Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Enver Paşa Tuzağı ve Okurlar
Osmanlı’yı I. Dünya Savaşı’na sürükleyen olaylar zincirini, Peter Hopkirk’ün “İstanbul’un Doğusunda Bitmeyen Oyun” isimli kitabı üzerinden irdeleyen “Enver Paşa Tuzağı” yazılarıma çok sayıda okur mektubu geldi...
Houston Texas’tan yazan Dr. Sağman Kayatekin; “Yazınız (anlayan olursa) meseleyi en iyi şekilde özetlemiş. Elinize sağlık” demiş…
Kayatekin gibi teşekkürlerini ileten tüm okurlara ben de bu vesileyle bilmukabele diyorum!
Faruk Timuroğlu; “İki yazı da günümüze ışık tutan bilgilerle dolu” dedikten sonra “Küçük bir eleştiri” diye ekliyor: “‘Alman İmparatoru Kaiser’ biraz ‘ay mehtabı’ gibi olmuyor mu?”
Öyle. Doğru söze ne denir? “İmparator” ve “Kaiser” maalesef sıfat kullanımında, doz aşımına uğramış…
Sudi Kartal; “Aynı çerçevede : ‘The Berlin Baghdad Express - Sean McMeekin, The Ottoman Empire and Germany 1898-1918. Penguin Books. Önerilir” notunu gönderiyor. ..
Sudi Bey’in e-postasına inanamadım. Buna telepati mi demeli?
Yoksa “okur-yazarduyum” gibi bir tanım mı icat etmeli?
Şu sırada başucu kitabım tam da bu: Sean McMeekin’in “Berlin Bağdat Ekspresi”…
Sayfaları arasından hiç burnumu çıkarmadan okuyorum. Bir tarih romanı olabilecek ölçüde akıcı dilde yazılmış. Tam sevgili Hıfzı Topuz’luk bir konu…
2010’da yayımlanan kitap Türkçeye çevrildi mi bilmiyorum? Çevrilmediyse bu eseri ivedilikle Türkçeye kazandırmakta yarar var…
Metin Güvener; “Yazılarınızı okumaktan aldığım bilgiyi ve keyfi yazmayacağım, 45 yıllık CUMOK’luğumu yazmam yeterli olur sanırım” demiş ve eklemiş:
“Bugünkü yazınızı okuyunca aklıma Sultanahmet Meydanı’ndaki Alman Çeşmesi geldi. Ve hemen Google’a girdim: ‘İstanbul’da Sultanahmet Meydanı’ndaki çeşme, Alman İmparatoru II. Wilhem tarafından Almanya’da yaptırılıp 1900’de Sultan II. Abdülhamit’in 25. cülus törenine yetiştirilmesi planlanmışken yapımı gecikince, 27 Ocak 1901’de görkemli bir törenle İstanbul’da monte edilmiştir. Türkiye’ye üç kez gelen imparatorun 1898’de İstanbul’a ikinci kez gelişine ithaf edilmiştir. İlk gelişinde (1889) Osmanlı Ordusu’na Alman tüfeklerinin satışını sağlayan Wilhem, ikinci İstanbul ziyaretinde; İstanbul-Bağdat demiryolu yapımının Alman firmasına verilmesi vaadini almıştır’. Üçüncü gelişinde ne halt ettiğini bilmiyorum. Belki de sizin yazdığınız gibi ‘Hacı Wilhem’ olmuştur…”
‘Büyük Oyun’, Enverci megalomani ve İslam
Enver İşbilen uzun, hayli düşündürücü bir mektup yazmış. Kısaltmadan yayımlıyorum:
“Yazınız son derece isabetli... Sanki Enverci megalomani tekerrür ediyor...
Ama korkarım ki atı alan Üsküdar’ı geçmiş durumda...
Son 2 yüzyıllık dünya siyasi tarihi boyunca, İslamiyet hep kullanılageldi; birtakım büyük hesapların objesi oldu. Ama sadece sömürge arayışındaki İmparatorluk Almanyası tarafından mı?
Napolyon’un Mısır seferinde; ‘Hakiki Müslümanlar biziz’, ‘Napolyon aslen Müslümandır’ propagandası yapılmadı mı?
Yakın zamanda; Prens Charles’ın ‘gizli Müslümanlığı’ spekülasyonu yapılmadı mı?
ABD, küresel Soğuk Savaş siyasetinde ‘Allah’sız komünizme’ karşı Yeşil Kuşak’ın mucitliğini yapmadı mı? Sıfırdan yarattığı Bin Ladin tarzı bedevilere misyon yükleyip SSCB’ye karşı kullandı. Güya -kontrolden çıkınca- 2001’deki sürrealist facialar oluverdi. ABD’nin işi bitince, Pakistan’da bir villada öldürmedi mi?
Batı âleminde; Rusya’da/SSCB Türki-İslam unsurlarının onlara karşı kullanılması hesabı ve -hatta fizibilitesi- yapılmadı mı?
Soğuk Savaş sonrası gevşeme döneminde S.Huntington, esas çelişkinin Batı-İslam çelişkisi olacağını iddia etmedi mi?
Osmanlı devleti bile; ta, Yavuz Selim devrinde hilafetin alındığı masalı anlatılsa dahi; ancak son devrinde; diğer Müslüman nüfus barındıran sömürge imparatorluklarına karşı koz olarak tasavvur ettiği Panislamizmi (Alman desteğiyle) ortaya atmadı mı?
Dünyadaki bütün İslamcı hareketlerin kaynağını oluşturan ‘Müslüman Kardeşler’ hareketi İngilizlerin sömürgesi olduğu dönemde, Mısır’da onların nezareti altında yeşertilmedi mi? ‘Arap hilafeti’ fikri, Londra’nın ortaya attığı bir proje değil miydi?
Sonuçta; eğer ortada; modern tarihte -1789’dan beri- bir türlü bir çözüme kavuşturulamayan dünya paylaşımı-egemenliği mücadelesi (Ki bunun önemli kısmını da ‘Şark Meselesi’ oluşturuyor(du)) varsa; İslamiyetin kullanılması durumu beşeri coğrafyadan ve jeopolitikten kaynaklanmıyor mu? Müslüman inancının yayıldığı coğrafya, ‘dünya adası’ denilen uçsuz bucaksız kıtanın en hayati bölgeleriyle örtüşüyor...
İslamiyetin özü itibarıyla; diğer inançlardan daha politize veya radikal olduğu iddia edilebilir mi?
Mesela; Budizm niye dünya siyasetinde önemli bir faktör değil de sadece ABD-Çin ilişkilerinin tali bir unsuru durumunda?
Yazınızda bahsettiğiniz Hopkirk’ün kitabı çok değerli ama oyunun sadece ‘bir perdesini’ anlatıyor... Ayrıca aktör olarak sadece ulusal-devletleri peşinen kabul etmek de illüzyon yaratabilir. Çoğu zaman, mahiyeti meçhul yeraltı hareketleri devletleri kurup güdüyorlar...
Esenlikler dileklerimle, Evren İşbilen. Araştırmacı yazar; Uİ doktora öğrencisi.”
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
- Dubai çikolatasına rakip
En Çok Okunan Haberler
- 'Tarihe not düşmek için geldim'
- Çok konuşulacak 'adaylık' açıklaması
- Fatih Altaylı ve İsmail Saymaz'a soruşturma
- Aydın Dağları'nda son yılların en verimli hasadı yapıldı
- Protesto eden yurttaşlara polis müdahalesi!
- A Milli Takım'ın Uluslar Ligi'ndeki rakibi belli oldu!
- İlk kez tek bir fotonun nasıl göründüğü gösterildi
- AKOM, İstanbul için 'saat' verdi: Çok kuvvetli geliyor!
- 5 yılda Türkiye'nin en büyüğü oldu: Nusret'e de satıyor
- Yıkılması gerekiyor!