Ermeni Sorunu mu Türkiye Sorunu mu?

Çöküşümüzü hızlandırmak için planlar yapıyor, üstümüzdeki baskıyı arttırıyorlar. Demek ki Ermeni sorunu yok, Türkiye'nin ortaçağ defterini kapatmamış olması sorunu var. Aynı biçimde Kıbrıs sorunu da yok diyebiliriz.

Ermeni Sorunu mu Türkiye Sorunu mu?
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 10.02.2010 - 07:00

Sanırım bir İngiliz diplomatı yazmıştı. Osmanlı devletini güzel bir halıya benzetmişti. Osmanlı devletinin yok oluş sürecini de bu güzel halının sökülüp sarı ipliklerin buraya, yeşil ipliklerin oraya, mavi ipliklerin şuraya.. vb. yığılmasına benzetmişti. Gerçekten de bir zamanların Osmanlı topraklarında Romanya, Sırbistan, Yunanistan, Bulgaristan kuruldu. Her biri bir etnik gurubun yoğunlaştığı bir devlet. Bu etnik devletler kurulurken genellikle ve öncelikle oraları yurt edinmiş Türklerin topraklarından çıkıp gitmesini istemişlerdir. Geniş ölçüde bu yüzden, bağımsızlıklarını kazandıktan sonra bu ülkelerdeki Türklerin sayısında çok büyük düşüşler olmuştur.

Osmanlı devletinin yok oluş süreci kendiliğinden olmuş değildir. Avrupa’nın emperyalist büyük devletleri, genel olarak Avrupa ve Avrupa’nın uzantısı olan ABD gibi ülkeler bunu hep arzu etmişlerdir. Dünya hegemonyasına sahip oldukları için de bunu zaman içinde gerçekleştirmeyi bilmişlerdir. Zaman içinde dedim, çünkü emperyalistler arasında her vakit büyük tepişmeler, rekabetler olmuştur. Tabii emperyalistlerin işini çok kolaylaştıran bir etken olarak, Osmanlı’nın çağa ayak uydurmaktaki büyük gecikmelerini de hesaba katmak gerekir.

Amaç Bulgar modeliydi

Avrupalılar Osmanlı’nın yok olma sürecinin sonuna değin devam edeceğini sanmışlardır. Ermeniler de öyle. Ve Osmanlı topraklarında büyük bir Ermenistan kurulacağı hayaliyle büyülenmişlerdir. Onlara bu hayali şırınga edenler Batılılar olmuştur. Başta ABD’nin, misyoner okulları bu umutları uyandırmak için ellerinden geleni yapmışlardır. Ardından Ermeniler işi hızlandırmak için harekete geçmişlerdir. Hınçak (1887) ve Taşnaksutyun (1890) örgütlerini kurmuşlardır. Bunlar yıldırı (terör) örgütleriydi. Amaçları silahlı ayaklanmalar çıkartarak Bulgar modelini uygulamaktı. Bulgaristan’da Bulgarlar ayaklanmış, birçok Türk’ü öldürmüşlerdi (1876). Bunun üzerine Türkler Bulgarlara aynı şeyi yapınca, Bulgarlar zulme uğruyoruz diye Avrupa’ya şikâyet etmişler, onların müdahalesini sağlamışlardı. Böylece önce özerklik, ardından bağımsızlık gelmiştir.

Yıldırı örgütleri işlerini yürütebilmek için Ermeni topluluğunu ‘esir’ almışlardır. Para için Ermeni işadamlarına başvurmuşlardır. Parayı vermeyenleri vurmuşlardır. Aldıkları silahları binalarında gizlemeyi kabul etmeyen papaz ya da öğretmenleri vurmaktan çekinmemişlerdir. İşbirliği yapmayan köylü ya da kentli Ermenileri de öldürmüşlerdir. Bunları korkusuzca yapmışlardır, çünkü Osmanlı polisine yakalanırlarsa Avrupalı konsoloslar serbest bıraktırmak için müdahale etmişlerdir. Böylece Avrupalıların desteğiyle Ermeni topluluğu bu komitacıların tutsağı olmuş, çıkardıkları isyanlara katılmak zorunda kalmıştı. Oysa Ermeniler, anadili Türkçe olan, Türklerle büyük ölçüde kaynaşmış, Osmanlı halkları ile yüzyıllarca iyi ilişkiler içinde yaşamış bir topluluktu.
 

Ermeniler çoğunlukta değildi

Aslında bu yapılmak istenenler bir çılgınlıktı. Çünkü Ermeniler, imparatorluğun hiçbir yerinde çoğunluk değillerdi. Ayrıca, ne de olsa karşılarında II. Abdülhamit gibi işini bilen, duruma az çok egemen bir padişah vardı. Hele 1908 II. Meşrutiyet burjuva demokratik devrimiyle işleri daha da zorlaştı. Çünkü karşılarında mektepliler vardı artık (İttihat ve Terakki, İT). Balkan Savaşları’ndan önce İttihatçıların Anadolu’nun son Türk yurdu olduğu duygusunu ne ölçüde taşıdıkları pek bilinemez, ama o savaşlardan sonra bunu duyumsamamaları olanaksızdı. Anadolu, Sevr’de de (1920) somut olarak anlaşılacağı üzere, Yunanistan ve Ermenistan arasında paylaşılacak, Türklere de ‘ortadan kaybolmak’ (nasıl olacaksa) düşecekti.

Dünya savaşı geldiğinde, Ermeniler düşmanla birleştikleri için, Osmanlı hükümetine tehcir yapmaktan başka çare bırakmadılar. Osmanlı savaşı yitirirse, Anadolu Türklüğü Rumeli Türklüğü gibi yok olacaktı. Tehcir ile özellikle Doğu Anadolu’daki Ermenilerin pek çoğu, savaş çabalarına zarar veremeyecekleri Suriye ve Irak kuzeyine götürülüp yerleştirildiler. Ne var ki, birçok nedenlerle pek çok ölen oldu. Bu nedenlerden en önemlisi Doğu Anadolu’da demiryolu, motorlu araçlar gibi toplu taşıma araçlarının olmamasıydı. Dolayısıyla sürülenler yürümek zorundaydılar. Yaşlı ve çocukların buna zor dayanacakları açıktır. Şevket Süreyya Aydemir anılarında (Suyu Arayan Adam) asker olarak Doğu cephesine nasıl gittiğini anlatıyor. Trenle Ulukışla’ya vardıktan sonra, bir haftada Kayseri’ye, sonra bir haftada Kayseri’den Sıvas’a nasıl yürüdüklerini anlatıyor. Ama tabii, Şevket Süreyya ve yanındakiler bunu genç, sağlıklı insanlar olarak yapmışlardı.
 

Salgın hastalıklar

İkinci önemli neden, o sıra başta İspanyol nezlesi, salgın hastalıkların varlığıydı. Bu konuda Hikmet Özdemir’in çalışması var (Salgın Hastalıklardan Ölümler, 1914-1918, 2005). Tehcir sırasında tam olarak kaç kişinin öldüğünü olabildiğince saptayacak çalışmalar yapmak gerekiyor.

Olanların sorumlusu, Ermenileri teröre, isyana özendiren emperyalist ülkelerle bu telkinleri benimseyen Ermenilerdir. Ne var ki Batı ülkelerinde günümüzde büyük bir terbiyesizlikle soykırım yapıldığını ileri süren yoğun bir kampanya vardır. Koskoca parlamentolar tarih bilimi yapıyorlarmış ya da mahkemeymişler gibi soykırım kararları almaktadırlar. Birçok Türk de olan biteni anlamıyor, bu adamlara gerçekleri neden anlatamıyoruz diye çıldırıyor. Uluslararası mahkemelere gidelim diyenler var. Oysa o mahkemeler onların mahkemeleridir. Onlardan adalet beklemek büyük aymazlıktır.
 

Sevr’i diriltme umudu

İşin esası şu: Türkiye’deki karşıdevrim süreci yüzünden yaşanan çöküntüler Batılılarda Sevr’i diriltme umudunu yeşertmiştir. Onlar Ermeni sorununun içyüzünü araştırmak peşinde değiller, Anadolu’yu Ermenistan ve Yunanistan yapmak hevesi içindeler. Soykırım iddiası bu amaca götüren bir silahtır.

Türkiye şamar oğlanına dönmüştür. Subaylarının başına müttefiki olan bir devlet tarafından çuval geçiriliyor, gösterilen tepki sıfıra yakın. Karşıdevrim ülkemizi borca batırmış, tarım ve hayvancılığı çökertmiştir. En değerli işletmelerini yok pahasına satıp savurmuştur. Töre cinayetleri, şeyhlik, ağalık, tarikat gibi orta çağ kurumlarını yaşatıyor, baş tacı ediyoruz. Bu durumlar Sevr’in mimarlarına tarifsiz umutlar veriyor. Çöküşümüzü hızlandırmak için planlar yapıyor, üstümüzdeki baskıyı arttırıyorlar. Demek ki Ermeni sorunu yok, Türkiye’nin ortaçağ defterini kapatmamış olması sorunu var. Aynı biçimde Kıbrıs sorunu da yok diyebiliriz.

 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon