"13. Metin Göktepe Gazetecilik Ödülleri" sahiplerini buldu

2010 Metin Göktepe Gazetecilik Ödülleri'nin 13.sü, doğum günü olan 10 Nisan'da Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Burhan Felek Salonu'nda verildi.

Yayınlanma: 10.04.2010 - 19:12
Abone Ol google-news

Ödül töreni öncesinde mesleğin duayeni Nail Güreli’nin yönettiği, deneyimli gazeteciler Umur Talu, Ragıp Duran ve genç iletişimciler Ceylan Samgar, Mustafa Kuleli’nin katıldığı “Gazetecilik Nereye” paneli gerçekleşti. Panelde gazetecilikten umut  kesmediklerini, medyanın içinde bulunduğu durumun kötü olduğunu vurguladılar. İşsizlik, stajyer sömürüsü, sendikasızlık, aşırı mezun, teori ve pratk arasındaki kopukluk, meslek etiğine aykırılık gibi meslekteki temel sorunlara değindiler.Yerini doğru seçen, cesur, akıllı, birikimli gazetecinin önünün açık olduğunun altını çizdiler.

Nazım Alpman’ın yönettiği törende Metin’nin annesi Fadime Göktepe salonu; “Evrensel çıkıyor, sizler çalışıyorsanız Metin buradır. Hepiniz birer Metinsiniz çünkü.” sözleriyle selamladı. Doğan Öz’ün eşi Sezen Öz, “Toplumsal Bellek Platformu’ndan Basına ve Kamuoyuna Duyuru” başlıklı bildirgeyi okudu. Daha sonra ekrandaki haber görüntüleri eşliğinde ödüllerin verilmesine geçildi. ''Yazılı Haber Ödülü'' nü, 14 Nisan 2009 günü Zaman gazetesinde yayımlanan ''Silopi'ye buğday satmaya gitti, kemikleri 14 yıl sonra Elazığ'da bulundu'' başlığıyla yayımlanan haberle Melik Duvaklı; yazılı haber dalında ''Jüri Özel Ödülü'' nü 1 Aralık 2009'da Radikal gazetesinde yayımlanan ''Gel de çık işin içinden'' başlıklı haberiyle İsmail Saymaz, ''Görüntülü Haber Ödülü'' nü, NTV'de 2 Aralık'ta yayımlanan ''Mahmur Mülteci Kampı: Geri Dönüşler Sürecek mi?'' başlıklı haberiyle Mete Çubukçu; bu dalda ''Jüri Özel Ödülü'' CNNTürk belgesel bölümünde çalışan Günel Cantak ''Duvar'' isimli belgeseliyle, ''Fotoğraf Ödülü'' nü, ''Bilge Köyü Katliamı'' ve ''Polisin IMF Şaşkınlığı'' adlı fotoğraflarıyla Habertürk gazetesi muhabiri Sedat Suna; bu dalda ''Jüri Özel Ödülü'' nü Tekel işçilerine Abdi İpekçi Parkında polis müdahalesini görüntüleyen ''Göz Yaşartan Direniş'' başlıklı seri fotoğraflarıyla Reuters'tan Selahattin Sönmez, ''Yerel Gazetecilik Ödülü''nü, Ardahan'da dayanıklı olmadığı gerekçesiyle boşaltılan 23 Şubat İlköğretim Okulu'nun daha sonra Halk Eğitim Merkezi olmasını konu alan haberiyle Fakir Yılmaz aldılar.

Ödülleri mesleğin duayenleri Nail Güreli, Orhan Erinç ve deneyimli gazeteciler Umur Talu, Ragıp Duran, Celal Başlangıç ve Turgay Olcayto verdiler. Ödül alan gazeteciler, hükümete yandaş, patrona candaş ellerce verilmeyen, Metin anısına verilen bu ödülün aldıkları en güzel ödül olduğunu, İpekçi’yi, Mumcu’yu, Hrant’ı, Metin’i örnek aldıklarını belirterek; “Bu haberlerin yapılıyor, bizlerin de bunlarla ödül alıyor olması gazeteciliğin varlığını gösteriyor.” dediler. Törende yerel basının üzerindeki yerel politikacı baskıları da kınandı.

 

Toplumsal Bellek Platformu’ndan basına ve kamuoyuna duyuru’nun tam metni;

"Faili meçhul bırakılmış siyasi cinayetlerde yakınlarını kaybetmiş aileler olarak Toplumsal Bellek Platformu’nda bir araya geldik. Platformu örgütlemekteki amacımız, bu örgütlü cinayetlerin aydınlatılması ve tetikçilerin ardındaki azmettiricilerin ortaya çıkarılması için bir güç birliği oluşturmaktı. Böylece, tek tek başarısız ve güçsüz kaldığımız hukuk mücadelesinde, toplumsal ve siyasal duyarlılığı da harekete geçirerek,  kaybettiğimiz yakınlarımızın kimler tarafından,  neden öldürüldüğünü aydınlatabileceğimize inandık. Bu çabamızın, toplumsal barışa ve Türkiye’de benzer cinayetlerin bir daha işlenmemesine katkıda bulunacağı inancındayız.

Öncelikle, 11 Şubat 2010 günü TBMM’ne giderek, Meclis Başkanı, AKP, CHP ve BDP grup başkan vekilleri, DSP temsilcileri ve İnsan Hakları Komisyonu Başkanı ile görüştük. Sunduğumuz dilekçe ile, Meclis bünyesinde, geniş yetkilerle donatılmış bir Araştırma Komisyonu kurulmasını, bu komisyonun idarenin ve yargının elindeki ilgili tüm verileri inceleyerek değerlendirmesini talep ettik.  Kurgulanarak ve tasarlanarak katledilen yakınlarımızı ortadan kaldıran cinayetlerin tüm ilişkileri ile aydınlatılmasının, suçluların yargılanarak cezalandırılmasının devletin temel görevlerinden biri olduğunu bir kez daha hatırlattık. Bu görevin yerine getirilmesinin önündeki tüm engellerin - hangi kişi ya da kurumlar incinecekse incinsin - ortadan kaldırılmasını istedik. 

Meclis’te görüştüğümüz her siyasinin bu kayıplardan derin üzüntü duyduğu ve bu karanlık geçmişin aydınlatılmasında pay sahibi olmak istediği izlenimini aldık. Ne var ki, araştırma komisyonu kurulması önerimizin, 6 Nisan günü Meclis Genel Kurulu’nda reddedilmesi, bu izlenimimizin yanıltıcı olduğunu gösterdi. Yeniden büyük bir düş kırıklığı yaşadık. Ancak umudumuzu tüketmedik.

AKP, Meclis İçtüzüğü’nün Araştırma Komisyonlarına yeterli yetkiyi vermediğinden hareketle, “İçtüzükte yapılacak değişikliklerle Meclis araştırma komisyonlarında etkinlik sağlandığı zaman bir faili meçhul siyasi cinayetler komisyonunun kurulmasının daha faydalı olacağını” belirtip, Araştırma Komisyonu kurulmasını reddetti ve konuyu meçhul bir tarihe erteledi.

Oysa, Toplumsal Bellek Platformu’nun Meclis’e verdiği dilekçede içtüzük değişikliği yapılarak Araştırma Komisyonu’nun yetkilerinin genişletilmesi önerisi zaten bulunmaktaydı.

Ancak dilekçenin verilmesi üzerinden geçen bunca süreye rağmen bu konuda herhangi bir işlem yapılmadığı gibi, Araştırma Komisyonu kurulması da reddedilerek, yakınlarını kaybetmiş aileler ellerinde dilekçeyle Meclis kapısında terk edilmiş oldu.

Araştırma Komisyonlarının yetkilerinin arttırılacağı bir içtüzük değişikliği, devlet sırrı kavramının içeriğinin sorgulanması, siyasi cinayetlerde zamanaşımının kaldırılması konularında başta AKP grubu olmak üzere Meclis’e baskı yapmaya devam edeceğiz.

Bizler, üzerimize düşen görevi yerine getirebilmek için oradaydık. Bu durumda reddedilen sadece bizim dilekçelerimiz olmuyor, katledilen kişilerin can hakları, onları katledenlerin ceza hakları da hiçe sayılmış oluyor. Gelecekte can güvenliğini sağlamak için yapılacak çalışmalar da bir anlamda reddedilmiş oluyor. 

Hukuka, yaşama hakkının kutsallığına, bu hakkın ortadan kaldırılmasının affedilmez bir insanlık suçu olduğuna inanan, vicdan sahibi tüm toplum kesimleriyle birlikte ülkemizi bu ayıptan kurtarmak istiyoruz.  Biz suçluyu belirleyecek, suç tanımı yapacak, adalet arayışımızda kendi alet çantamızı oluşturacak konumda değiliz. Biz, bize açıklama yapılmasını bekleyen tarafız.

Bir araya gelişimizin yarattığı  güç ve duygu birliğinin,  karşımıza konulan tüm engelleri er geç ortadan kaldıracağına, zaman aşımına uğramış dosyaların yeniden açılarak bugüne kadar karanlıkta bırakılmış siyasi cinayetlerin aydınlatılabileceğine inanıyoruz.  

Bugün, yazar edebiyatçı  Ümit Kaftancıoğlu ve gazeteci Metin Göktepe’yi anarken, yıllar boyunca yalnız bırakılmış ailelerin de adalet çağrısını bir defa daha vurgulamak istiyoruz.

Kamuoyuna saygıyla duyurulur…"


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler