Ali Sirmen
Ali Sirmen asirmen@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Türk Rönesansı

25 Ekim 2012 Perşembe
\n

\n

\n

\n

Ne zaman Türk Rönesansı söz konusu olsa aklıma Melih Cevdet Anday gelir.\n

\n

Burada daha önce yazıldığı için ayrıntılarına girmeyeceğim bir tartışmada, Melih Cevdet Andayın şu sözleri beni uzun uzun düşündürmüştü:\n

\n

- Bu ne garip bir Rönesans ve Aydınlanma ise hem bizleri doğurmuş, hem de Türk İslam sentezini.\n

\n

Melih Cevdet Bey gibi Türk Rönesansının parlak ürünlerinden biri olan Muazzez İlmiye Çığın Bornovada yaptığı konuşma konuyu yeniden gündeme getirdi.\n

\n

Muazzez Hanım, Türkiyenin Rönesansı 1923-1938 arasında yaşadığınısöylüyor.\n

\n

İnançların yargılandığı, beğenilmeyenlerin iktidardaki siyasiler tarafından küçümsendiği, cezaevlerinin gazeteci ve yazarlarla dolup taştığı dönemde, artık Türk Rönesans ve Aydınlanmasının sona ermiş olduğuna kimsenin kuşkusu yok.\n

\n

Ama bu tür akımların başlangıç ve bitiş tarihlerini kesin çizgilerle çizmek de çok güç. Bu büyük dönüşümün Cumhuriyet ile ivme kazandığı ve doruklara doğru yarım kalan bir tırmanışa geçtiği yadsınamaz. Amaİmparatorluğun en uzun yüzyılıboyunca, bu Rönesans ve Aydınlanmanın parlak habercilerine tanık olduğumuz da bir gerçektir.\n

\n

***\n

\n

Kısacası Cumhuriyetin ilanını, birden zulmetten aydınlığa açılan bir kapı olarak algılayıp öncesindeki birikimleri yadsımak yanıltıcıdır.\n

\n

Aynı şekilde, Türkiyedeki aydınlanma ve Rönesans hareketinin, Atatürkün ölümüyle birden bıçakla kesilmiş gibi sona erdiğini söylemek de pek doğru olmasa gerek.\n

\n

Kökleri 1938den önceye de dayansa, ondan sonra gelişmiş, Tercüme Bürosu, klasiklerin tercümesi, Köy Enstitüleri gibi girişimler 1938den sonra olduğuna göre, aydınlanma hareketinin devam ettiğini söylemek mümkün.\n

\n

Ama bin dokuz yüz kırklı yılların ikinci yarısında meydana gelen olaylar, Atatürkün ölümünden kısa bir süre sonra hareketin tavsamaya başladığını gösteriyor.\n

\n

O zaman Melih Cevdet Andayın, sorusunu irdelemenin zamanı gelmiş demektir.\n

\n

Sanki olması imkânsız bir olguyla karşı karşıyayız dedirten mekanizmayı kavramak için yine Melih Cevdet Andaya başvurabiliriz. O, Tarihin çarkları yoktur, derdi. Anlatılmak istenen, tarihin kendi bilinciyle bir düz çizgi halinde seyretmediğiydi.\n

\n

Yani pekâlâ bir aydınlanma çağını yeni bir karanlıklaşma dönemi izleyebiliyordu.\n

\n

***\n

\n

Dünya Savaşı ertesi, Batı sermayesi, Amerikan hegemonyası ve yerli kompradorların işbirliği ile ilginç gelişmeler yaşandı, bir yandan Türk Rönesansı ve Aydınlanmasının temelleri bu güçler tarafından sarsılırken öte yandan da çok partili yaşam aynı güçlerin öncülüğünde, yürürlüğe sokuldu.\n

\n

Türkiyede hâlâ kimilerinin inatla ve de kasten demokrasiyle karıştırmaya devam ettikleri çok partili rejimin simgesi DPnin, Çiftçiyi Topraklandırma Kanununa başkaldıran toprak ağalarının temsilcilerinin verdiği dörtlü takrir ile doğmuş olması oldukça düşündürücüdür.\n

\n

Çok partili rejime geçiş, Tercüme Bürosunun kapanması, Köy Enstitülerinin tırpanlanmasının hemen hemen eşzamanlı olması da son derecede anlamlıdır ve...\n

\n

Türk çok partili rejiminin neden gerçek demokrasiye dönüşemediğinin açıklamasını da içinde taşır.\n

\n

Evet ne yazık ki, Melih Cevdet Bey haklıdır ve tarihin çarkları yoktur.\n

\n

Ama şu da kesindir ki, değişim de hep çürüme yönünde olmayacağına, yaşanmışlar, yaşanmamış kılınamayacağına göre, aydınlıktan umut kesmek de anlamsızdır.\n

\n

Bütün okurlarımın Kurban Bayramını kutlarım.

\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları