Domuz gribinde şüphe
Devletlerin sağlık politikaları ve ilaç şirketlerinin sağlıktan çok pazar paylarına önem verdiği bir dönemde ortaya çıkan domuz gribi, yine sağlık sektörüyle ilgili soru işaretlerine neden oldu...
Nisan sonundan beri dünyayı kasıp kavuran “İnfluenza A H1N1” yaygın ismiyle domuz gribi, hem korku hem de birçok soru işareti yarattı. Her ne kadar dünya tarihi veba, tifo gibi salgın hastalıklara alışkın olsa da son yıllarda bir anda ortaya çıkıp, günlerce kendinden söz ettirip, sonra unutulan deli dana, kuş gribi, SARS gibi hastalıklardan sonra şimdi de domuz gribi... Her biri dünyada büyük yankı uyandıran salgın hastalıklar sonucu geliştirilen aşı ve ilaçlarla batılı ilaç kartellerinin cebine fazladan milyon dolarlar giriyor. Panik havası içinde basında çıkan domuz gribi haberleri de ilaç şirketlerinin, bakteri önleyen tıbbi maske üreten şitketlerin ekmeğine yağ sürüyor. Hisseleri tavan yapıyor. Tamiflu ve Relenza gibi hastalığı yavaşlattığına inanılan ilaçlar için ülkeler stok yarışına girdi. Halbuki kuş gribine karşı çıkan Tamiflu 2005’te Japonya’da çocuklara verildiğinde Village Voice’tan James Ridgeway şöyle yazmıştı: “...Geçen hafta Japon gazeteleri Tamiflu verilen çocukların nasıl çıldırdıklarını ve pencereden atalayarak intihar ettiklerini yazdı.” FDA (Amerikan İlaç ve Gıda İdaresi) çocuklar arasında 12 ölüm olduğunu kalp ve akciğer rahatsızlıkları ile psikiyatri bozuklukları bildirimi olduğunu açıklamıştı.
Bir yanda ekonomide dalgalanmalar sürerken petrol fiyatları ve silah satışlarından edilen gelirler düşerken ortaya çıkan bu salgın hastalıkları sayesinde ilaç şirketleri paralarına para katıyor. Örneğin, HHS (ABD Sağlık Hizmetleri Departmanı) ilaç hizmetleri için 250 milyon doları ilaç şirketi Roche’a, Roche da kazancının yüzde 20’sini ABD Eski Savunma Bakanı Donald Rumsfeld’in ortağı olduğu Gilead şirketine aktardı. Domuz gribi virüsü ortaya çıktığından beri maske üreticisi 3M ve Gilead, GlaxoSmithKline, Novavax gibi ilaç ve aşı üreticilerinin borsada puanları tavan yapıyor. Amerikalı ünlü bulaşıcı hastalıklar uzmanı Dr. Leonard Horowitz’e göre İnfluenza A H1N1 virüsü ve kuş gribi salgınların arkasında Anglo-Amerikan “aşı hattı” var. Horowitz buna kanıt olarak da İngiltere’de grip aşısı endüstrisinde öne çıkan bilim adamlarından Dr. James S. Robertson ile Amerikan Novavax şirketi arasındaki bağlantıyı gösteriyor. Robertson-Novavax ilişkisinden doğan “aşı boru hattı,” Robertson’ın aşı stoklarından gelen milyarlarca doların üzerine konmasını sağladı. Çünkü Robertson’ın hem Amerikan Hükümetinin bio-savunması hem de Avrupa ilaç sanayiine etki eden Avrupa Tıp Ajansı (EMEA) üzerinde ciddi bir etkisi var. Horowitz, Novavax ilaç şirketinin araştırma yaparken melez bir virüs yarattığını domuz gribinin de bundan kaynaklandığını ileri sürüyor. Yine tezine kanıt olarak, şirketin ilaç stoğu anlaşmalarının sona erdiği bir dönemde salgının ortaya çıkışını gösteriyor. Biz de konuyu İstanbul Tabipler Odası Genel Sekreteri Hüseyin Demirdizen ve İstanbul Tıp Fakültesi Mikrobiyoloji ve Klinik Mikrobiyoloji Viroloji ve Temel İmmünoloji Bilim Dalı öğretim üyesi Şadi Yenen’le konuştuk.
Önce ilaç sonra hastalık
Hüseyin Demirdizen, ilaç sektörünün sağlığı iyileştirme yönünde değil, mal varlıklarını iyileştirme konusunda araştırmalar yaptığına da değinirken, çarpıcı açıklamalarda bulunuyor: “Son 30-40 yıldır dünyada kaynaklar sağlık sorunlarının önlenmesi, sağlığın iyileştirilmesi yerine hastalıklardan para kazanılması yönünde kullanılıyor.
Aslında hem var olan sağlık sorunları konusunda kullanım alanını genişleterek, hem de neredeyse birtakım ilaçlar için bazı özel hastalık tabloları tanımlayarak bir pazar yaratıldığını biliyoruz. Artık neredeyse ilaç bulunuyor sonra hastalığı çıkıyor. İnsan yaşamı ve umudu endüstrileşmiş bir ticaret konusu haline getirildi. Eldeki kaynağın o hastalığın tedavisi yönünde kullanmadığını, ilacın fiyatlarını düşürmek yerine AIDS örneğinde olduğu gibi bazı ülkelerin tedaviden yoksun bırakıldığını, patent ve benzeri korumalarla daha ucuz yolla tedavilerin ortaya çıkışının engellendiğini biliyoruz. Bu zaten onların sorunu olmaktan çok bu ortamı onların taleplerini yerine getirmek üzere düzenlememiş olan siyasi iradelerin sorunu. Sağlığı piyasalaştıran, özelleştiren, sağlığı bir ticaret unsuru haline getiren genel bir yaklaşım sorunu.”
Piyasa şartları...
Demirdizen ilaç üreticilerinin insan sağlığıyla ilgilenmediklerini ve bu konuda silah üreticilerine benzediklerini vurgularken “Onlar sadece kendi yeni çıkarttıkları ilaca ne kadar geniş bir pazar bulacaklarıyla ilgililer. Sanki mikroplar bu tahrip edilen doğaya, yaratılan eşitsizliğe karşı bir öç alma duygusu içinde sürekli kendini yeniliyor. Biz onları öldürmeye dönük müdahalelerde bulundukça onlar da kendini yeniliyor” diyor.
Şadi Yenen ise günümüzün piyasa şartlarından tıbbın da etkilendiğini belirterek durumu “Pazarda ihtiyacın neyse onu bulabiliyorsun. ‘Hatta sen ihtiyacını bilmezsen, biz sana ihtiyacını da tanımlar, tezgâhımızı da sana göre doldurur, ilacı da satarız.’ mantığı işliyor” diye betimliyor. Yenen salgın hastalık söz konusu olduğunda meseleye kamucu bir anlayışla yaklaşmak gerektiğine dikkat çekiyor: “Eğer bir ülkede sağlıklı yaşamanın insanın temel hakkı olduğu ve sağlık hizmetlerinin insanlara parasız ve temel ihtiyaçları çerçevesinde sunulması gerektiği politik olarak bir iradeyle şekillenmemişse, en etkili ilacı, en etkili aşıyı da bulsanız yoksul kesimler bunu kullanamayacaktır. Çözümü eczane rafındaki ilaçta veya aşıda aramaktan öte böyle bir perspektiften bakmak gerekir.”
Ulusal aşı üretimi...
Yenen, aşı üretiminin özel şirketlerde olmaması gerektiğini anlatmak için geçmişten bir örnek veriyor: 1976’da Amerika Fort Dix askeri üssünde domuz gribi görülüyor. 60-70 askere bulaştığı, kanlarında virüse tabi olduklarına dair antikorlar fark ediliyor. İlk defa o zaman İnfluenza A H1N1’den bir asker öldü ve yeni bir pandemiyle karşı karşıyayız korkusu doğdu. Dönemin ABD Başkanı Ford aşı üreticilerine bütün ulusu aşılayacak kadar üretim yaptırdı. Domuz gribine karşı aşı üretime başlandı. 8 ayda üretildi ve 40 milyon kadar ABD’li aşılandı. Ancak salgın olmadı ve aşı olanlar arasında normalde görülenden 10 kat fazla Guillan Barré Sendromu görüldü. Bunun üzerine aşılama planına son verildi. Aşı üretimine başlandığında Başkan Ford şöyle bir direktif yayımladı: “ABD dahilinde üretilen bu aşı, sınır dışına çıkartılamaz.” Bu örneğin günümüz için de önemli olduğunu vurgulayan Yenen, “Aşıyı geliştiren ülkeler öncelikle doğal olarak kendi yurttaşlarını düşünecekler. Aşıyı üretemeyenlere de belki hiç sıra gelmeyecek. Bu nedenle ulusal aşı üretimi çok önemli. Aşı üretimini özel şirketlere bırakamayız.”
En Çok Okunan Haberler
- Erdoğan belayı satın aldı
- Protesto eden yurttaşlara polis müdahalesi!
- Yıkılması gerekiyor!
- AKOM, İstanbul için 'saat' verdi: Çok kuvvetli geliyor!
- 5 yılda Türkiye'nin en büyüğü oldu: Nusret'e de satıyor
- ‘Kar leoparı’ neden cezaevinde
- Ünlü kebapçının kardeşi 20. kattan aşağı düştü!
- Kayyum belediyeyi kapattı!
- Trabzonspor'da ayrılık!
- Elazığspor'dan maça çıkmama kararı!