Küba Büyükelçisi: ABD, saldırının koşullarını hazırlıyor

Dünyanın en ağır ablukalarından birini yaşayan Küba, Latin Amerika’da artan ABD baskısının bir numaralı hedeflerinden biri. ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, “Venezüella’ya müdahale” iddiasıyla Küba’yı “emperyalist ülke” olmakla suçladı. Küba’nın Ankara Büyükelçisi Luis Alberto Amorós Núñez, Venezüella’ya dönük askeri saldırı olasılığını gerçek bir tehdit olarak görüyor.

Küba Büyükelçisi: ABD, saldırının koşullarını hazırlıyor
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 13.03.2019 - 21:56

<haber-dikey:1291234>

Venezüella’da muhalif Juan Guaido‘nun ABD ve müttefikleri tarafından “geçici başkan” olarak tanınması krizi derinleştirdi. Trump yönetimi Küba’yı da Venezüella siyasetine müdahale etmekle suçluyor. Küba’nın Venezüella’daki soruna ilişkin tutumu nedir?

Öncelikle, ABD yönetiminin Küba’yla ilgili suçlamaları çok büyük bir yalandan ibaret. 80’den fazla ülkede olduğu gibi Venezüella’da da doktorlarımız, öğretmenlerimiz, akademisyenlerimiz var ancak hiçbir ülkenin iç işlerine karışmıyoruz, aksine saygımız var. Kimse de bizi bununla suçlamıyor. Yalnızca, dayanışma fikrinin sosyalizmin bir parçası olduğuna inanıyoruz.

İkincisi, bugün Venezüella’da yapılması gereken, olası bir askeri saldırıyı önlemektir. ABD özel kuvvetleriyle bağlantılı askeri birliklerin hareket halinde olduğunu, sınır bölgelerinde uçakların hareket ettiğini biliyoruz. Birçok üst düzey yetkili Venezüella’ya müdahale açıklamaları yaptı. Böylesi bir adım aynı zamanda Latin Amerika ve Karayipler Devletler Birliği’nin (CELAC) kararlarına ve uluslararası anlaşmalara aykırı. Şu anda olası bir saldırı için bütün koşullar hazırlanıyor. Irak’ta, Afganistan’da yaşananları gördükten sonra bir şey olmayacağını söylemek büyük bir naiflik olur.

‘Çözüm diyalogda’
Vermek istediğim en önemli mesaj şu: Sorun Venezüellalılar arasında konuşulmalı ve onlar tarafından çözülmelidir. Gerilimin ortadan kaldırılması için masada bir yol bulunmalıdır. Küba olarak, Montevideo Grubu, Avrupa Birliği tarafından oluşturulan Temas Grubu gibi tüm mekanizmaları desteklediğimizi ilan ettik.

ABD yönetimi, mücadele sahasını Ortadoğu’dan Latin Amerika’ya mı kaydırıyor? Ayrıca, Latin Amerika’da son 5-10 yılda sol iktidarlardan sağa doğru geçişi nasıl değerlendiriyorsunuz?
ABD’de Trump yönetiminin Latin Amerika için yeniden Monroe Doktrini’ni devreye koymaya çalıştığını görüyoruz. ABD, Latin Amerika’yı çok uzun yıllar boyunca “arka bahçe” olarak gördü. Monroe Doktrini, Latin Amerika ülkelerinin kaynaklarına el koyma anlamına geliyor. Latin Amerika halkları da bunun farkında. Küba olarak biz buna karşı harekete geçtik ve devrimi gerçekleştirdik. ABD’nin güncellemek istediği bu yaklaşım, tarihte yanlışlığı görülmüş bir politikadır. Latin Amerika halkı böyle bir geri gidişe izin vermez. Bizim yaklaşımımız ise bölgenin entegrasyonu doğrultusunda. Farklılıklara saygı çerçevesinde birliği sağlamalıyız.

Latin Amerika açısından konuştuğumuzda 1980-90’lardaki neo-liberal politikalar dönemine bir yanıt olarak solcu hareketler ve liderler iktidara geldi. ABD ise bir süredir bu solcu liderleri, herhangi bir kanıta dayanmayan yolsuzluk vb. pek çok suçlama kampanyalarıyla tasfiye etmeye çalışıyor. Arjantin’de, Ekvador’da ve Brezilya’da yaşanan budur. Bakın, eski Devlet Başkanı Lula da Silva’nın tutuklandığı Brezilya’nın altını özellikle çizmek istiyorum. Halkın, ülkenin lideri olmasını istediği kişi, çok garip bir yargı süreci sonucunda aday yapılmadı ve tutuklandı. Buradan bir büyükelçi olarak sesleniyorum: Lula serbest bırakılmalıdır.

Bolivarcı devrimin lideri Hugo Chavez‘in ardından Maduro yönetimine geçildiğinde sosyalist politikaların sağlıklı bir şekilde uygulanmadığı ve bir boşluk oluştuğunu öne süren bir sol eleştiri var. Sizce böyle bir boşluk oluştu mu?
Öncelikle bu Venezüellalıları ilgilendiren bir konu. Bunu yargılamak benim işim değil. Ancak ne tür bir hata yapılmış olursa olsun, karşı karşıya oldukları ekonomik saldırıyla baş etmek çok çok zor. Yaptırımların daha yeni ortaya çıktığını düşünenler var. Burada yaptırım kavramıyla ilgili de bir sorun var. “Yaptırım” normalde diplomatik ve uluslararası hukukta karşılığı olan bir tedbirdir. Venezüella örneğinde ise böyle bir BM desteği yok. ABD öncülüğünde tek taraflı olarak alınmış ve uygulanan kararlar var ve bunlar yıllardır devam ediyor. Sözde “yaptırımlar” nedeniyle Venezüella milyarlarca dolar kaybetti. Bu şartlarda, kalkıp Venezüella’ya “Sen şöyle yanlışlar yaptın” demek çok ikiyüzlü bir tavır olur.

‘19 Mart’a dikkat!’

Son olarak ABD, Küba’ya karşı bir abluka uyguluyor. Ülkeniz ABD ablukasından nasıl etkileniyor? Uluslararası topluma çağrınız nedir?
Bize uygulanan, tarihte görülmüş en büyük ablukadır. Karşı karşıya olduğumuz “yaptırımlar” değil, “abluka” çünkü ABD’nin tek taraflı kararlarından bahsediyoruz. Ve bu tek taraflı kararlar BM tarafından desteklenmiyor. Ancak ekonomimize güveniyoruz, bize karşı atılacak herhangi bir adıma karşı koyacak gücümüz var. Uluslararası toplumdan da destek aldığımızı görüyoruz. Giderek daha fazla Türk şirketi Küba’da yatırım yapmaya başladı, Küba ilaç sektörü Türkiye’de faaliyet gösteriyor. Bunlar her iki taraf için de iyi. Sonuç olarak, şunu biliyorum ki, Türkiye tek taraflı adımlara karşı durmaya devam edecek. 

ABD, 19 Mart’ta Helms-Burton Yasası adı verilen ve 1996’da kabul edilen yasanın şu ana kadar uygulanmayan 3. maddesini işleteceğini açıkladı. Bununla, herhangi bir şirket Küba’da “1959 Devrimi’yle benim mülklerime el kondu” şeklinde dava açabilir. Bu çok riskli bir adım. Devrimin ardından çok sayıda ABD şirketini kamulaştırdık. ABD Yüksek Mahkemesi dahi “Küba’nın kamulaştırma hakkı vardır” şeklinde karar verdi. Bu pek çok ülkenin yaptığı bir uygulamadır. Ama bu maddeyle yapılmak istenen şu: Küba’yla irtibatı olan herhangi bir kişi bu konuda bir talepte bulunabilecek ve herhangi bir kanıt sunması da istenmeyecek. Küba Devrimi bizlere bu tür saldırganlıklara direnme gücü verdi. Ben bir baba olarak, bu düşünce için ölmeye hazırım. Ama uluslararası toplumun bu mücadelede yanımızda olması önemli.

 

 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon