde götürüp, distopik sapaklara uğratması. Yıldırım'ın kaleminden, psikolojik altyapısı sağlam romanlar okumuştuk öncesinde. Dördüncü romanı Unutma Dersleri'ni ise tamamıyla psikolojik bir zemine oturtmuş yazar. Aşk acısından kurtulmak için gittiği MİM'in ona, Eternal Sunsihne of the Spotless Mind'da olduğu gibi bir hafıza silme işlemi yapmak yerine, mazisiyle yaşamayı öğretmeyi amaçlayan bir ders programı çıkarması, bu ders progrmının da psikolojideki yas evreleriyle örtüşmesi bunun en güzel yansıması. Romanın distopik yanları ise yine MİM'de geçen süreçte oluşuyor. Mazi İmha Merkezi, yazarı tarafından neresinden ne çıkacağı belli olmayan, çalışanlarıyla da günün alaycı bir eleştirisine olanak tanıyan bir yer olarak tasarlanmış yazarı tarafından.
CAN ACISININ SİNSİ SIZILARI
Ancak tüm bu güzel buluşlara rağmen romanın en dikkat çeken yanı, metnin bizimle konuştuğu dili. Romanı, ajitasyonla yoğurup da önümüze sürebilirdi Yıldırım çünkü buna çok müsait yazarın anlatmayı seçtiği hikâye. Düşünün sadece: Eşini aldatan bir kadın... Sevgilisi tarafından terk edilen yine aynı kadın... Ve o kadın, hem eşini aldatmanın pişmanlığını hem de sevgilisi tarafından terk edilmenin acısını birlikte taşıyor. Böyle bir durumda aslında trajik bir hikâye okumayı bekleriz -ki kısmen de öyle- ama Feribe'nin gelecekten bakarak yazdığı dününü okuduğumuz için bu trajik halin üzerine, zamanın da etkisiyle, bir perde çekilmiş durumda. Ancak bu perde sıkı sıkıya örtülmüş değil. Aradan, can acısının sinsi sızıları geçebiliyor zaman zaman. Özellikle Feribe'nin geçmişine doğru aralanan kapılarında yaşamında iz bırakmış anların, hatıraların romanın bugününü nasıl etkilediğini gördükçe yargıların ve önyargıların birden yıkılışına tanıklık ediyoruz. Kahramanımızın sadece bugününde değil geçmişinde de derin psikolojik kırılmalar var ve bu kırılmalar, bugün yaşadıklarını temellendiriyor. Roman da şaşırtan sonuna doğru yol alırken, Nermin Yıldırım'ın kahramanını bu geçmişle nasıl beslediği daha net ortaya çıkıyor. Bu geçmişte de bizi kırık, bölünmüş ve askıya uğramış bir ailenin dramatik yansımaları karşılıyor.
Feribe'nin bugünkü hali ise "modern bir şehirli kadın"dan başkası değil. İyi ama sevmediği bir işte, bir bankada çalışmakta Feribe. Böyle kötü bir zamanda dalgınlığından istifade ederek bankadaki yükün yanında kendisine atılan hırsızlık suçlamasıyla uğraşmak zorunda kalır ayrıca. Bu bağlamda Nermin Yıldırım Feribe'nin işi, geçmişi, MİM'deki dünyası ve özel yaşantısıyla dört kolda yürüyen ancak tek bir hatta, yani Feribe'de birleşen bir hikâye anlatıyor bize.
Hırsızlık suçlaması da dahil, Feribe'nin başına tüm gelenler rağmen bu derin depresyonu, psikolojik yığılmaları, içe işlemiş ayrılık acısını anlatırken Nermin Yıldırım, görülenin farklı yönlerini, hadi şöyle diyelim, her zor gün atlatıldıktan sonra geri dönüp baktığımızda eğlendiğimiz sahneleri görüp güldüğümüz gibi kaleme alıyor. Yıldırım, böylesi sahneler yerleştirmek için çabalamış romanına. Genel anlamda yakalamak istediği hava da bu yazarın.
Üzerinden bir süre geçip gülerek hatırladığımız korkulu anılar havasında bir roman Unutma Dersleri. Zaman zaman hikâyenin rengi karaya çalsa da özellikle dikkat çeken kahramanı Feribe'yle pek çok rengi içinde barındıran bir roman aynı zamanda.
erayak@cumhuriyet.com
Unutma Dersleri/ Nermin Yıldırım/ Doğan Kitap/ 312 s.
En Çok Okunan Haberler
- Mühimmat fabrikasında patlama
- AKP koridorlarında konuşulan 'erken seçim tarihi' sızdı
- 87 yaşındaki iş insanı İnan Kıraç evlendi
- Özel'den Erdoğan'a 'Esad' ve 'HTŞ' yanıtı
- Teğmenler soruşturmasında flaş gelişme
- Gayrimüslimlerin tapuları üzerinden dönen yolsuzluk
- 2 yaşındaki çocuğun 'öksürüğünün' sebebi şaşırttı
- AKP’ye katılacaklar mı?
- Bingöl'deki kazada acı ayrıntı
- Muhalif gruplarla anlaşmaya varıldı!